Türkiye’nin 7 bölgesini ayrı ayrı sevmek için 77 tane sebebiniz ya da “görmeden ölmemeniz gereken X yer” başlığındaki bilinmeyen için 777 alternatifiniz olabilir. Ancak gidip de havasını alanlar bilir, Kuzey Ege’ye bir kez ayak bastınız mı, bir bakmışsınız döndüğünüz gibi bir daha oraya ne zaman gideceğinizin planlarını yapmaya başlamışsınız. Üstelik tıpkı 15 yaşındayken okuduğunuz bir kitabı ileriki yaşlarınızda bir kez daha okuduğunuzda yaşadığınız his gibi, her ziyaretinizde üzerinizde çok farklı etkiler bırakmaktan da asla vazgeçmez.
Size bu girişin özne değiştirerek birçok yer için uygulanabileceğini düşündürdüysek merak etmeyin. Çünkü aşağıda sizi, bahsettiğimiz şeyin aslında ne kadar gerçekçi bir söylem olduğuna ikna etmek için oldukça geçerli sebeplerimiz olacak. Gelin neden Kuzey Ege’den vazgeçemediğimizi ve henüz ayak basmadıysanız neler kaçırdığınızı konuşalım. Eminiz ki yazının sonunda bizim tarafımızda olacaksınız.
Not: Bu yazıyı ilk olarak Tempo Travel için yazmış bulunduk.
1. Cunda’nın mezelerini başka hiçbir yerde bulamazsınız.
Listeye iddialı bir söylem ile başlayalım dedik, zira Kuzey Ege’ye zaafımız olmasının en büyük sebeplerinden biri, nam-ı diğer Alibey Adası’nın insanı başka yerde türevlerini tüketmekten soğutacak mezeleri. Yüzyıllardır Ege’nin kutsalı kabul edilen muhteşem zeytinyağlıları mı, tazesi olmayınca masaya koymaya layık görülmeyen deniz ürünlerini mi, yoksa sofranıza tabakları sığdıramayacağınız meze çeşitliliğini mi övelim inanın biz de karar veremiyoruz. Fakat eğer sizin de daha önce Cunda Adası’na yolunuz düştüyse, neden bahsettiğimizi aslında çok çok iyi biliyorsunuz. Türkiye’nin kendisi küçük işlevi büyük ilk boğaz köprüsünden geçtikten sonra önce adanın sokaklarında kontrolsüzce kaybolun. Taksiyarhis Kilisesi’ne ve eskiden kilise, günümüzde kütüphane olarak hizmet veren Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı’na yolunuzu mutlaka düşürdükten sonra kendinizi adanın çeşit çeşit restoranlarından birine atın. Yiyeceğiniz her şeye biz kefiliz!
2. Bozcaada’nın “kurtarılmış bölge” gibi olduğu gerçeğini aklınızdan çıkaramazsınız.
Bozcaada’nın bünyeniz üzerinde nasıl bir etki bırakabileceğini en iyi şekilde açıklamak için, adadaki favori mekanlarımızdan Polente’de uzun süre asılı duran bir cümleyi alıntılamak isteriz: “Aklına bir iş yapmak geldiyse, Polente’de 5 dakika otur geçer” Son bir senedir adanın imara açılacağı haberlerini her gördüğümüzde kalbimiz kırılmış gibi hissettiğimiz, her köşesinden mutluluk ve huzur fışkıran Bozcaada, gerçekten de Polente’nin bir cümleyle özetlediği türden dev bir rehabilitasyon merkezi gibi. Orada bulunduğunuz süre boyunca tek derdiniz “Ah keşke biraz daha kalabilseydim!” oluyor, tek tasanız ise Ayazma’nın suyunun soğukluğu! Bu aralar pek çok kişi tarafından keşfedilen, ve özellikle yaz döneminde popülasyonu giderek artan Bozcaada muhtemelen seneler geçtikçe daha da ilgi görecek ve zaten küçücük olan adada sıkış tıkış takılacağız. Eminiz ki şimdiden “Abi ada çok bozdu, eskiden böyle değildi” muhabbeti yapan insanlar türemiştir bile. O yüzden iyisi mi, geç kalmadan bir Bozcaada gezisi planlayın deriz. Çok da geç kalmak istemezseniz şuradaki Bozcaada Rehberimize bir göz atabilirsiniz.
3. Kaz Dağları’ndaki köyleri bir kez görmek asla yeterli değildir.
Kaz Dağları, ya da mitolojik adı ile İda Dağı, birçok mitosa ev sahipliği yaptığı gibi aynı zamanda tahmin edeceğiniz üzere birçok köyü de üzerinde barındırıyor. Zeus Altarı’na ve Zeytinyağı Müzesi’ne ev sahipliği yapan Adatepe Köyü’nü, yemekleri ile kalbimizi çalmış, Tuncel Kurtiz’in oteli olarak nam salan Zeytinbağı Otel’inin de bulunduğu Çamlıbel Köyü’nü ve Kaz Dağları’nın orta yerinde otantik bir yerde konaklamak isterseniz Yeşilyurt Köyü’nü es geçmemenizi öneririz. Bu noktada Tahtakuşlar Köyü’nü anlatmadan geçersek vicdan azabından uyuyamayız. Bu köy bildiğiniz köylerden biraz farklı, çünkü Türkiye’nin bir köy içinde yer alan ilk sanat müzelerinden “Tahtakuşlar Etnograyfa Müzesi’ tam olarak burada bulunuyor. Müzenin kurucusu Alibey Kudar’ı sırf bu sebeple değil, aynı zamanda köye eşinin bir heykelini yaptırdığı ve bu jestiyle “Türkiye’de kadınlara değer verilmesi gerektiğini” vurgulamaya çalıştığını söylediği için ayrıca tanımanızı isteriz.
4. Denizin ne denli güzel olabildiğini her seferinde bir kez daha fark edersiniz.
Eğer yoğun biçimde güncel Türk pop müziğine maruz kalmayı seviyor ve hür iradenizle dinlemediğiniz şarkıları ezberlemiş olmaktan rahatsızlık duymuyorsanız yanlış yere geldiniz. Çünkü ne Assos’taki Kadırga Koyu’nda, ne Ayvalık’ın meşhur Sarımsaklı Plajı’nda ne de Bozcaada’nın adının hakkını veren Ayazma Plajı ve Akvaryum Koyu gibi yerlerinde böyle bir ihtimaliniz yok. Aksine, gayet sakin bir ortamda, fotoğrafını çektiğinizde kendiliğinden photoshop’lu gibi görünen bir denizde doyasıya yüzebilirsiniz. Sakin derken, kalabalık olmamasından söz etmiyoruz tabi, sadece bir “beach club” beklentisi ile gitmek yerine, sahilde mısır ya da midye yiyebileceğiniz bir ortamı anlatmaya çalışıyoruz. Yok ben bu işlere gelemem diyorsanız, özellikle Ayvalık&Cunda civarında yapmayanı dövdükleri tekne turlarına bakıp, muhteşem koylarda da yüzebilirsiniz. Yeter ki çok açılmayın, yoksa sahil güvenlik sizi Yunan sularına girdiğiniz için kovalayabilir.
Bu arada, eğer İlber Ortaylı ile yüzmek (çünkü yazın hep orada oluyor) ve cehaletinizin yüzünüze vurulmasını isterseniz Cunda’daki Ortunç’un plajından ve tesisinden yararlanabilirsiniz. Evet biraz cesaret işi.
5. Manzara görmekten bıkma şımarıklığına erişebileceğiniz sayılı bölgelerden biri Kuzey Ege’dir.
Türk halkı olarak manzara sevdalısı olduğumuzu inkar edecek değiliz. Manzara gördük mü duramıyor, tepelere tırmanıyor hatta abartıp ilk gördüğümüz yerde mangalımızı yakıveriyoruz. Tabi ki size gidip bu yerlerden birinde mangal yapmanızı önermeyeceğiz, ancak piknik sepetinizi alıp Polente Feneri’ne çıkabilir, Behramkale’nin tepelerine tırmanmayı başarabilirseniz tarih ve manzara ikilisinin hazzını bir arada yaşayabilir ya da Şeytan Sofrası’nda “önüm, arkam, sağım, solum deniz!” oyunu oynayabilirsiniz. Eğer manzara görmeye doyamadıysanız, Kaz Dağları’nın tepesindeki butik otellerden birinde konaklayarak gözünüzü manzara ile de açabilirsiniz tabi. Başlıkta da söz ettiğimiz gibi, burada gözlerinizin bayram etmesi için seçeneğiniz çok ve bizce hepsi seçicilik yapmanızı gerektirmeyecek kadar özel yerler.
6. Kendinizi denizden çıkıp bir ören yerinde bulabileceğiniz, sürprizlerle dolu bir bölgedir.
Deniz, güneş, kum üçlüsünü, muhteşem yemeklerini ya da sınırsız manzara seçeneğini yeterli bulmadıysanız, bu sefer sizi başka bir konu ile yakalamaya çalışacağız. Buraya kadar lafı geçen her yerin, aslında ucundan kıyısından tarih ile ilişkilendirilebileceğini fark etmiş miydiniz? Çanakkale Savaşı’nın kazanıldığı, Paris’in Helen’i kaçırıp Truva Savaşı’nın çıkmasına sebep olduğu, Athena Tapınağı’nın inşa edildiği ve rivayete göre baş tanrı Zeus’un doğduğu topraklardasınız. Zaten bize kalırsa Kuzey Ege, yalnızca yaz tatilinizi geçireceğiniz bir bölge değil, her mevsim ziyaret edebileceğiniz bir kültür patlaması tadında ve burayı özel yapan ana sebeplerden biri de kesinlikle bu. Unutmadan ekleyelim, söz konusu bölgeleri gezecekseniz, muhteşem kadın Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü’nü de yanınıza almayı ihmal etmeyin.
7. Bob Ross resimlerinden fırlamış gibi görünen doğası, bina yığınlarına alışmış bünyenizi sarsacak güzelliktedir.
Doğal olan her şeyi bir bir elimizden alıp, sonra bir lütufmuş gibi bize sundukları şehir yaşantısında, tabi ki organik ürünlere açız ve bu durum bildiğiniz üzere çılgınlığa dönüşmüş durumda. Üstelik eminiz ki siz de kaç yaşında olursanız olun “Şehir hayatı beni çok yordu, bir sahil kasabasına mı taşınsam?” demelere başlamışsınızdır bile. Öyleyse doğru yeri okuyorsunuz, çünkü Kuzey Ege doğa özlemi çekenler için resmen altın değerinde. Altınoluk’un Türkiye’nin, hatta Dünya’nın oksijen oranı en yüksek bölgelerinden biri olması bir yana, Kaz Dağları Milli Parkı, Hasan Boğuldu Şelalesi gibi alanları ile şehir yaşantısına bir daha dönmek istemeyeceğiniz garanti. Biz İstanbul’un orta yerindeki küçücük bir parkı korumak için uğraşa duralım, hayat başka yerlerde, bambaşka şekilde ilerliyor.
8. Binlerce yıllık bir felsefe serüveninin parçası olabileceğiniz tek yer Assos’tur.
Assos’un ünlü Antik Limanı ve bilgisayarınıza arka plan yapacağınız cinsten denizi bir yana, burası ile ilgili oldukça enteresan bir konu daha var. Alıntılamalara doyulamayan ünlü düşünür Aristotales, Assos’ta tam 3 senesini geçirmiş ve burada bir felsefe okulu kurmuş. Bu bilgi ile Athena Tapınağı’nın bulunduğu tepeye doğru tırmanırken karşınıza çıkan Aristo heykelinin açıklamasını da yapmış olduk. “Ee?” demeyin, çünkü günümüzde Örsan Öymen’in girişimleri sayesinde Aristo’nun burada felsefe dersleri verdiği dönemden binlerce yıl sonra, tekrar “felsefe toplantıları” yapılmaya başlanmış. Amaç Aristo’nun izinde, felsefe tutkunlarını Assos’ta buluşturmak ve binlerce yıllık bu geleneği, tıpkı Antik Yunan’da olduğu gibi doğal bir ortamdan kopmadan ve Ege’nin doğasıyla ve kültürüyle bütünleşerek gerçekleştirmek. Alın size Kuzey Ege’ye her sene gitmek için bir sebep daha!
9. Çok sevdiğiniz ve hep tükettiğiniz birçok ürünün en iyisini burada bulabilirsiniz.
Başlığın yeni açılmış süpermarket sloganı gibi olduğuna bakmayın, sözümüze güvenin. Çanakkale Domatesi, Ezine Peyniri, Edremit Zeytini şeklinde uzayabilecek koskoca bir listenin en şahane versiyonlarını tabi ki ancak Kuzey Ege’de bulabilirsiniz. Bunların yanı sıra Kaz Dağları’nın birçok yerinde yetişen güzel kokulu kekiklerden, onlarcasını götürüp karın ağrıları çekeceğiniz cinsten incirlerden, ülkenin en güzel zeytinyağlarından ya da şehirde doğalıyla karşılaşmanın pek kolay olmadığı inanılmaz lezzetli karadut suyundan doyasıya tüketebilirsiniz. Kafanızda bunların en iyisini nereden alalım gibi bir soru oluşturmayı başardıysak cevabımız belli: Büyük bir kısmını yol kenarında sık sık karşılaşacağınız tezgahlardan, inciri ise plajda sesinden tanıyacağınız satıcılardan.
10. Ne olursa olsun, burada huzurlu olacağınızı bilirsiniz.
Kuzey Ege’nin neresine giderseniz gidin ya da oradayken ne yaparsanız yapın fark etmez, çünkü her koşulda huzurlu olacağınızı bilirsiniz. Bu cümle size klişe ya da sıradan görünebilir, ancak en son ne zaman hiçbir şeyi dert etmeden huzur içinde denize karşı çay içtiğinizi hatırlıyor musunuz? Ya da en son ne zaman gökyüzünde 5-6 yıldızdan fazlasını gördünüz? Ne zaman bir şeyler için acele etmeniz gerekmeden, kendi zaman planlamanıza göre, gününüzü akışına bırakarak hareket ettiniz? Evet, belki yıllardır gittiğiniz ve aynı huzuru yakaladığınızı düşündüğünüz başka noktalar da vardır, ancak Ege insanının samimi yaklaşımı ve şehir insanı için pek yabancı olan “iç huzuru” çoktan yakalamış olmaları, sizin üzerinizde bambaşka bir etki bırakıyor. Dağları, yeşili, denizi, insanı sanki seferber olmuş sizi başka bir dünyanın mümkün olabildiğine ikna etmeye çalışıyorlar. Hem zaten, Sabahattin Ali’ye “Benim meskenim dağlardır…” dedirten yeri sevmemek bize mi düşmüş…
Kısa Kısa…
Kuzey Ege’den Favori 5 Mekanımız
-Bölgenin en iyi kahvecilerinden biri için: Kvcii, Ayvalık
-Leziz şarap ve likörler denemek için: Vino Şarap Evi, Cunda
-Kaz Dağları’nda Ziyafet Çekmek İçin: Zeytinbağı Otel
-İddialı bir rakı-balık girişimi için: Sandal Restoran, Bozcaada
-Vedat Milor tescilli müthiş bir yemek deneyimi için: Deniz Kestanesi, Ayvalık
Bozcaada’da Mükemmel Bir Gün Planı
-Maya Bozcaada’nın müthiş kahvaltısıyla güne başlanır, organik ürünlerin tadına varılır.
-Üstüne Çiçek Pastanesi’nin efsane dondurmaları mideye indirilir.
-Ayazma ya da Akvaryum Koyu’na doğru yola çıkılır.
-Deniz sonrası yorgunluğu Koreli’nin kızartmaları ve buz gibi biranız eşliğinde atılır.
-Yunatçılar’da şarap tadımının ardından favori şarabınız itinayla seçilir.
-Atıştırmalıklarınız ve şarabınız ile Polente’te gün batımı yakalanır.
-Adanın türlü türlü restoranından birinde rakı-balık yapılır.
-Polente’de (bu sefer mekan olan) kokteyller içilir ve odalara doğru yol alınır!
kesinlikle anlatmınız ve fotoğraflarınız çok güzel. Sitede denizli/pamukkale ile ilgili de bir yazı aradım fakat bulamadım. eğer varsa linki paylaşabilirseniz memnun olurum fakat eğer yoksa buraya da bekliyorum 🙂
Bozcaada konusunda anlatımlarınız çok yerinde ve doğru olmuş 🙂 20 senelik yarı adalı olarak sizi tebrik etmek istedim yazılarınızı merakla incelemekteyim 🙂 ekstra olarak Bozcaada Yerel Tarih Müzesi’ni gezmenizi öneririm. Bir denizkabuğu koleksiyonundan başlayarak ortaya çıkan bağımsız müze Bozcaada’nın bilmediğiniz yönlerini keşfetmeniz için ideal bir yer 🙂
kuzey egenın içine BAYRAMİÇ VE KÖYLERİ kazdaglarının eteklerindeki ormanları AYAZMASI muhakkak ilave edilmelidir….