New York Gezi Rehberi: Her Şeyin Olduğu Yer Burası

New York ile ilgili onlarca kötü şey söyleyebilirler. Ortalama bir Norveç hapishanesi hücresi New York’taki ortalama bir evden daha ferah da olsa, fareler sayıca insanları geçmek üzere olduğu için artık mekan açıp işletmeye de başlasalar, işemek için tuvaletten çok metro ve sokakları da kullansalar fark etmiyor, burası her şeyin olduğu o yer ve dünya üzerinde New York’un bir insana hissettirebildiği şeyleri yaşatan başka bir şehir yok… Burası bir şehrin özgür hissettirmesinin ne anlama geldiğini tam olarak algılayabildiğiniz “o şehir”. Burası gece 3’te daha önce hakkında hiçbir fikrinizin olmadığı bir ülkenin adını okuyamadığınız eh işte bir yemeğini mideye indirirken bunu yapabiliyor olmanın neden bu kadar güzel hissettirdiğini bir türlü anlayamayacağınız ama bundan acayip bir keyif alabileceğiniz o şehir. Ya da rastgele bir günde bir flamingo kostümü içinde sokağa çıkarsanız kimsenin dönüp de size bakmayacağı, kimsenin sizi o kadar da umursamadığı ve bu aslında insanlığı sorgulatan bir tarafı da olan umursanmayışı dert etmediğiniz, isterseniz hayatınızın geri kalanına flamingo olarak devam edebileceğiniz şehir. Tam olarak ne sebeple bu kadar özel olduğunu ve bu kadar farklı hissettirdiğini açıklamak çok güç, çünkü aslında bunun herkes için farklı sebepleri var, ama bizim tarafımızda New York’un apaçık görülebilen tüm olumsuz taraflarına rağmen harika bir şehir oluşunun tartışmaya açık bir tarafı yok. Dünyadaki her şehre ayak basmadığımız için burası dünyanın en iyi şehri iddiasında bulunmak istemesem de, benim dünyamın en iyi şehri burası galiba…

Gördüğünüz gibi size sayfalarca New York övebilecek seviyede New York sever insanlar ile karşı karşıyasınız… (New York City diye bahsetsek daha doğru olacak galiba ama öyle yazınca da çok uzun be kardeşim) Her imkan doğduğunda bu şehre gitmeye bahane arayan kişiler olarak bilmemkaçıncı New York seferimiz ardından size güzel bir New York gezi rehberi hazırlamayı görev bildik. Bu New York gezi rehberi aslında daha çok ilk kez New York’a gidecekler için bir rehber tadında olacak ve çoğunlukla bulunmak isteyebileceğiniz turistik aktivitelere odaklanacağız. Belki daha sonra biraz daha alternatif bir rehber de yazarız.

Başlamadan gelen not: Amerika’daki başka şehirlere de gidecekseniz şuradan tüm Amerika rehberlerimize bakabilirsiniz. Ayrıca bu anlatacaklarımızı izlemek isterseniz Instagram’daki sabit hikayelerimiz sizi beklemekte. 

New York Gezi Rehberi: New York’a Ne Zaman Gidilir?

Bana soracak olursanız o haberlerde çıkan ve isim koydukları kar fırtınalarının olduğu dönemde gitsem bile dönüşte “olsun be bi de bu halini görmüş olduk işte” derim… Çünkü New York hangi dönemde giderseniz gidin sizi farklı özellikleri ile etkileyebilecek bir şehir. Bir sebepten burayı sevmeseniz bile gerçekten kendine özgü özellikleri ve hissi olan bir şehir olduğunu tarafsız bir şekilde kabul edersiniz diye düşünüyorum. (Küçük küçük kendi düşüncemi empoze edişime bakar mısınız) İşte şehre biraz olsun bu şekilde bakabilmek için özellikle ilk New York geziniz olacaksa mümkünse hem turist kalabalığı hem de sıcak sebebiyle zorlayıcı olabilecek Temmuz-Ağustos aylarında gitMEmeye çalışın. Kış aylarında gidecek olursanız özellikle Christmas dönemi falan şehrin bambaşka bir havası olsa da yine zorlayıcı hava koşulları ile karşılaşabilirsiniz. Ee ne zaman gidelim onu söyle be kardeşim dediğinizi duyar gibiyim… Mayıs & Haziran başları ve Eylül – Ekim başları New York’a gitmek için en iyi dönemler şeklinde net bir cevap vererek sorunuzu cevaplayayım.

New York Gezi Rehberi: New York’ta Nerede Kalınır?

En genel haliyle bakacak olursak Manhattan, Brooklyn, Bronx, Queens ve Staten Island şeklinde 5 ana bölgeden oluşan NYC, tahmin edeceğiniz üzere küçük bir şehir değil. Yani nerede kalırsanız kalın mutlaka görmek isteyeceğiniz birtakım yerlere bir şekilde uzak kalacak ve bir araç ile ulaşmak durumunda kalacaksınız. New York’ta nerede kalacağınız ise aslında buraya ilk gidişiniz olup olmaması ile çok alakalı. Neden biliyor musunuz, çünkü eğer bir kez New York’a gittiyseniz mutlaka bir favori NYC bölgeniz oluyor ve bir daha bu şehre ayak basacak olursam o zaman x’te kalacağım hayallerine kapılıyorsunuz…

Zaten New York’ta bir favori bölgenizin oluşacağı kadar şehri tanıdıysanız bizim konaklama tavsiyemize ihtiyacınız yoktur diye düşünerek özellikle ilk kez New York’a gidecekler için tavsiye verelim. Eğer New York’a ilk kez gidecekseniz konaklamak için Midtown bölgesinde bir yer seçmeniz gayet mantıklı olacaktır. (linki tam o bölgede otel aramaya göre ayarladık direkt oradan bakabilirsiniz) Şehrin çeşitli bölgelerine gideceğiniz için kalabalık ve turistik olsa da konum itibarıyla sağa sola geçmek için en avantajlı bölge burası. Biz bir gidişimizde bu bölgedeki Courtyard New York’ta konakladık, inanılmaz bir özelliği yoktu ama gerek temizlik gerek konum olarak çok memnun kaldığımızı söyleyebiliriz. Yine de farklı gezginler için birkaç öneride de bulunalım;

*Eğer New York’u daha gitmeden seviyorsanız, filmlerde gördüğünüz o New York hayatını birkaç günlüğüne de olsa deneyimlemeye heveslendiyseniz Greenwich Village ve Chelsea taraflarındaki seçeneklere bakabilirsiniz. (Buralar bizim favoriler, Carrie Bradshaw’un evi ve Friends’deki apartman da burada)

*Eğer bol mekanlı, bol sanat galerili, ne bilelim alışverişli ve biraz da “hipster” sayılabilecek (hipster sözcüğü hala kullanımda mı ben yetişemiyorum artık) bir bölgede kalmak isterseniz SoHo & Lower East Side civarı size hitap edecektir. (Buralar da favorilerimize dahil edilebilir)

*Lüks peşindeyseniz, adeta bir Serena van der Woodsen gibi sokaklarda süzülmek, aldığınız çanta sebebiyle haberlere falan çıkmak istiyorsanız pek tabii Upper East Side…XOXO… 

*Eğer daha önce New York’u gezdiyseniz ya da bütçenizi biraz daha hafifletmek (gerçi zamanla buralar da pahalı hale geldi denilebilir, NYC gerçekleri…) ve bir seviye daha az turistik sayılabilecek bir bölgede kalmak isterseniz Brooklyn ve Williamsburg taraflarına bakabilirsiniz. Böyle söyleyince sakın uydurukmuş gibi falan anlaşılmasın, bu taraflar da çok güzel, sadece ilk kez gidiyorsanız ana turistik noktaların biraz dışında kalıyor ama çok uzak falan değil tabii ki.

*Bütçenizi daha da hafifletmek isterseniz Queens taraflarına yönelebilirsiniz. Bu bölgenin repütasyonu pek şahane olmasa da aslında bir değişim geçirme sürecinde olduğu için pek çok gezgin tarafından tercih edilir hale geldi. Yine de otelinizi seçerken yorumlarını dikkatli okuyun ve huzursuz olacağınız bir mahalle seçmemeye çalışın.

*Son olarak, madem New York Gezi Rehberi yazıyoruz, hevesinizi kırmayı göze alarak dürüst bir şekilde Times Square ve civarında otel bakmamanızı önerebiliriz. Hem çok kalabalık, hem sırf orası olduğu için fiyatlar daha da yüksek, hem de bu kaosun ortasında kalmanın gezinize hiçbir katkısı olmuyor. Zaten çok göbekte kalmak istiyorsanız Midtown’da bir yerde kalmanız size Times Square’de kalmak ile aynı koşulları sunacak. Yargılıyoruz zannedilmesin, ilk gidişimizde tabii ki büyük bir hevesle Times Square’de kalmıştık sdjs….

New York Gezi Rehberi: New York’ta Ulaşım

Havaalanından Şehre Ulaşım:

New York’ta JFK Uluslararası Havaalanı, Newark Uluslararası Havaalanı ve LaGuardia gibi 3 farklı havaalanı olsa da, bunlardan özellikle uluslararası uçuşlarda en sık kullanılanı JFK Havalimanı. Buradan toplu taşıma ile şehre ulaşmak istiyorsanız önce havaalanı içinden kalkan AirTrain treni ile “Jamaica” istasyonuna gidebilir, sonra da buradan tam olarak gideceğiniz noktaya göre bir metro hattına transfer yapabilirsiniz. AirTrain’in tek seferlik bilet fiyatı 8.25 USD, buna ek olarak transfer yaptığınızda metronun tek seferlik bileti için 2.75 USD ödemeniz gerekiyor.

NYC İçinde Ulaşım:

New York’ta en çok yapacağınız şey tabii ki yürümek. Her an herhangi bir yerden ilginizi çekecek bir şey çıkabileceği ve ayrıca midenizde sürekli yeni bir şey yemeye yer açmak için mümkün olduğunca yürümeye öncelik vermelisiniz… Ancak bunu dışında tabii ki metro, Uber, taksi artık aklınızda hangisi yatıyorsa onlara da yönelebilirsiniz. 

Bu noktada size bahsetmemiz gereken temel şey tabii ki metro kullanımı, çünkü zaten diğer seçeneklerde özellikle anlatabileceğimiz bir şey yok;

New York’ta 3 gün de kalsanız 7 gün de metroyu sık kullanmanız çok olası olduğundan ulaşımı en uygun hale getirebilmek için 7 günlük bir New York MetroCard satın almanız son derece mantıklı olur. Metro istasyonlarındaki bilet makinelerinden satın alabileceğiniz bu 7 günlük kartın ücreti 33 USD. Yine de o kadar da metro kullanmayacağınızı düşünüyorsanız tek seferlik biletin 2.75 olduğunu baz alarak sizin için mantıklı olup olmayacağını hesaplayabilirsiniz.

Mantıklı olmadığına karar verirseniz her seferinde tek kullanımlık bilet almakla uğraşmaktansa yine metrodaki bilet makinelerinden bir MetroCard satın alıp bu karta istediğiniz miktarda para yüklemeniz de bir seçenek olabilir. (İlk kart alımında 1 USD ücret ödemeniz gerekiyor). Yanınızda kartı kaybetmeyeceğine güvendiğiniz biri varsa aynı kartı 4 kişi de kullanabiliyorsunuz, en azından bu şekilde ayrı ayrı kart için 1’er dolar ödemeniz gerekmez. Metro ulaşımı ve kartlarla ilgili daha detaylı için şu siteye göz atabilirsiniz.

New York Gezi Rehberi: New York’ta Gezilecek Yerler

Yeni ve daha güncel bir New York Gezi Rehberi yazmayı neden öteleyip durduğumuzu tam olarak bu bölümü düzenlemeye çalışırken hatırladım. New York’ta gezilecek yerlerin hepsini buraya yazmaya kalkışırsak gerçekten siz de biz de aklımızı yitireceğimiz için mutlaka bir şeyler eksik kalacaktır. Özellikle şehirde daha fazla vakit geçirdikçe orayı da görün buraya da gidin şunu da kaçırmayın diyebileceğimiz o kadar fazla yer türedi ki rehberin kontrolünü + aklımı yitirmek üzereyim. Dolayısıyla aşağıda olabildiğince detay vermeye çalışacak olsak da kişisel ilgi alanlarınızı göz önünde bulundurarak mutlaka daha spesifik aramalar da yapın. Çünkü dünya üzerine her ne arıyorsanız emin olun çok iyi bir versiyonu New York’ta vardır, sadece henüz sizin bundan haberiniz yoktur.

Times Square

Hadi bakalım, hepimizin bildiği, Amerika’da olduğunuzu size iliklerine kadar hissettirecek o  ikonik yerden başlayalım. Times Square’i size nasıl tarif edebilirim biliyor musunuz? Yemek yedikten sonra koltukta üstünüz açık uyuyakaldığınızda gördüğünüz “ulan bu neydi böyle be” diye düşündüren bir rüya gibi… Etrafınız göklere kadar yükselen tabelalar ile çevrelenmiş, sağınızda solunuzda bitmek bilmeyen bir insan sirkülasyonu var, kaosun göbeğindesiniz… O anda Darth Vader’la da karşılaşabilirsiniz, altı çıplak gitar çalan bir adamla şarkı da söyleyebilirsiniz, Donald Duck hatta Donald Trump’la bile kavgaya da girebilirsiniz, hepsi ihtimaller dahilinde… Tıpkı açıklaması olmayan ve bilinçaltınızı sorgulatan o rüyalar gibi. Güzel değil, kötü de değil, neden böyle olduğunu da bilmiyorsunuz, ama görmemiş olmayı da dilemiyorsunuz…

İşin betimleme kısmını geçecek olursak, tabii ki dünyanın en ünlü meydanını görmelisiniz. Burada özellikle bir aktivitede bulunmanız gerekmiyor, sadece burayı görmeniz yeterli. Sonrasında civar sokaklara dalarak bölge keşfine geçebilirsiniz.

*Mümkünse buraya hava kararınca yolunuzu düşürün, bizce gündüzki halinden daha büyük bir etki yaratıyor.

*İkonik hale gelmiş kırmızı merdivenlerde sırf bu deneyimi yaşamak için bi’ 3 dakika da olsa oturulabilir. Burada aynı zamanda “TKTS ticket booth” isimli bir nokta var , Broadway showları için indirimli bilet satıyorlar, ilginizi çekiyorsa aklınızda bulunsun. 

MoMA

Bu şehirden müze gezmeden dönmek yok, kimse kusura bakmasın, ısrarsa ısrar kardeşim. Gezmek istemeyen varsa başka şehirde sorun çıkarsın, o kadar uzağa gidip bu müzeleri görmeden dönemezsiniz… 

Bildiğiniz gibi MoMA, dünyanın en önemli modern sanat müzelerinden biri olarak kabul ediliyor, müze gezmekle en alakası olmayan insan bile MoMA’yı bilir.İçeride sizi Van Gogh’un Starry Night’ı, Dali’nin The Persistence of Memory’si, Picasso’nun Avignonlu Kızlar’ı, Matisse’in Dans’ı şeklinde uzayıp giden, kendi gözünüzle gördüğünüz için büyük heyecana kapılacağınız bir koleksiyondan bekliyor. Zaten daha fazla bir şey söylemeye gerek var mı?

*Müze her gün açık, giriş ücreti 25 dolar, öğrenciyseniz öğrenci kimliğinizi unutmayın, çünkü öğrencilere 14 dolar.

*MoMA’nın ana lokasyonu Manhattan’da, Queens’deki MoMA PS1 ile karıştırıp yanlış yere gitmemeniz için ufak bir hatırlatma. Hazır konusu açılmışken ilginizi çekiyorsa MoMA PS1’de ne var ne yok ona da bi göz atabilirsiniz bu arada. 

*MoMA’nın müze mağazasını gezip dünya çapında “ben Moma’ya gittim” eşyası olarak meşale gibi taşınan MoMA bez çantası almayı unutmayın… Şaka bir yana mağaza gerçekten güzel, evinize güzel şeyler alabilirsiniz, mesela çerçeveletmelik poster…

MET

Metropolitan Museum of Art ya da “the Met” şehrin en önemli müzelerinden bir diğeri. Gossip Girl izleyenlerin merdivenleri ile de tanıdığı bu devasa müze tam olarak Central Park’ın yanında, şehrin lüks bölgesi diyebileceğimiz Upper East Side’da yer alıyor. Hani Louvre ya da ne bilelim British Museum gibi bir müzeye gidince yaşanan o “ulan ben burayı nasıl gezeceğim” paniği vardır ya, işte onun bir benzerini de burada yaşayacaksınız, çünkü son derece büyük bir müze (zaten Amerika’nın en büyük müzesi), çok fazla eser var, resmen gezerken organize olmak zor. İsteseniz abartısız bir şekilde günlerinizi bu müzede geçirebilir ve yürümekten 3 kilo falan verip çıkarsınız.

*Müze Çarşamba günleri kapalı, giriş ücreti 30 dolar, öğrenciyseniz 17.

Whitney Museum of American Art

Müzelerden tam gaz devam, NYC’nin en önemli müzelerinden bir diğerindeyiz, bu sefer odağımız Amerikalı sanatçılar. Şu an ziyaret edebileceğiniz lokasyonuna 2015 yılında taşınmış ve sadece kapsamındaki eserler ile değil mimarisiyle de dikkatinizi çekeceğini tahmin ediyoruz. Whitney’i Cuma günleri 19:00 – 22:00 arası “pay what you wish” günü olması sebebiyle uygun gördüğünüz bilet ücretini ödeyerek ziyaret edebiliyorsunuz, eğer bir Cuma günü New York’ta olacaksanız 25 dolar vermek yerine gönlünüzden kopanı verebilirsiniz. Kimsenin gönlünüzden ne koptuğunu bilmesine gerek yok…

*Whitney ile ilgili daha detaylı bir yazı okumak isterseniz şans eseri denk gelip severek okuduğum şu yazıya göz atabilirsiniz.

Guggenheim New York

Günümüzde New York şehri ile özdeşleşmiş yapılardan biri kabul edilebilecek Guggenheim New York, “Museum Mile” olarak adlandırılan çeşitli müzelerin olduğu bölgede, MET’in biraz ilerisinde diyebileceğimiz bir noktada yer alıyor. Aynı gün ikisini gezmek biraz zorlayıcı bir deneyim olabileceği için bunu önermeyecek olsak da yakın olduklarını bilin, belki ona göre plan yaparsınız. Burayı ziyaret etmek için de eğer denk geliyorsanız Cumartesi 18:00 – 20:00 arasını tercih edebilirsiniz, çünkü burası için de o gün “pay what you wish” günü, yani gönlünüzden ne koparsa part 2. 


Özgürlük Anıtı fotoğraflarını bulamadığım için koyulan alakasız Central Park fotoğrafı

Statue of Liberty & Ellis Island

Bütün New York gezi rehberi boyunca müze anlatacağımızdan korkanlar silkelensin ve kendine gelsin, size turist olduğunuzu hatırlatacak bir noktaya gidiyoruz, Özgürlük Anıtı’na… Dünyanın en ünlü anıtlarından biri olması sebebiyle çoğumuzun bildiği üzere Fransa tarafından kuruluşunun 100. Yılı için Amerika’ya hediye edilen anıt günümüzde tam anlamıyla Amerika’nın simgesi. Bu arada kişisel fikrimizi soracak olursanız kalkıp anıtın dibine kadar gitmeye pek de gerek yok ama New York’a gelmişken bu deneyimi de yaşamak isteriz derseniz anlarız. Biz de ilk gidişimizde koşa koşa gitmiştik. Sonra dönüşte bu izdihamı yaşamaya çok da gerek var mıydı diye bi’ tereddüte düşmüştük ama, karar sizin.  

Manhattan’dan Özgürlük Anıtı’na ulaşmak için Battery Park’tan feribota binmeniz gerekiyor. Bu feribot biletini almanız için resmi olarak yetkili satıcı şurası, bunun dışında bir yerden almamanızı öneririz. Zaten bu bileti aldığınız zaman Statue of Liberty Museum ve Ellis Island National Museum of Immigration’a girişinizi de kapsıyor, onlar için ekstra ücret ödemiyorsunuz. Battery Park’a nasıl ulaşacağınıza da şuradan bakabilirsiniz.

Empire State Binası

Biz yıllardır bu Amerikan filmlerini boşuna mı izledik? Alicia Keys boşuna mı bas bas bağırdı? Bizde o Hollywood filmlerindeki anlardan birini yaşamayıp dönecek göz var mı? Kalkın, Empire State Binası’nın tepesine çıkıyoruz, şehre tepeden bakacağız. 

Empire State Binası neden bu kadar ünlü diye merak edip dünyanın en yükseklerinden biri herhalde diye düşünmüş olabilirsiniz. Yoo? İlk 25’i geçtim, ilk 50’de bile değil. Ama bir zamanlar öyleymiş tabii… Sonrasını Jay-Z’ye falan mı sormak lazım bilemiyorum, bir şekilde ününü korumayı başarmış. Belki mimari açıdan bilmediğimiz çok önemli bir yönü vardır ve cahil cahil konuşuyorumdur diye korktuğum için çok atıp tutmayacağım. 

Empire State binasının tepesine çıkmak da tabii ki ücretsiz değil, Amerika’da hava ve Sephora’daki testerlar hariç bedava bir şey yok. Bilet almak için şuraya göz atabilirsiniz. O sırada Amerikalıların attığınız her adım için sizden nasıl da daha fazla talep ettiğini detaylıca inceleyerek kendinizi küçük sürprizlerle şaşırtabilirsiniz. 

Central Park 

Filmlerde gördüğünüz her yeri kendi gözlerinizle görme turumuzda şimdi de Central Park’tayız. Şöyle bir turlar çıkar yolumuza bakarız diyorsanız çok ama çok yanılıyorsunuz dostlar, rahat ayakkabıları giyme günündeyiz… Bu park o kadar büyük, o kadar büyük ki, buranın büyüklüğünün yanında Amerika Starbucks’ındaki daha önce hiç şahit olmadığınız boyuttaki o devasa içecekler bile daha az şok edici kalıyor. Biraz parkta neler yapabileceğinizden bahsedelim, öyle hemen bi’ turlayıp çıkmayın.

*Sheep Meadow’u nasıl betimleyebiliriz diye düşünüp şu sonuçta karar kıldık: ÇAYIR. Evet burası gerçekten bir çayır. Atıştırmalığınızı içeceğinizi kapıp şehrin göbeğinde lokallerle birlikte buraya çökebilir ve minik bir piknik yaparak New York’un tadını çıkarabilirsiniz. 

*Parkın içindeki gölde bot/kayık artık her ne diye adlandırıyorsak onlardan kiralayıp tam bir “ay aynı filmlerdeki gibiii” anı yaşayabilirsiniz.

*Parkın John Lennon’a adanmış bölümü Strawberry Fields’ı ziyaret edebilirsiniz. Üzücü bir bilgi olarak John Lennon buranın yakınlarındaki evinin önünde öldürülmüştü, bu sebeple ona adanmış bir bölge var. Yerdeki “Imagine” yazısını görmeyi unutmayın. 7 gün 24 saat The Beatles çalan sokak müzisyenlerinin sesini takip ederseniz burayı bulmakta güçlük çekmeyeceksiniz.

*Birçok filmin ve dizinin ana karakterinin arkadaşından tavsiye alarak elinde kahveyle yürüme sahnesinin çekildiği The Mall üzerinde yürüyerek sonrasında bir başka ana karakterin arkadaşı tarafından teselli edilip hayatın gerçeklerini anlama noktası olan Bethesda Fountain’a ulaşabilirsiniz. 

*Kışın gidiyorsanız Wollman Rink’te buz pateni yapabilir ve “bu benim filmim, siz ise bu filmin figuranlarısınız…..” anı yaşayabilirsiniz. 

Bryant Park

Parklardan konuyu açmışken vakit geçirmenin çok keyifli olduğu ve nedensiz bir şekilde sürekli özlem duyduğum Bryant Park’tan da bahsetmeden geçmeyelim. Burası şehrin göbeğinde New York Public Library yakınlarında, Times Square’e yürüme mesafesinde bir başka şehir parkı. Aslında düz mantık bakınca sadece bir park, ancak Amerika’daki aktivite çeşitliliği sayesinde bir jonglörlük workshopuna da denk gelebilirsiniz, açık hava sinemasına da, tango yapan insanlara da, Tai chi yapan teyzelere de, aklınıza ne geliyorsa. Bu civarda dolaşırken içeceğinizi alıp şöyle bir soluklanmak için güzel seçenek.

High Line & Chelsea Market

Bir park önerisi daha, park da park, yıldırdın be kardeşim demeyin, burada konseptimiz daha ilginç, benimle kalın. High Line aslında eski bir demiryolu hattı. Zamanla hattın kullanımı azalınca bakımsız, terk edilmiş bir hale bürünmeye başlamış ve neticede bir yarışma ile bu alanın nasıl değerlendirileceği konusunda karar kılınarak burayı halkın değerlendirebileceği bir kamusal alana çevirmişler. 2014 yılında açılan High Line zamanla New York’taki en turistik aktivitelerden birine dönüşmüş ve New Yorkerların da severek değerlendirdiği bir alan. Aynı zamanda dönemsel olarak çeşitli sanat eserleri de sergilendiği için burada güzel zaman geçirebilir ve güzel şehir fotoğrafları yakalayabilirsiniz. Sonrasında ise direkt Chelsea Market’e bir şeyler yemeye geçiş yapabilirsiniz. Hatta yukarıda söz ettiğimiz Whitney Müzesi de burada olduğu için size şahane bir gün planı çıktı bile.

Natural History Museum

Yukarıda üst üste çok müze yazınca paniğe kapılmayın diye araya başka şeyler sokarak algınızla oynamaya çalıştım… Ama bu müzeden bahsetmeden nasıl geçelim ya olacak iş değil. Night at the Museum filminden da hatırlayabileceğiniz (filmin çoğu stüdyoda çekilmiş tabii bu arada ama buradayMIŞ gibiydi işte) O DİNOZORUN olduğu müze… Nasıl sığ bir anlatım, çok yazık… 

Dönemsel olarak mı böyle bilmiyorum ama en azından şu an online olarak biletinizi almanız gerekiyor, resmi sayfayı şöyle bırakayım.

Müze her gün 17:30’a kadar açık.

Rockefeller Center & Top of The Rock

Filmler üzerinden New York gezi rehberi yazıyoruz gibi oldu ama kendimi tutamıyorum… Evde Tek Başına’daki yılbaşı ağaçlı O SAHNEnin olduğu yerdeyiz. Betonunu sevdiğim New York’uma tepeden bakmalara doyamadıysanız ya da Empire State yerine burayı tercih ederseniz burada da benzer bir aktivitede bulunabilirsiniz, biletler şuradan. Ayrıca yine kış döneminde gidiyorsanız burada da buz pateni yapabilirsiniz. Gitmişken Radio City Music Hall’u ve NBC Stüdyolarını da (stüdyoları gezebilmek için bir tura da katılabiliyorsunuz bu arada ama işi o kadar ileri taşımazsınız herhalde) görmüş olursunuz.

Chinatown

Tüm Çin Mahallelerine hükmeden tek bir Çin Mahallesi…İşte oradayız. En eski ve en büyük Chinatown San Francisco’da olsa da en ünlüsünün New York’taki olduğuna şüphe yok. Her şeyin en ünlüsü burada kardeşim, Frank Sinatra ve ben bu şehrin hastasıyız, sanırım bir sonraki hayatım olacaksa Fran Lebowitz olarak dünyaya gelmek istiyorum.

Chinatown’da bir turist olarak bulunabileceğiniz ana aktiviteler çoğunlukla yeme içme üzerine kurulu. Ancak atmosfer olarak da hoş olduğu ve bir anda sanki başka bir ülkeye geçiş yapmışsınız hissi yarattığı için bizce burayı mutlaka bi’ turlamalısınız. Mott Street’i buranın ana caddesi gibi düşünebilirsiniz. Oradan Pell Street’e dalabilir ya da Columbus Park’a doğru ilerleyebilirsiniz.

Little Italy

Bir mahalle değişimi ile ülke değiştirmiş gibi hissetme işinden hoşlanacağınızı düşünerek bu sefer de İtalya’ya gidelim diye düşünüyorum. Buranın merkezi olarak da Mulberry Street’i düşünebilirsiniz. Ülkenin ilk pizzacısı olduğu iddiasında olan Lombardi’si gördüyseniz doğru yerlerde dolanıyorsunuz. Burada aktivite olarak çok da yapabileceğiniz bir şey yok, bölgede daha çok vakit geçirmek niyetindeyseniz burada bir akşam yemeği planına girişebilirsiniz. Buradan Nolita (North of Little Italy yani) taraflarını keşfetmek üzere oraya doğru ilerleyebilirsiniz.  

Brooklyn

Brooklyn benim için New York’un Anadolu Yakası gibi. Birçok açıdan Avrupa yakasından daha iyi olduğunu biliyorum ama gitmeye üşeniyorum… Şaka bir yana, tabii ki Brooklyn’e gitmeye üşenecek kadar çıldırmadığımız için Manhattan’daki turistik aktiviteleri tamamlayınca Brooklyn tarafına geçtik.

Brooklyn New York’un 5 ana bölgesi (bölge değil de borough diyorlar aslında bizde tam neye denk gelir emin olamadım) arasında Manhattan’dan sonra turistler arasında en popüler olanı. Şu ana dek size anlattığımız her yer ve her şey Manhattan’daydı, ancak şimdi köprüden karşıya, Brooklyn’e geçiyoruz yani. Film ve dizilerde duyduğunuz Williamsburg, Bushwick, Dumbo, Brooklyn Heights gibi yerlerin hepsi de bu tarafta. Bölgenin büyük bir kısmı daha yerleşim alanı ağırlıklı olsa da (residential’ı da böyle çevirdik hadi bakalım) bu tarafta da bulunabileceğiniz birçok aktivite var, gelin onlara bi bakalım.

*Öncelikle böyle bir hevesiniz varsa Brooklyn Bridge’e çıkıp Manhattan’dan Brooklyn’e köprüden yürüyerek geçebilirsiniz. Minimum yarım saat gibi bir süre süreceğini ve turist kalabalığı ile karşı karşıya kalacağınızı da göz önünde bulundurarak bunun biraz daha uzayabileceğini de göz önünde bulundurmalısınız. Yine de güzel bir deneyim olabileceği için, eğer Manhattan tarafındaysanız “Brooklyn Bridge-City Hall” metro istasyonunun oradaki yürüyüş yolundan, eğer Brookly tarafındaysanız da direkt “Adams Street” üzerinden köprüye çıkabilirsiniz.

*Bu bölgede vakit geçirmekten en keyif alacağınız mahalle muhtemelen DUMBO olacak. Açılımı “Down Under The Manhattan Bridge” olan DUMBO’nun en popüler noktası Washington Street ile Water Street kesişimindeki noktadan Manhattan Köprüsü’nün güzel bir fotoğrafını çektikten sonra (Once Upon A Time In America’nın film afişindeki sokak) Time Out Market’e bir şeyler atıştırmaya gidebilirsiniz. 

*Bu tarafta da müze gezmek isterseniz Brooklyn Museum güzel bir seçenek. Buraya gitmişken Brooklyn Botanic Garden’a da uğrayabilirsiniz.

*Hafta sonu bu civarda olacaksanız 10:00 – 17:00  Brooklyn Flea adlı bir bit pazarı kuruluyor, ancak yılın belli dönemleri olduğu için gitmeden önce kontrol etmekte fayda var. 

*Akşam üstü saatlerinde Brooklyn Heights Promenade’e giderek mümkünse şöyle günbatımı saatinde falan Manhattan’a bakarak yürüyüş yapabilir ve güzel fotoğraflar yakalayabilirsiniz. 

*Dumbo’dan Brooklyn Heights tarafında doğru değil tam aksi yöne ilerlerseniz Williamsburg’e ulaşıyorsunuz. Burası diğer söz ettiğimiz bölgelere kıyasla daha az turistik sayılabilecek bir bölge sayılabileceği için gidebileceğiniz mekanları karıştırmazsak (aşağıda karıştıracağız) bölge genelinde çok net aktiviteler söz konusu değil. Ancak yine de dizilerden duya duya bu tarafı da görmeye heves ettiyseniz Bedford Avenue’yu buranın ana caddesi olarak düşünebilir, o civarda vakit geçirebilirsiniz. Hava güzelse Domino Park’a gidebilir, ilginizi çekiyorsa bu bölgede güzel versiyonları olduğu için street art turuna çıkabilirsiniz. (Ufak bir Google araştırmasıyla sokak sokak haritanıza işaretleyebilirsiniz.

New York Gezi Rehberi: Kısa Kısa

*Hala şehre tepeden bakma isteği içindeyseniz One World Observatory bir başka seçenek. Burası Empire State’ten bir seviye daha az kalabalık olduğu için özellikle günbatımı saatlerinde tepelerde olma derdindeyseniz mantıklı bir fikir olabilir.

*Şehrin ikonik binalarından Flatiron Building’i görmeyi, hatta şöyle bi’ tam karşısından bakmayı unutmayın, sonrasında çok yakınızdaki Madison Square Park’a gidip biraz dinlenebilirsiniz.

*Bir başka ikonik bina olan Chrysler Building siz gezerken bazı sokak aralarından size göz kırpacak, dönüşe geçme aşamasına geldiğinizde artık kendisini Empire State ile karıştırmadığınızı fark edeceksiniz…

*Grand Central Terminal’da bulunmak için bir sebebiniz yoksa bile gidip görmek hoş olabilir, yakınlarında bir sürü aktivitede bulunacaksınız, girip bi’ içini turlayabilirsiniz. Kafanızı kaldırıp tavanına bakmayı unutmayın.

*Şehrin en ünlü dini yapısı diyebileceğimiz St. Patrick’s Cathedral’in önünden de mutlaka geçeceksinizdir, zaten buranın önüne çıkmayı başardıysanız meşhur Fifth Avenue’ya ulaşmış oluyorsunuz. 

*Friends’deki apartman tam olarak 90 Bedford Street’te. Madem bu dosyayı araladık Carrie Bradshaw’ın evi de 66 Perry Street’te. Özellikle Carrie’nin evinin merdivenlerinde fotoğraf çektirmeye çalışırsanız ev sahibi bu işe bozulabilir ve şu an Türkiye’de kızın teki oturmuş bu evin adresini vererek orayı ziyaret etmenizi önerdiğine göre bu kişiye hak verebiliriz diye düşünüyorum… Uzaktan bir bakıp geçmek daha hoş olur sanırım. 

*Enteresan bir yapı görmek isterseniz Hudson Yards tarafındaki Vessel’i görmeye gidebilirsiniz. Burası bir süredir maalesef birtakım intihar olaylarının sık yaşanmış olması sebebiyle kapalı, binaya sadece uzaktan bakabiliyorsunuz. Bu civara gidecekseniz The Edge’e de bir göz atın deriz, yine şehre tepeden bakma noktası, fakat diğerlerinden biraz daha farklı… (korkutucu değil mi biraz bakınca anlayacaksınız)

*Greenwich Village civarında dolaşırken Washington Square Park’ı görmeyi unutmayın. Buradan meşhur Fifth Avenue’ya doğru devam ederek bir rota oluşturabilirsiniz. Zaten bu rotayı izlediğinizde size söz ettiğimiz bir sürü yeri görmüş oluyorsunuz.

*Bronx ve Harlem taraflarını keşfedecek vaktimiz kalmadığı için internet bilgileri ile atıp tutmak istemiyoruz, buraları da görmek niyetindeyseniz ayrıca araştırma yapabilirsiniz, söz etmeden geçmek istemedik.

New York Gezi Rehberi: New York’ta Yeme İçme

New York Gezi Rehberi içinde bir köşeye atılmayı değil ayrı bir rehberi hak eden bu bölüm hakkını vererek yazıldığı takdirde Savaş ve Barış uzunluğunu bulabilir. Bu sebeple çok detaylı bir yeme içme bölümü yazmak yerine New York Gezi rehberi kapsamında öncelikli olarak New York’a ilk kez gideceklerin kaçırmaması gereken yerleri yazmaya çalışacağız. Kim bilir belki bir gün ayrı bir yeme içme rehberi daha yazarız… Önce bu rehberi bi başarıyla atlatmamız lazım.

*Güzel bir kahvaltı/brunch için Buvette, Citizens of Chelsea, Sadelle’s listenizde olsun. İnanılmaz iyi bagellar yemek için mutlaka Russ & Daughters’a gidin. Absolute Bagels da çok seviliyor. 

*New York gibi bir şehirde tabii ki kaliteli kahveye de kolaylıkla erişebiliyorsunuz. Coffee Project NY, Devocion Flatiron, Variety Coffee Roasters, Everyman Espresso, Stumptown, Intelligentsia, Blue Bottle Coffee gibi birçok iyi seçenek var, artık haritanızda işaretleyip bulunduğunuz konuma göre hangilerine denk gelirseniz.

*Unutamayacağınız güzellikte kurabiyeler için kesinlikle Levain Bakery’e uğrayın. Magnolia Bakery’de malum tatlının orijinalini deneyin, Dominique Ansel Bakery ve Lady M Cake Boutique’i de sakın es geçmeyin, mükemmel tatlıları yemeden dönmeyin.

*Minetta Tavern’de bir akşam yemeği ve Katz’s Deli’de mümkünse bir pastrami bir brisket sandviç yiyin, Gray’s Papaya’da sosisli yeme aktivitesi internetin derinliklerinde sık karşınıza çıkacak olsa da TIRT olduğu gerçeği de aklınızda bulunsun. Bazı klasikler denemeyince daha güzel….

*Food market gezmeyi seviyorsanız Chelsea Market, Time Out Food Market, Smorgasburg gibi seçenekler var, önceliği Chelsea’ye verin ama.

*Pizza için Joe’s Pizza, Di Fara Pizza, Roberta’s ve Vinnie’s en popüler seçenekler. Bunlar dilim pizza ya da koca bir pizza almanız fark etmeksizin ayak üstü pizza yediğiniz türden yerler, biz bir gece ansınız Joe’su deneyip bir yandan duvardaki ünlü fotoğraflarına baktık, tam bir NY turisti aktivitesi….

New York Gezi Rehberi: Birtakım İpuçları

*New York’a gitmeden önce Pretend It’s A City ve How to with John Wilson’ı izlerseniz şehre bambaşka açılardan da yaklaşabilirsiniz, hoş oluyor… New York’ta geçen film izleyip  içlenme aktivitesi dönüşte daha etkili oluyor, onu sonraya bırakın. 

*Muhtemelen bunu akıl edeceksinizdir ama ben yine de söyleyeyim, çok ama çok yürüyeceksiniz, yanınıza en rahat ayakkabınızı alın ve aldığınız daha az rahat ayakkabıyı nasıl da hiç giymediğinizi ve boşuna yanınızda taşıdığınızı görün.

*Mutlaka denemek istediğiniz bir restoran varsa önceden rezervasyon yapmayı ihmal etmeyin, gidip ayak üstü yer bulmak genelde düşük bir ihtimal oluyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir