OHHHH. Böyle derin nefes vermeli, kocaman bir OH. Nasıl özlemişiz şehrimizde şöyle bol coşkulu, bol kabalalıklı, dans etmekten saçımızın başımızın birbirine girdiği, tüm tanıdıklarımızı ve eski sevgililerimizi bir arada görebilme şansını(!) yakalayabildiğimiz, büyük bir festivali yahu. Biliyorsunuz, bu yıl artık kendimizinmiş gibi sahiplendiğimiz şehrimizin festivali One Love Festival’ın 15. senesiydi, şerefine hem Parkorman, hem Volkswagen Arena’da gerçekleştirildi ve yoğuunn bir partilemenin ardından storylerle idare etmek durumunda kalanlar ve biraz hızlı gelişen bir “ah be ne güzel eğlendik” nostaljisi yapmak isteyenler için One Love Festival 15 anılarımızı aşağı yığıyoruz, gülümse çekiyoruzzz.
Bir festivalin kapısı adamı duygulandırır mı? Demek olabiliyormuş. Hakikaten birlikte gülüp birlikte eğlendiğimiz, kocaman, mutlu bir kalabalık ile dans edebildiğimiz, kendi şehrimize ait festivaller, 20li yaşlarda kapınızdaydık, 70lilerde yine kapıda olunca bizi yargılamayın lütfen……..
Bu arada, İstanbul’da festival dediğiniz şey Parkorman’da olur hissini de tekrar almış olduk. Şurada gerçekleşen etkinliklerden aldığımız haz hep daha yüksek oluyor, yeşil, sıkış tıkış değil, kalabalığı kaldırıyor, tam festivallik.
BirazCIK kalabalık mıymış sanki? BİRAZCIK ama sadece.
Bir takım yaratıcı çözümler üretildi, taşımacılık alanında yeni bir boyut diyebilir miyiz……
Sonra sen geldin…..Arasından sislerin….MIKKELLER Mİ O? Hatırladınız mı bizim Kopenhag gezisinden? Biralarını bayağı sevdiğimiz için Kopenhag’dayken defalarca içmiştik.
Arkasında, Steve Jobs’ın Apple’ı evinin garajında kurma hikayesine benzeyen bir başarı hikayesi de var. Şöyle ki 2006 yılında 2 yakın arkadaş olan Matematik & Fizik öğretmeni Mikkel Borg Bjergso ve gazeteci Kristian Klarup Keller’in evlerinde bira denemeleri yapmaya başlıyor (Mikkel ve Keller isimlerini bir araya getirince isim anlam kazandı di mi?) ve sonucunda buldukları tariflerle bir takım yarışmalara katılıyor, kazanıyor ve Kopenhag’da bayağı popüler hale geliyorlar. Talep artınca bira üretimi yapmak için civardaki lokal “brewery”lerdeki makineleri kullanmışlar ve git gide daha da büyük bir bira markası haline gelmişler. Sonra da Kristian gazeteciliğe yoğunlaşmak için bira işini bırakmış ve Mikkel bu işe yalnız devam etmiş. Muhtemelen sonradan ufak çaplı bir pişmanlık duymuştur ama iş işten geçti Kristian…
Neyse, neticede bu sene Efes ile Mikkeller bir işbirliği yapmış ve 2 çeşit bira çıkarmışlar. Biri Delikanlı Henry, diğer Zilly Sally. İkisini de festivalde deneyip ikisinin de hastası olduk tabii ki. Delikanlı Henry’de şerbetçiotu var, tadını tahlil edemediyseniz böyle nasıl desek, tropik bir tat, ama tam adlandıramıyorsunuz. Ben ısrarla ananas tadı aldım mesela? Zilly Sally’de ise vişne tadı hakim. Her ikisi de tam birer yaz birası, bayağı sevdik.
Neyse, 2342 tane arkadaşla karşılaşıp bir takım keyifli muhabbetle girmenin, bol bol susuzluk gidermenin ve konserlere kapılmanın ardından festivalin bu kadar da beklendiğini ve bu kadar çok hayranı olduğunu bilmediğimiz (yaşlandık galiba biraz) Years & Years çıktı. E BAYA İYİYMİŞ BUNLAR? Şarkılarını hiç bilmediğimiz bir grup bizi ne kadar gaza getirebilirse o kadar getirdi, vee bunun verdiği gazla ne yaptık biliyo musunuz —>
Sahne arkasına geçtik? Festivale ve ne kadar kalabalık olduğumuza oradan bakmak i na nıl maz bir duyguymuş. Bir yandan arka planda olanları görmek falan müthiş deneyimdi. Öyle ki en son grup sahneden indiğinde arkada birbirimize HIGH FIVEEEE yapıyorduk, hemen adapte olduk ortama sdfs
Sonra büyük bir ŞOK yaşandı. Hepimizin çılgınlar gibi beklediği, festivalin en baba isimlerinden The Blaze’in çıkamayacağını açıkladılar. Tabii ki ilk etapta herkesin bir modu düştü, çünkü gelememelerinin sebebi hem Yunanistan tarafında, hem bizim tarafta gümrükte problem yaşamaları olmuş. Düşünsenize koskoca The Blaze ekibisiniz, binlerce kişiye konser vereceksiniz, ülkeye almıyorlar sizi sjdfks delilik! Ama bu mod düşüklüğü çok da uzun sürmedi, çünkü birincisi sahneye Türkiye’nin gelmiş geçmiş en güzel albümlerden birini yapan Büyük Ev Ablukada çıktı, ikincisi The Blaze’in ertesi gün çıkacağını açıkladılar. BİR GÜNLÜK FESTİVAL OLDU MU SANA İKİ GÜNLÜK. Valla biz buna resmen sevdindik, durduk yere 2 gün eğlence çıktı sdfs
Neticede sahneye Büyük Ev Ablukada çıktı ve One Love Festival 15’in en iyi anları bizce onlar sahnede olduğu anlarda yaşandı. ÇOK ÇOK ÇOK iyilerdi, 2534343 kişi hep bir ağızdan şarkılara eşlik etmenin verdiği hazzı galiba hiçbir şeye değişmeyiz. Biz sırf sahneden kalabalığa bakıp bunu hissediyorsak onlar kendi şarkıları söylenirken kim bilir neler hissediyordur :,)
İlk gün böyle sona erdi. Eğlenmeye odaklanmaktan o kadar da ısrarcı davranılmadan hemen pes edilmiş bir takım selfie denemeleri; sizler bir festivalde gerçekten eğlendiğimizin göstergelerisiniz. Ertesi sabah telefonu kurcaladığımızda elimizde One Love Festival’dan bir tek bu berbat fotoğraf olduğuna göre demek gerçekten eğlenmişiz dedik.
Ertesi gün bir şekilde toparlanıp alanda yerimizi aldığımızda Club Bangkok ORTAMI BİR GAZLIYORDU Kİ, Billie Eillish’ten tutun RICKY MARTIN SHE BANGS’e kadar acayip geniş bir yelpaze ile karşı karşıya kalınca dans etmekten doğru düzgün fotoğraf çekememişiz. Elimizdeki tüm Club Bangkok fotoğrafları SARSINTILI VE BULANIK. Bundan sonra ortalıkta şey diye dolaşacağız: Ağğğbiii onların sahnesi çok iyiiiii.
VEEEEE beklenen an geldi T H E B L A Z E. Kurban OLDUKLARIM. Gelip de birtanemiz olmaya ne hakkınız var………
Keşke daha çok sürseydi, keşke daha fazla albümleri ve şarkıları olsaydı, keşke keşke keşke derken bol bol eğlenildi, bol bol dans edildi, bir anda 2 günlük bir festivalin içine düşmüş olmamıza şaşırılıp biraz daha The Blaze övüldü.
Özetle One Love Festival 15 bizim için hızlıca geçiverdi, eve döndüğümüzde sonsuza dek bir müzik festivalinin içinde yaşamanın mümkün olup olmadığını tartışıyorduk, sanıyoruz bu güzel geçtiği anlamına gelir? Nice festivallere diyelim.