Hani şu “nasıl olsa benim ülkemde, elbet bir gün giderim” diyerek Türkiye’deki birçok yeri öteleme durumu vardır ya, işte o saçma durum bizim Kapadokya ile neden bu kadar geç tanıştığımızın tek cümlelik özeti sayılabilir. Evet tamam, küçükken aileler sayesinde ziyaret etmişliğimiz vardı tabii, ancak şu anki bilincimizle görmemize eş değer olmayacağı ortadaydı. Zira küçükken gidilen yerlerde sevdiğin köpeği, yediğin dondurmayı gezip gördüklerinden daha çok hatırlamak gibi durumlar olabiliyor, biliyorsunuz. (ya da bizim bilinçaltımız ve hafızamız bitmiş durumda bilemiyoruz) Sonunda “gezgin” olarak adlandırılan insanlar olarak hala Kapadokya’yı keşfedememiş olmanın utancı zirve noktaya ulaştı ve bu işi daha fazla uzatmadan hemen bir plana giriştik. Hangi dönemde gideceğimizi bir türlü kestiremedik, çünkü karlı bir başka güzel görünüyordu, güneşli bir başka. Bir yandan o balonların yükseldiği güneşli fotoğrafları yakalamak istiyorduk, bir yandan bu çok acayip yer şekillerinin karla kaplanmış halini görebilmek için çıldırıyorduk.
Sonunda karar kıldık, Mart’ta gidelim, bu kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırmak gibi problemlerin kökeni olan Mart bize ne sürpriz sunarsa ona göre akışına bırakırız dedik. Sonra ne oldu? Mart acayip tatlı bir şey yaptı! Kapadokya’da bulunduğumuz ilk 2 gün karlı, sonraki 2 gün ise güneşliydi. Sen ne tatlı aymışsın, bunlar ne güzel sürprizler böyle Martçığım.. Mart ayı ve Kapadokya bize istediğimizden de fazlasını sununca burayı sevmememiz imkansızdı. Aslına bakarsanız Kapadokya gibi inanılmaz bir coğrafyanın nasıl daha popüler olmadığını, nasıl dünya çapında daha büyük bir üne kavuşmadığını da bir türlü anlayamadık. Şu “böyle bir yer Fransa’da olsa nasıl pazarlarlar kim bilir…” klişesini 300 kere daha söyleyesimiz, herkesi tek tek arayıp Kapadokya övesimiz geldi. Evet tabii ki Türkiye’deki herkes Kapadokya’nın varlığından haberdar, ancak bizce çok daha büyük bir olay haline gelmesi gerekiyor! Neyse, çemkirme aşamasına geçmeden Kapadokya Gezi Rehberi ’mize devam.
Efenim size öyle müthiş bir bilimsel açıklama yapmamız mümkün değil, ancak küçük bir özet geçmeden olmaz, çünkü hakikaten çok acayip bir coğrafyadan bahsediyoruz. Kapadokya, civarda dolaşırken arka planda size eşlik edecek heybetli Erciyes Dağı, güzeller güzel Hasan Dağı ve Göllü Dağ’ın püskürttüğü lavların oluşturduğu tabakaların (zincirleme isim tamlaması mı oluyordu bu?) zamanla aşınması ile bu halini almış. Sanki çok basit bir şeymiş gibi anlattığımıza bakmayın, aşınarak nasıl bu noktaya kadar varıyor orasını kavrayan varsa bize de anlatsın. Bölge olarak çoğunlukla Nevşehir ön plana çıksa da, eğer tam kapsamlı bir Kapadokya turu yapmak istiyorsanız Aksaray, Niğde, Kırşehir ve Kayseri illerine de taşmanız gerekiyor. Bölgenin tek özelliğinin peribacaları ve balonlar olduğunu düşünüyorsanız DEV yanılıyorsunuz. Hani şu acayip övdüğümüz ve büyük ihtimalle hayatımızın sonuna kadar övmeye devam edeceğimiz İzlanda gezimiz var ya; çok yüksek ihtimalle eğer Kapadokya’yı İzlanda’dan daha önce görmüş olsaydık İzlanda’nın doğa yapısını bir tık daha normal karşılayacaktık. Çünkü Kapadokya vadileri, yer şekilleri ve diğer doğa oluşumları ile yer yer İzlanda’yı hatırlattı. Tabii kayalara oyulan evler, kiliseler ve yaşam alanları tamamen Kapadokya’ya özgü durumlar, onlardan aşağıda daha detaylıca bahsedeceğiz.
Lafı uzatmayalım, karşınızda Kapadokya Gezi Rehberi !
Kapadokya’ya Ne Zaman Gidilir?
Bize kalırsa Kapadokya’ya gitmek için en iyi dönem diye bir şey yok. Çünkü burası tam anlamıyla size her mevsimde farklı bir özellik sunan yerlerden. Dolayısıyla Kapadokya’yı ne zaman ziyaret edeceğinizi de tamamen kişisel tercihinize göre belirleyebilirsiniz. Konuyu dönemlere göre biraz daha detaylandıracak olursak;
*Kapadokya’da Kış: İlkokul yıllarınız boyunca uhuyla oynamak ya da defterin kenarına sevdiğiniz grubun adını karalamak yerine biraz olsun dersi dinlediyseniz şu şekilde başlayan o cümleyi hatırlıyorsunuzdur; “Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı..” Evet, bildiniz! Karasal iklimin ta kendisi! Hal böyle olunca kışın kar yağışı, geceleri poponuzun donarak hissizleşmesi, vadilerde ve açık alanlarda rüzgardan yüz felci olma gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Ayrıca balona binmek niyetindeyseniz, hava koşulları sebebiyle Kapadokya’da kışın balona binmenin sıkıntılı ya da ihtimalsiz bir durum olabileceğini de ekleyelim. Özellikle rüzgarlı ve yağışlı günlerde balona binebilme şansınız olmuyor. Yine de Kapadokya’yı karlar altında görmek bir başka güzel, göze alıyorsanız burayı acayip farklı bir haliyle deneyimleyeceksiniz, bizce gidilesi.
*Kapadokya’da Yaz: Kapadokya’ya yazın gitmek için karasal iklim ile ilgili kurduğumuz cümlelerin ilk kısmını hatırlatmak istiyoruz: “Yazları sıcak ve kurak”. Yani? Yani özellikle Temmuz, Ağustos döneminde gitmeye kalkışırsanız ortalıkta Western filmlerindeki saman toplarının döndüğü, sıcaktan beyninizin eridiğinden şüphelendiğiniz bir sürece denk gelebilirsiniz. Bize soracak olursanız buralara yazın gitmek kışın gitmekten bile zorlu bir süreç. Özellikle açık alanlarda, güneşin alnında bol bol zaman geçirmeniz gerekeceğini de göz önünde bulundurursak bizce yaz dönemini es geçmek iyi bir fikir olabilir. Eminiz ortalıkta bi’ amatör turistler, bir de fotoğraf makinesiyle 10 kaplan gücüne ulaşan Japonlar oluyordur.
*Kapadokya’da Bahar Ayları: Eğer karla kışla uğraşamam canısı diyorsanız ve sıcakla cebelleşmek de istemiyorsanız Kapadokya’ya gitmek için en ideal dönem kesinlikle bahar ayları. Özellikle Nisan&Mayıs ve Eylül&Ekim aylarında giderseniz hem havanın Kapadokya’yı gezmek için çok elverişli olduğu, hem de balona binme ihtimalinizin çok daha yüksek olduğu bir döneme denk geliyorsunuz. Tabii ki arada bir yağışlı havaya denk gelebilirsiniz, o kısmı da biraz şansa kalmış.
Kapadokya’ya Ulaşım
Kapadokya’ya uçakla ya da arabayla ulaşabilirsiniz. Evet, birçok kişi farkında olmasa da Nevşehir’de bir havaalanı var ve haliyle Nevşehir’e uçak ile ulaşabilmeniz mümkün. İstanbul odaklı düşünecek olursak yaklaşık 45 dk ile 1 saat arası bir sürede Nevşehir’e ulaşabiliyorsunuz ve tabii ki diğer seçeneklere göre çok daha kolay oluyor. Bu noktadan sonra ise şayet bir tura katılmayacaksanız Kapadokya bölgesini arabasız gezebilmeniz pek de mümkün olmadığı için araba kiralamanız gerekecek. Aksi takdirde 273492 lira taksi parası falan vermeniz ya da yollarda berduş olmanız gerekir, çünkü birçok yere toplu taşıma aracıyla ulaşabilmeniz mümkün olmuyor.
*Biz aracımızı Nevşehir Havaalanı’nda şubesi bulunan Sixt’ten kiraladık. Aynı şekilde havaalanında yer alan Avis’i de tercih edebilirsiniz, fiyat kıyaslaması yapıp ona göre karar verirsiniz. Şayet yoğun bir döneme denk geldiyseniz fiyatlar çılgın olabilir, bu noktada eğer arabanız var ise bulunduğunuz ilden direkt araba ile yola çıkmak çok daha mantıklı ve uygun fiyatlı bir seçenek olabiliyor.
*Bu ipucumuz yine araba kiralayacak olanlar için geliyor: Genelde Turkcell, Vodafone ya da Miles and Smiles gibi kurumların araba kiralama firmalarıyla gerçekleştirdiği ortaklıklar oluyor ve bu şekilde iyi bir indirim kapabiliyorsunuz. Kiralamadan önce bu gibi fırsatlar var mı diye bi’ kontrol etmeyi unutmayın.
*Ana yolları kullanırken genellikle sıkıntı yok, ancak daha alternatif bölgelere giderken dağ bayır dolanmanız gerekebilir, oteliniz tepelerde, tırmanmalı bir noktada olabilir ya da karlı bir döneme denk geldiyseniz yer yer yollarda sıkıntı yaşayabilirsiniz. Bu noktada eğer mümkünse 4×4 bir araç kiralamak işinizi kolaylaştırabilir, aklınızda bulunsun. Yoksa bizim gibi her tepeye tırmanışınızda panik anları yaşayabilirsiniz.
*Eğer İstanbul’dan kendi aracınız ile Nevşehir’e ulaşmak niyetindeyseniz İstanbul – Nevşehir arası araba ile 740 km civarı bir şey. Yolculuk ise eğer bir trafik canavarı değilseniz 7-8 saat kadar sürüyor. Eğer arabayla gidecek olursanız yol üstünde Tuz Gölü’ne uğramayı ihmal etmeyin, bizim çok içimizde kaldı!
Kapadokya Pahalı Mı?
Kapadokya’nın pahalı olup olmadığı aslında nerede kaldığınıza ve ne yiyip içtiğinize göre büyük farklılıklar gösteriyor. Örneğin turistlerin daha yoğun olduğu bir dönemde gidecek olursanız kalacağınız otellerin fiyatları da bu duruma bağlı olarak yükseliyor. Yeme içme konusunda ise eğer popüler ya da özellikli yemekler sunan yerlere gidecek olursanız İstanbul’da iyi bir restoranda ödediğiniz ücretler ile eş değer şeyler düşünebilirsiniz.
*Gitmeden önce kendinize bir Müze Kart edinin ya da Kapadokya’ya gittiğinizde Müze Kart satın alabildiğiniz ilk yerden alın. Eğer öğrenciyseniz 20 Lira değilseniz 40 Lira gibi bir ücreti olan Müze Kart Kapadokya’da Göreme Açık Hava Müzesi, Zelve gibi birçok yere ücretsiz girmenizi sağlıyor. Ayrıca eğer turistik bir dönemde gittiyseniz sıraya girme derdinden de kurtulmuş olursunuz. Bu arada eğer bir İş Bankası Maximum kredi kartınız varsa Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzelere her yıl 1 ay boyunca ücretsiz giriş yapabiliyorsunuz, aklınızda bulunsun. Kredi kartının adınıza olması gerekiyor ve giriş yaparken kimlik görmek istiyorlar, eş dosttan ödünç almaya girişmeden bunu da belirtelim istedik.
*Eğer düşük bütçeli bir tatil peşindeyseniz tatilinizi turistik olmayan dönemlere denk getirmemeye çalışın. Bu şekilde en azından konaklama ücretiniz de kesinlikle daha ucuza gelecektir.
Kapadokya’da Balon Meselesi
Kapadokya’ya gidecek her turistin kafayı bozduğu Kapadokya’da balona binme meselesi kritik bir konu. Çünkü birçok firma seçeneği mevcut, en iyi ve güvenilir olanı tespit etmek zor ve fiyatlar konusunda da ortamda bir bilgi karmaşası mevcut. Biz Butterfly Balloons ile konu üzerine konuşup sizin için bilgi aldık, şöyle bir özet geçecek olursak;
*Kapadokya’nın bu balon konusunda bu kadar popüler olma sebebini merak ediyor olabilirsiniz. Evet başka yerlerde de tepeden harika manzaralar yakalayabilirsiniz, ancak kış koşulları dışında Kapadokya çok rüzgarlı bir yer olmadığı için balona ekstra elverişli olarak kabul ediliyor.
*Alıştıra alıştıra söylemek yerine LÖNK diye söylüyoruz; Balona binmek masraflı iş. Fiyatlar 300 Lira’dan 175 Euro’ya kadar uzanabiliyor. (öyle böyle uzanmıyor yani) Ancak özellikle deneyimli, eğitimli ve alanına hakim pilotlarla uçmak istiyorsanız seçtiğiniz firmanın önemi büyük. Dolayısıyla her hâlükârda balon işine biraz fazla para yatırmanız gerekecek, bunu şimdiden hazmedin de öyle gidin deriz.
*Kış döneminde ücretler biraz daha düşük oluyor. Örneğin Butterfly Balloons gibi güvenebileceğiniz bir firmayı seçecek olursanız 175 Euro yerine 140 Euro civarı bir şey ödüyorsunuz.
*Şayet bu turlardan birine katılacak olursanız gündoğumu saatini yakalayabilmek adına 5:30 civarı kalkıyorsunuz ve uçuş yaklaşık 1 saat kadar sürüyor.
*Eğer güvenlik konusunda bir endişeniz varsa şöyle bir klişe ile içinizi rahatlatmak isteriz (gerçi bu da günlük hayatınız açısından biraz tedirgin edici oldu): Bir araba kazası geçirme ihtimaliniz, balon kazası geçirme ihtimalinizden çok çok daha yüksek. Zaten balona binmeden önce size güvenliğiniz açısından ne konuda dikkatli davranmanız gerektiğini de açıklıyorlar. İnişte tutunmayı unutmuyoruz!
Kapadokya’da Konaklama
Kapadokya’da konaklama konusunda nokta atışı yaparak gerek lokasyon, gerek yeme içme açısından gerekse sunduğu manzara ile pek sevdiğimiz bir otelde kaldık: Sultan Cave Suites. Zaten Instagram’a şöyle bir girip en güzel gündoğumu fotoğraflarının nereden çekildiğine bakacak olsanız favori 3’ünüze girecek çatı manzarası bile oteli çok sevmeniz için yeterli. Ayrıca Kapadokya konusunda her türlü sorunuzu bıkmadan yılmadan cevaplayacak kadar tatlı insanlar, kendilerine buradan da bir kez daha teşekkür etmiş bulunalım. Olur da burada konaklamaya karar verirseniz dünyalar tatlısı köpekleri İzmir’i bizim için öpün.
Kapadokya’da Gezilecek Yerler
Yukarıda da söylediğimiz gibi Kapadokya bölgesi öncelikli olarak Nevşehir ile birlikte Aksaray, Niğde, Kırşehir ve Kayseri bölgelerini de kapsıyor. Dolayısıyla gezeceğiniz yerler de bu bölgelere yayılmış durumda. Ancak endişelenmeyin, hiçbir yer birbirine çok uzak değil, dolayısıyla şayet arabanız varsa kolaylıkla her yeri gezebilirsiniz. Yeter ki buraya hak ettiğinden daha az gün ayırmayın, vaktiniz yoksa da tam kapsamlı bir Kapadokya gezisi için buraya en az 2 kez gelmeniz gerekeceğini aklınızda bulundurun.
Gezinizi Nevşehir özelinde düşünecek olursak keşfetmeniz gereken bölgeler Göreme, Ürgüp, Gülşehir, Avanos, Uçhisar, Ortahisar, Derinkuyu, Kaymaklı, Mustafapaşa, Zelve şeklinde uzayıp gidiyor. Ancak bunların en uzak olanı da arabayla maksimum 1 saat uzaklıkta olduğu için panik olacağınız bir durum yok. Şimdi Kapadokya gezi rehberi yazmanın asıl gerekliliği olan aşamaya geçelim; Kapadokya’da gezilecek yerler.
*Göreme Açık Hava Müzesi
Kapadokya’ya ayak basan her turistin görmeden dönmediği en popüler noktalardan biri olan Göreme Açık Hava Müzesi yaşam alanları, kiliseler, manastırlar ve bunların içinde yer alan büyüleyici duvar resimleri ile kesinlikle keşfetmeniz gereken noktalardan. İçeride Elmalı Kilise, Aziz Barbara Şapeli, Çarıklı Kilise, Yılanlı Kilise şeklinde ilerleyen bir sürü dini yapı mevcut ve hepsi kayaların içine oyulmuş şekilde günümüze kadar gelmeyi başarmış. Tabelalar, açıklamalar ve yönlendirmeler beklentimizin çok üzerindeydi, dolayısıyla audio guide almasanız bile kiliseler ve içinde resmedilenlerle ilgili bilgi edinebilmeniz mümkün. Kiliselerin içinde duvar resimlerinin zarar görmemesi amacıyla fotoğraf çekilemiyor ve bazıları gözden kaçırılabilecek noktalarda yer alıyor, o sebeple dikkatli bir biçimde gezmekte fayda var.
Göreme Açık Hava Müzesi’ndeki kiliselerden en etkileyici olanı Karanlık Kilise diyebiliriz. Buraya 10 lira ekstra ücret ile giriliyor, ancak kesinlikle buna değer, çünkü kilise oldukça az ışık aldığı için içindeki duvar resimleri diğerlerine kıyasla çok daha az zarar görmüş ve canlılığını korumuş. Bu arada biz dayanamayıp neden Karanlık Kilise için ekstra ücret aldıkları konusunu sorguladık ama açıklamaları mantıklı olduğu için gereksiz çemkirdiğimizle kaldık. İçeri daha az, öz ve gerçekten ilgilenen insanların girmesini hedeflediklerini, insan nefesinden ve yoğunluktan ötürü bile zarar görebilecek hassasiyette eserler söz konusu olduğu için, yoğunluk olmasının önüne geçmek istediklerini söylediler. RESPECT ablacım, haklıymışsınız.
-Yazın 8:00-19:00 kışın 8:00-17:00 arası açık.
-Müze kart geçerli. Kartsız giriş 30 TL. (yuh)
-Otoparkı var. Hatta birkaç tane var, ama kapıya yakın olana gidin, yokuş çıkmayın.
*Zelve Açık Hava Müzesi
Bize kalırsa Kapadokya’da kısa süreniz varsa “yangından önce ilk görülecek” listenize almanız gereken inanılmaz güzellikteki yerlerden biri Zelve. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden biri olması bir yana, görsel açıdan inanılmaz şeyler sunuyor. Eğer vaktiniz geniş ise buraya birkaç saatinizi ayırarak tepelere çıkın, vadiyi uzun uzun izleyin ve eskiden insanların yaşamını sürdürdüğü oyulmuş kayaların içine girin. Lütfen önünde zincir olanlara “ben Türk’üm bana bir şey olmaz” kafasında yaklaşarak girmeye çalışmayın, çünkü bazı noktalar zamanla aşındığı için tehlikeli olabiliyor.
-Müze Kart geçerli.
-Arabayla gelecekseniz otopark mevcut. Ayrıca hemen girişte bir şeyler atıştırabileceğiniz birkaç yer de var.
*Paşabağ Vadisi
Kapadokya deyince kafanızda otomatik olarak canlanan peribacaları görüntüsünü en iyi şekilde gözlemlemek istiyorsanız istikamet Zelve ile arasında yaklaşık 1 km olan Paşabağ Vadisi. Bizce Zelve’ye kadar gelmişken öncesinde yolunuzun üzerinde olacağı için mutlaka uğramalısınız. Eğer hayal gücü geniş bir arkadaş grubuyla birlikte gittiyseniz siz de bizim gibi peribacaları arsında yürürken 8 yaş terk hallerde bazılarını halay ekibine, bazılarını Kendall ve Kylie’ye, bazılarını ise tanıdığınız insanlara benzetebilirsiniz, yapın, güzel oluyor.
-Giriş için herhangi bir ücret yok.
-Otoparkı var.
*Güvercinlik Vadisi
Bu vadinin adını “Bak Hilmi güvercin geçiyor, buraya Güvercinlik Vadisi mi desek” şeklinde koymamışlar, adının bu olmasının mantıklı bir açıklaması var. Güvercinler eskiden Kapadokya bölgesinde yaşayan insanlar için büyük önem taşıyordu. Çünkü güvercin yuvalarından topladıkları gübreleri üzüm bağlarında, güvercin yumurtalarını ise fresklerin alçılarında kullanıyorlardı. Zaten kayaların birkaç farklı noktasında gördüğünüz oyukların bir kısmı da güvercinlerin oralara yuva yapması için oluşturulmuş. Güvercinlik Vadisi de bu sebeplerden ötürü cemiyet hayatının önde gelen güvercinlerinin ortak noktası haline gelmiş. Şu an eskisi kadar çok güvercin olmasa da, nazar boncuklu ağacından, fotoğraflamak için çıldıracağınız yer şekillerine kadar her türlü Kapadokya beklentinizi karşılayacak güzellikte. Mutlaka görün!
-Buraya doğru giderken yol üzerinde Uçhisar Panaroma var. Oraya ulaştığınızda henüz tam olarak Güvercinlik Vadisi’ne ulaşmış olmuyorsunuz, kafanız karışmasın.
*Ihlara Vadisi
Ihlara Vadisi Kapadokya genelinde bizi “Arkadaş bizim ülkemizde neler varmış da haberimiz yokmuş?” utancının zirvesine taşıyan yerlerden biri oldu. Kendisi Aksaray’da yer aldığı için şayet Nevşehir civarında konaklıyorsanız, 1-1,5 saat arası bir şey sürüyor. (o da yol boyunca durup durup fotoğraf çekeceğiniz için) Biz buraya öncelikle yol üzerinde olduğu için Derinkuyu’ya uğrayarak gittik ve son derece mantıklı bir rota oldu, siz de öyle yapabilirsiniz. Tabela yönlendirmeleri de gayet iyi olduğu için Ihlara Vadisi’ne kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Tabelaları takip ederken gittiğiniz takdirde vadinin ortasında bir noktada yer alan ana kapısına ulaşıyorsunuz. Ortası diyoruz, çünkü 14 km’lik bir yürüyüş rotasından bahsediyoruz, dev bir vadi ve isteseniz koca bir gününüzü kesinlikle buraya ayırabilirsiniz. Olaya orta yerinden giriyoruz diye endişelenmeyin, çünkü aslında gayet mantıklı bir noktadasınız. Evet tamam, vadinin içine ulaşmak için 400 basamak kadar inmeniz (ve sonrasında ölmeden çıkmayı başarmanız) gerekiyor ancak sonucunda birçok önemli kilise ve Melendiz Çayı’nın orta yerine ulaşıveriyorsunuz.
*Yeraltı Şehirleri
İşte geldik bir diğer kritik konuya. Tamam çok maceracı bir ruhunuz olabilir, tamam en çılgın sizsiniz, ona da tamam. Ancak bu yeraltı şehirlerini dolaşma deneyimi öyle tahmin ettiğiniz gibi ilerlemeyebiliyor. Çünkü hiç farkında olmadığınız klostorofobik yaklaşımlarınızı, dar alanda kısa paslaşırken buhran geçirebildiğinizi falan ilk kez burada fark edebiliyorsunuz. Zaten söz konusu şehirlerin girişlerinde astımı veya kalp rahatsızlığı olanların dikkatli olması gerektiği ya da dar alanlarda problem yaşayan kimselerin buralara girmek konusunda bir kez daha düşünmesi gerektiğine dair öneriler de mevcut.
Peki biz bunları dinledik mi? HAYIR. Kapadokya bölgesinin en bilinen yeraltı şehirleri olan Derinkuyu ve Kaymaklı’ya uğradık ve açıkçası büyük buhran 2. kez, başka bir tanım altında yaşandı diyebiliriz. Eğer siz de yeraltı şehirlerinde kontrolü kaybedebileceğinizi düşünüyorsanız ama merakınıza da yenik düştüyseniz en azından Derinkuyu yerine Kaymaklı’yı tercih edebilirsiniz, çünkü Kaymaklı bir tık daha geniş, dolaşması daha kısa sürüyor ve aydınlatması biraz daha iyi. Bu sebeple kendinizi biraz daha rahat hissediyorsunuz. Yine de olur da kalabalık bir turist grubuna denk gelirseniz iyice daralabilirsiniz, kapıda pusuya yatıp zamanlamayı iyi ayarlamakta fayda var.
Bu arada yeraltı şehirlerinin ne amaçla inşa edildiğinden ve içlerinden bahsetmeden de geçmeyelim. Bu şehirler aslında tamamen güvenlik amacıyla ve düşmandan saklanarak hayatta kalabilmek için oluşturulmuşlar. Yer yer içeride uzun süre vakit geçirmek durumunda kalabileceklerini bildikleri için yerin kat kat altında kendilerine günlerini geçirebilecekleri, erzak depolayabilecekleri ya da bir süre için yaşamlarını sürdürebilecekleri alanlar oluşturmuşlar. Yani öyle tahmin edildiği gibi “hadi yerin altında yeni bir hayata başlayalım Ragıp…” falan diyen bir topluluk yok, amaç tamamen korunmak.
-Derinkuyu da Kaymaklı da yazın 8:00 – 19:00 kışın 8:00 – 17:00 arası açık.
-Derinkuyu ve Kaymaklı’ya ulaşmak zor değil. Her ikisi de Nevşehir – Niğde yolu üzerinde yer alıyor. Arabanız ve cesaretiniz varsa ikisini aynı gün gezebilirsiniz. Aralarındaki mesafe 10 km gibi bir şey.
-Her ikisinde de Müze Kart geçerli.
*Uçhisar Kalesi
Kapadokya’nın en turistik bölgelerinden biri olan Uçhisar’da yer aldığı aşikar olan Uçhisar Kalesi, aynı zamanda bölgenin en yüksek noktalarından biri. Bu sebeple bölgeye acayip hakim olan bir noktada ve güzel bir manzaraya da sahip, tepeye çıkıp Kapadokya’nın birçok noktasına tepeden bakabiliyorsunuz. Şayet ilginizi çektiyse ve birazcık (200 küsür kadar) merdiven çıkmayı kabulleniyorsanız tepesine çıkabilir ve Kapadokya’yı zirveden fotoğraflayabilirsiniz. Akabinde Uçhisar’ı dolaşmak da fena fikir değil, belki öğlen yemeğinizi buralarda bir yerde yersiniz, fena mı olur?
*Devrent Vadisi
Aslında Devrent Vadisi’ni tanımanız için size birkaç sözcük söylesek yeterli olacaktır; “Deve görünümlü peribacası”. Evet Devrent, Dervent, Derbent artık orijinal adı her ne ise (orada yol sorarken buranın adını herkesin farklı söylediğini fark ettik, acayip bir karmaşa) tabii ki sadece bu peribacasından ibaret değil. Aslına bakarsanız birçok kişi burayı “Hayal Vadisi” olarak da adlandırıyormuş, çünkü buradaki peribacaları adamı Salvador Dali’ye çeviriyor, çağrışımlar, benzetmeler havada uçuşuyor, yaratıcılığınız zirve yapıyor ve her oluşumu bir şeye benzetiyorsunuz. Orada konuştuğumuz birisi Devrent Vadisi için “orada İsa’nın suratını gördüm…” bile dedi, öyle düşünün. Ondan başka gören var mı biz de bilmiyoruz, o adamdan paçayı iyi kurtarmışız galiba.
*Açık Saray
Antik adı Zoropassos olan Gülşehir’de yar alan Açık Saray çoğu turistin gözden kaçırdığı (gittiğimizde sadece biz vardık, o derece), ancak bizce kesinlikle uğramalık bir yer. Nevşehir Havalimanı’na çok yakın olduğu için eğer buraya indiyseniz yol üzerinde Açık Saray’a uğrayıp sonrasında başka yerlere devam edebilirsiniz. Ne yazık ki Açık Saray’ın kesin işlevi ve tarihine dair günümüze dek ulaşan herhangi bir belge yok, ancak yine de bu inanılmaz bir mimariye sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
-Görmek isterseniz Mantar Kaya da burada yer alıyor. Açık Saray’ın kapısında bekleyen abiye sorun, o yerini tarif eder.
*Üç Güzeller
Bir Kapadokya klasiği olan 3 Güzeller, biçim olarak genelde kafanızda canlanan tipte 3 peribacasının yan yana bir şekilde duruyor olması ve arka planının da iyi fotoğraflar çekmek için zemin hazırlıyor olması nedeniyle nam salmış durumda. O sebeple turistlerin uğrak noktası haline dönüşmüş. Burayı bulmak isterseniz Nevşehir – Ürgüp yolu üzerinde ilerlemeniz gerekiyor. Zaten Ürgüp merkeze 1-2 km uzaklıkta yer alıyor ve turistler ortalıkta cirit atacağı için bulmakta güçlük çekmeyeceksiniz. Arabanızı yol kenarına bırakabilirsiniz, herkes öyle yapıyor, sıkıntı yok.
*Mustafapaşa (Sinasos)
Mustafapaşa Ürgüp’e 5-6 km uzaklıkta, eski, küçük bir Rum köyü. Zaten buraya ayak basıp güzel yapıları gördüğünüz anda siz de buranın bir Rum köyü olduğunu hemen anlayacaksınız. Sonrasında işler biraz değişmiş ve mübadele döneminde Rumlar ile Türkler yer değiştirince mimaride de bir takım değişiklikler olmuş. Ancak yine de büyük ölçüde eski halini korumayı başarmışlar. Mustafapaşa’yı tanımak için arabanızı bir kenara bırakıp bol bol sokaklarda kaybolmanız gerekiyor. Çünkü kasabada mimarisine bayılacağınız evlerin yanı sıra görülecek birçok kilise ve şapel de bulunuyor. Sonrasında ise Atatürk Tepesi’ne çıkarak köye tepeden bakabilirsiniz, ki burası rehberlerde pek yer almasa da lokaller tarafından biliniyor, kime sorsanız bilir kolaylığında.
–Aziz Nikola Manastırı’nı görmek isterseniz Mustafapaşa’nın biraz dışında kalıyor, oraya arabayla gitmek daha mantıklı olacaktır. Bunun dışında en turistik olanlar Aziz Vasilyos ve Konstantin Eleni kiliseleri.
-Biz gidemedik, ancak Gomeda Vadisi bu civarda ve güzel olduğunu duyduk, gidip bi’ dolanabilirsiniz. Bu vadinin içinden Bey Deresi aktığı için Bey Deresi Vadisi adıyla da biliniyor.
*Çavuşin Kilisesi
Çavuşin Kilisesi, Göreme Avanos yolu kenarında, Göreme Merkez’e yaklaşık 2 km uzaklıkta yer alan bölgenin en eski kiliselerinden. Hepimizin bildiği gibi tek nefli, beşik tonozlu ve 3 apsisli olan bu kilise….Şaka şaka, biz de bunların ne demek olduğunu bilmiyoruz, sitelerinden baktık, çünkü burayı gezmemize rağmen hakkında pek de bilgi sahibi değiliz. Tipik bir turist açısıyla yaklaşacak olursak içeride birkaç farklı alanı gezebileceğinizi, girişin 8 TL ücreti olduğunu ve Müze Kart ile girebileceğinizi söyleyebiliriz.
*Avanos
Avanos deyince akla ne gelir? Tabii ki çanak çömlek! Avanos çanak çömlektir, Avanos Kızılırmak’tır, Avanos acayip güler yüzlü insanlar ve güzel yemeklerdir. Avanos Jack’in kırılan testisidir. Ama testis değil, testi…Lütfen arkadaşlar, burada ciddi bir şey anlatıyoruz. İşin gereksiz geyik kısmını zorlanarak bir kenara koyacak olursak, hazır oralara kadar gitmişken Avanos’ta keyifli birkaç saat geçirebilirsiniz. Özellikle hava güzelse arabanızdan kurtulup eski Avanos evlerinin arasında ve Kızılırmak kenarında dolaşmak şahane oluyor. Lakin Kızılırmak’ın kazları biraz asabi oluyor galiba, çok şey yapmayın yani.
-Eğer Avanos’a tepeden bakmaz isterseniz Duru Otel’in tabelalarını takip ederek yukarı doğru çıkın ve mezarlığın bulunduğu alana ulaşmaya çalışın. Yolu bir noktadan sonra toprak yol, ancak sorunsuz, çekinmeden çıkabilirsiniz.
-Avanos Meydanı’nda birçok çömlekçi olduğunu göreceksiniz. Bizim kişisel favorimiz Şaban Usta. Hem güzel hediyelikler alabilirsiniz, hem de çanak çömlek yapma girişiminde bulunabilirsiniz. Slowlyyy slowlyyy video’sunu bilenler dikkatli olsun, başınıza gelecekleri biliyorsunuz.
Kapadokya’da En İyi Günbatımı ve Gündoğumu Nereden İzlenir?
Bir Kapadokya klasiği de tabii ki gündoğumu ve günbatımı izlemek. Böyle bir manzarayı görebileceğiniz çok fazla yer olmadığı için bu isteğin o coğrafyaya ayak bastığınız gibi otomatik olarak oluşması pek de garip değil açıkçası. Bunun için Kapadokya’da en iyi gündoğumu ve günbatımı izleyebileceğiniz birkaç yer tespitimiz oldu, sizinle de paylaşmadan geçmek istemeyiz;
*Aydın Kırağı Tepesi: Burası son dönemlerde özellikle turistler yüzünden “Aşıklar Tepesi” adını almış olsa da, yerlisi buraya Aydın Kırağı Tepesi diyor. Bizce özellikle sabahın köründe kalkıp giderseniz balonlarla birlikte inanılmaz güzel bir gündoğumu manzarası sunuyor. Göreme’de bulunan bu tepeye merkezdeki caminin hemen yanından girip tırmanabildiğiniz kadar tepeye çıkarak (evet gerçekten yol tarifi bu) ulaşabiliyorsunuz. Zaten aşağıdan bakınca burayı tespit edebileceğiniz için bulması çok da zor olmuyor.
*Kızılçukur: Kızılvadi adıyla da duyabileceğiniz Kızılçukur, bizim günbatımı için favorimiz. Etraftaki yer şekilleri zaten kırmızı/kiremit tonlarında olduğu için akşam güneşi üzerlerine vurunca inanılmaz güzel bir görüntü oluşuyor. Civarda şarap ya da çay/kahve alabileceğiniz bir tesis de mevcut. Girişte 2 TL gibi bir ücret alındığını da hatırlatalım.
*Uçhisar Kalesi: Yukarıda daha detaylıca anlattığımız Uçhisar Kalesi bölgenin en yüksek noktalarından biri olduğu için manzara izlemek açısından da oldukça iyi bir seçenek. Eğer yukarıdaki yerlere bir alternatif arıyorsanız burayı da Kapadokya’da günbatımı ya da gündoğumu izlemek için tercih edebilirsiniz.
Kapadokya’da Yeme İçme Meselesi
Kapadokya’ya kadar gelip de ne yemeden içmeden dönülmez diye soracak olursanız cevaplar belli: Testi kebabı ve şarap. Testi kebabı ile ilgili Yozgat’a özgü olduğuna dair bir söylenti de var, işin o kısmına hakim değiliz, ancak Kapadokya civarında güzel yapan yerler olduğunun garantisini verebiliriz. Ama şimdiden söyleyelim, çoğunda testinin içinde falan yapmıyorlar, önceden hazırlayıp sonra testinin içine doldurmak gibi muhteşem yaratıcı fikirlerle geliyorlar genelde, o sebeple lezzetli orijinaliyle ilgisiz olabilir.
Doğruya doğru, Kapadokya kadar turistik bir yerde iyi restoran konusunda çok fazla seçenek olmaması gerçekten şaşırtıcı. Ancak bu tabii ki birkaç favorimiz olmadığı, hatta İstanbul’da da olsa da burada da bol bol gitsek dediğimiz restoranlar bulmadığımız anlamına gelmiyor.
*Lil’a Restoran: Museum Hotel’in içinde yer alan, Kapadokya’nın tartışmasız bir şekilde en özellikli menüye sahip restoranı. Yediğimiz her şey efsaneydi, hala üzerine konuşuyoruz. Kayısılı sucuk, humuslu ve pastırmalı küşneme ve kuzu incik inanılmaz! Şaraplı dondurma da oldukça enteresandı. Yoğun dönemlerde rezervasyon şart, aklınızda bulunsun. (Tekeli No:2, Eski Göreme Caddesi, Museum Hotel)
*Ziggy Cafe: Hem öğlen yemeği, hem akşam yemeği için gidebileceğiniz Ziggy Cafe Kapadokya’daki bir diğer favorimiz. Her şeyi çok lezzetli yaptıkları için kolaya kaçıp tadım menülerinden birini seçebilirsiniz. Ayrıca Kapadokya’da lezzetli kokteyl bulabileceğiniz sayılı yerlerden oldukları için ekstra sevebilirsiniz. (Tevfik Fikret Caddesi, No:24, Ürgüp)
*Seten Restoran: Yine hem öğlen yemeği hem de akşam yemeği için gidebileceğiniz Seten Restoran klasik Türk yemeklerini yiyebileceğiniz, yerlerden. Dayayayım mantıyı, gelsin içli köfteler, gitsin hünkar beğendiler diyorsanız güzel tercih. (Sultan Cave Suites, Göreme)
*Old Greek House: Mustafapaşa’da, eski bir Rum evinin içinde yer alan, zamanında Asmalı Konak’ın burada çekilmiş olması ile nam salmış bir restoran. Yine tipik Türk yemekleri yiyebileceğiniz bir mekan. Ayrıca rica ederseniz binanın içini de gezebiliyorsunuz. (Davutlu Mah. Şahin Cad. No:16)
*Bizim Ev Restoran: Avanos’ta öğlen yemeği ve akşam yemeği için alternatif bir yer arıyorsanız gidebilirsiniz. Çok büyük bir özelliği yok ve doğruya doğru, testi kebapları pek başarılı değil, ama öyle yenilmeyecek gibi de değil tabii ki.
*Tafana Restoran: Duyduğumuz kadarıyla Avanos’un özellikle öğle yemeği için en iyi alternatiflerinden biri. Ancak bizim gittiğimiz dönem itibarıyla kapalıydı, gitmeden önce arayıp açık olup olmadıklarını sormakta fayda var. (Atatürk Caddesi No: 31)
*Turasan: Eğer Kapadokya’da şarap almak niyetindeyseniz Turasan en iyi alternatifiniz. Mağazalarında tadım yaparak en beğendiğiniz şarabı keşfedebilirsiniz. Ayrıca bizim gibi saftirikler için bir not, orada öğrendiğimiz kadarıyla Kapadokya’da meyve şarabı almak büyük bir saçmalık oluyormuş, çünkü meyve şarapları buraya Şirince ve başka yörelerden geliyormuş. (Yunak Mahallesi Tevfik Fikret Cad. No: 6A-B)
İpuçları
–Hasan Dağı ve Erciyes’i fotoğraflamayı unutmayın. İnanılmaz güzel görseller sunuyorlar, biz sadece onların 50 fotoğrafını falan çektik galiba.
-Eğer vaktiniz olursa Saruhan/Sarıhan adıyla bilinen ve 1249’dan beri orada heybetli bir şekilde yükselen hana uğrayabilirsiniz. Günümüzde içeride semazen gösterileri de yapılıyor.
-Dünyanın en acayip müzeleri listelerinde garanti yeri olan Avanos Saç Müzesi’ne biz gidemedik, ama siz gidin de bize de ne olduğunu anlatın. Yalnız içeride fotoğraf çekmek yasakmış, maalesef saçları fotoğraflayamayacaksınız……:(
Turasandan şarap almıştık gerçekten çok güzel bir yer teşekkürler 🙂
üslübunuz ve anlatımınız çok güzel. sizinle birlikte bizde yaşadık. 2016da niyetimiz var bakalım 😉
Admin ellerine sağlık Kabadokya gezisi yapacak lar için çok açıklayıcı olmuş. Herkese tavsiye ederim ölmeden önce gezilmesi gereken yerlerden bir tanesi.
Umut Sarıkaya’nın su içtiği yerden misin mübarek eğlenerek öğrendim çok keyifli bir yazı olmuş aklına sağlık.
hahaha ne güzel yorum o öyle ya 🙂 sevindik beğenmene!
Çok güzel bir yazı olmuş.
Arabasız gidenler için hangi noktalar daha mantıklı acaba?
Çok güzel bir yazı olmuş. Elinize Sağlık
çok beğendim yazıyı hiç sıkmıyorgerekli bilgileri hemen veriyo 🙂
bizde niyetlendik bu yıl gitmek için
sizce kaç gün gitmek mantıklı bi seçenek 4 gün fazla mı olur sizce 🙂
teşekkürler
Dostum bölge hakkında bilgi sahibi olmak istiyordum ama resmen gezmiş kadar oldum sayende tatil düşüncemiz iyice netleşti. emeğinden dolayı çok teşekkürler, mutlu kal.
Sizin tarafınızdan ve başka birkaç yerde daha önerildiğini gördüğümüz için geçen hafta sonu yaptığımız Kapadokya gezisinde Lil’a Restoran’a gittik. Üzülerek belirtmeliyiz ki yaşadığımız en kötü yemek deneyimlerinden biriydi, istisnasız yediğimiz her şeyi kötüydü ve fiyatlar tabii ki pek pahalı! Turistik yerlerdeki restoranların kalitelerindeki dalgalanmalara alışığız, o yüzden yanlış anlamayın, sizlere bir şey demek istemiyoruz. Yalnızca Museum Hotel gibi dışarıdan şaşalı ve düzgün görünen bir yerde bu tür bir hizmet aldığımız için üzüldük. Kapadokya’ya gidecekler varsa uyarı olsun diye yazıyoruz bunları.
Bir de Turasan için tüyo vermek lazım, mümkünse hafta içi, mümkün değilse hafta sonu öğleden önce ziyaret edilmeli, yoksa turist gruplarına denk geliyorsunuz ki içeride inanılmaz bir kaos yaşanıyor.
Gerçekten çok şaşırdık bu yoruma, bir aksilik yaşanmış olmalı diye tahmin ediyoruz çünkü biz farklı zamanlarda ziyaret edip hepsinde de resmen büyülenmiştik yemeklerden. Servis de her seferinde harikaydı. Umarız bu söz ettiğiniz durum kalıcı değildir, üzücü olur yoksa. Fiyatlar konusunda pek yorum yapmak istemiyoruz, pahalı olduğu kesin ancak bu gibi restoranların fiyat aralığı genelde bu şekilde oluyor, o genel bir durum sanki. Yani o fiyatlar Kapadokya’nın turistik olması ile alakalı değil galiba. Üzüldük tabii böyle bir deneyim yaşamanıza, dediğimiz gibi, umarım kalıcı bir durum değildir. 🙂
Güncel öneriler için teşekkürler bu arada, sevgiler! 🙂
Sevgiler bizlerden! Belki sezon dışı gittiğimiz için böyle bir durum ile karşılaştık bilemiyoruz, deneyen farklı kişilerden gelecek yorumları merakla bekliyoruz aslında. =) Pahalılığı kendi deneyimimiz nedeni ile söyledik, yediklerimizden memnun kalsak makul sınıfına sokardık yoksa. Yine de Kapadokya’da genel bir turistik pahalılk olduğu sizlerin de belirttiği gibi gerçek. Görüşmek üzere.
Gezi planımızı tam olarak yazınıza göre yaptık, teşekkürler. Elinize sağlık 🙂
Göreme de pumpkin restoranda bir akşam yemeği yenilmeli. Küçük fakat çok keyifli bir yer rezervasyon yaptırmalısınız gündüzden. Fiyatlar abartı değil. Mutlaka denenmeli 🙂
Bilgilendirdiginiz için çok teşekkürler biz uygun fiyatli oldugu icin cappavilla otele rezervasyon yaptırdık acaba burasıyla ilgi bir bilginiz varsa yardımcı olursanız çok seviniriz
Bilgilendirdiginiz için çok teşekkürler biz uygun fiyatli oldugu icin cappavilla otele rezervasyon yaptırdık acaba burasıyla ilgi bir bilginiz varsa yardımcı olursanız çok seviniriz ?
Haftasonu yapacağımız kapadokya gezisi için nerelere gitsek diye araştırırken, yazınızı gördüm ve eşime ‘yaşasın bizim kızlar gitmiş dedim’ ve tavsiyelerinizi işaretledik. Artık rahatça gidebiliriz :))) elinize sağlık.
Dönüşte tekrar yazarız 🙂 sevgiler.