Yemek konusunda gelenekçi mi, yoksa gayet açık görüşlü müsünüz bilemiyoruz. Daha salyangozu görünce “ıyyyy” diyenlerdenseniz Avrupa’nın yarısını kaybettiniz; çiğ balık sevmiyorsanız zaten İskandinavya civarından geçmeniz yasak. Şaka bir yana, her ülkenin yaşam koşullarından mütevellit oluşmuş yemek kültürü, kıyaslamaya tabi tutulunca, bazen tarafımızca “Allahını seven üzerime döner atsın” şeklinde reaksiyonlara dönüştürülebiliyor. Dışarıdan bakınca kokoreç ya da işkembe gibi lezzetlerimizin de normal karşılanmadığını bilsek de, bu listedeki yemekleri görünce bizdekilerin o kadar da garip olmadığına karar verdik. İşte Avrupa ülkelerinden yemeye biraz(!) çekinebileceğiniz en garip yemekler. (Bazılarını tanısanız seversiniz)
Listemizin en normal yemeğinden giriş yaparak gözünüzü korkutmamak niyetindeyiz. “Kıymalı yumurtaya 5 kala” olarak tarif edebileceğimiz bu Fransız yemeği, aslında temel olarak kıyma haline getirilmiş etin, çeşitli baharatlar, soslar ve zaman zaman soğan, kapari gibi tatlar ile karıştırıldıktan sonra, pişirilmeden, çiğ bir şekilde servis edilmesiyle hazırlanıyor. Çoğunlukla yemeğin üzerine çiğ yumurta da koyularak sunulan bu yemek, Fransızların favori yemeklerinden biri olarak kabul edilebilir. Siz favori yemeğiniz olarak kabul eder misiniz bilemiyoruz, ancak Saint Germain’de sevimli bir kafeye oturup, garsondan lokal yemek tavsiyesi ister ve sonucunda Steak Tartare ile karşılaşırsanız, başınıza gelecekleri bilmenizi isteriz. Hem çok da önyargılı yaklaşmamak lazım, kendileri bizim listedeki favorimiz.
İtalyan yemeklerini seviyor olmamız, orada yiyeceğimiz her şeyi seveceğimiz anlamına gelmiyor. Bu söylemin en iyi örneği, söz konusu yiyeceğimiz Casu Marzu olsa gerek. İlk bakışta yalnızca tuhaf görünümlü bir peynir olarak nitelendirebileceğiniz Casu Marzu’nın oluşum süreci, keçi sütünden yapılan Pecorino adlı peynirin, yapıldıktan sonra, üzerinde bir delik açılmasıyla başlıyor. Evet, buraya kadar her şey normal, ta ki peynirin dışarıda bırakılarak, Piophila Casei isimli sinek türünün bu peynirin içine larvalarını bırakma sürecine kadar. Neden mi? Çünkü bu larvalar peynirin fermente edilmesini sağlıyor. Üstelik sevenleri, canlı olmalarına aldırmadan (sanki tek sorun buymuş gibi), kurtçukları ile beraber götürüveriyor. Bizim öğrenci evlerinde bile barınamayacak bu peyniri, Allah sevdiklerine bağışlasın, biz almayalım.
Merhaba sevgili mumbar severler, merhaba işkembe övenler, merhaba! Sizi görüyoruz ve arttırıyoruz; Karşınızda tüm iç organları bir arada yiyebileceğiniz İskoç yemeği Haggis. Nedir bu Haggis, hemen anlatalım; İşkembemizi alıyoruz, içine böbrek, kalp, ciğer, et, Allah ne verdiyse dolduruyoruz. Sanki her şey çok normalmiş gibi soğanı ve çeşit çeşit baharatı da ekleyerek bir güzel kaynatıyoruz. Evet, Haggis’imiz hazır. Gurmeler, bu lezziz yemeğin yanında, kaliteli Scotch içmenizi öneriyor. Bizim önerimiz ise, bunu yememeniz.
Bizim restoranlardan birinde yapılsa, mekanı Uğur Dündar’ın basacağı türden bir şarküteri ürünü olan Paardenrookvlees (adını yazmak da ayrı bir sıkıntı) iki kelimeyle özetlemek gerekirse şöyle oluyor: At eti. Biraz daha detaylandırmamızı isterseniz, sandviç vb. yiyeceklerin içinde jambon, salam ya da pastırma yerine kullanılan bir füme et alternatifi. Özellikle az yağlı ve temiz olması nedeniyle tercih edildiğini de belirtelim. Üstelik, at eti, birçok et içerikli yemekte de sık sık kullanılıyor. Her türlü eti yiyip, at yemeyi kabullenemiyorsanız, Hollanda civarlarında yemek yemeden önce içeriğini sorgulamayı ihmal etmeyin.
Game of Thrones’tan fırlamış bir yemek olan Blodplattar, aslında yalnızca İsveç ile değil, komple Nordik ülkelerle özdeşleştirilebilecek bir yemek. “Blood Pancakes” olarak da adlandırılabilecek bu tuhaf yemek, aslında temel olarak pankek yaparken kullanılan malzemelerin içine “domuz kanı” eklenmesiyle hazırlanıyor diyebiliriz. Kuzey ülkelerinde hem protein hem de demir kaynağı olduğu için pek bir faydalı bulunan Blodplattar, genellikle İsveç köftenin yanında da sunulan lingonberry ile birlikte servis ediliyor. Umarız Ikea’da servis etmeye başlamazlar, zira ülkece buna pek hazır olduğumuzu sanmıyoruz.
Avrupa’nın başka yerlerinde de tüketilmesine rağmen özellikle Fransa ile özdeşleşmiş olan Cuisses de Grenouille, Türkçe’ye çevirdiğimiz takdirde aslında anlaması oldukça kolay ama yemeye cesaret etmesi oldukça zor bir yiyecek; Kurbağa Bacağı. Protein, A vitamini ve potasyum açısından oldukça zengin olan bu yemek, genellikle un ve sarımsak ile panelendikten sonra zeytinyağında kızartılarak servis ediliyor. Deneyenlerin söylediğine göre tadı tavuğa benzeyen kurbağa bacakları, bizim için daha çok çizgi filmlerdeki cadıların yediği türden bir yiyecek olduğu için, içimiz yemeye el vermiyor. Sevenlerine armağan ediyoruz.
Doğasına, kuzey ışıklarına yandığımız İzlanda’nın geleneksel yemeklerinden biri olan Hakarl, aslında dünya çapında “çürümüş köpek balığı eti” olarak nitelendiriliyor. Tabi çürümüş sözcüğü biraz sert bir tercih olduğundan duruma biraz daha açıklık getirmek gerekirse, köpekbalığının içinde bulunan yüksek ürik asit miktarı nedeniyle balığın iç organları temizlendikten sonra geriye kalan et gömülüyor ve 2-3 ay kadar gömüldüğü yerde bekletiliyor. Bu fermantasyon sürecinin ardından yenilmeye hazır hale gelen köpekbalığı, gömüldüğü yerden çıkarıldıktan sonra da bir süre kuruması için asılı tutuluyor. Bu işlemlerden sonra yemeye hazır olan Hakarl’ın bir diğer alışması zor yönü de yoğun bir amonyak kokusuna sahip olması. Cesaretiniz var mı?
Yukarıdaki yemeklerden sonra içimize büyük bir korku salan kuzey ülkelerinin bir diğer harikası Lutefisk, listemizin en tuhaf yemeklerinden biri olmaya aday. Neden derseniz, balığın sağı solu ertime özelliğine sahip, lavobo açıcı ürünlerin üretiminde kullanılan ve insan için oldukça tehlikeli bir madde olan (çok bilimsel anlattık di mi) sodyum hidroksit ile marine edilmesiyle hazırlandığını söylememiz yeterli olur herhalde. İşin garibi, günümüzde Amerika’da Norveç’ten daha fazla tüketiliyor olması. Denemeye karar verenler, dileriz işini bilen bir aşçıya denk gelirsiniz, aksi takdirde geziniz korku filmine dönüşebilir.
*Bu yazıyı ilk olarak yemek.com için yazmış bulunduk.
Finlandiyanin meshur yemegi blood sausage (domuz kaniyla yapilan sosis) ve litvanyanin domuz kani kaynatilarak yapilan corbasi unutulmus.
Herkes dilediğini yesin içsin ancak ben ,listenin neredeyse tamamını ,almıyım..At eti kurbaga bacağı filan yiyebileceğimi,en azından bilincim yerindeyken sanmıyorum 🙂
Aa çikolatalı mı acaba listede normal birşey var sanki derken pancake’lerin kan’lı oluşuyla beynimden vuruldum:)
Üslubunuz olsun yazdığınız konular olsun harikasınız <3
Evet, bazı lezzetler düşünüldüğünde veya söylendiğinde “Aman kalsın” dedirtse de bir cesaret edip yenildiğinde damakta süper tatlar bırakabiliyor. Biz mesela İskoçların geleneksel yemeği Haggis’i çok sevmiş, hatta onu İskoç Kültürünün Olmazsa Olmazları arasında göstermiştik:
http://www.tale.company/blog/2014/9/22/iskoc-kulturunun-5-olmazsa-olmazi
surströmming karşısında hepsinin bir yenilebilirliği vardır bence. Unutulmuş 🙁
ahaha biz ona denk gelmemişiz galiba, ama şimdi bir araştırınca baya ürkütücü göründü bize de
Bkz. Neden Uzakdoğu mutfağına laf etmeden önce herkesin hayran olduğu Avrupa’ya bakmalıyız?
Kurtlu peynir hariç diğerleri bana uyar
Zaten steak tartarı , salyangozu , at etini çoktan denedim ..
Tadını sevmezsem ayrı ama ay içinde şu var bu var diye yemeden asla diyebileceğim fazla yiyecek yok ( fastfood ve saçmasapan atırştırmalıklardan daha zararlı değiller ve daha besleyici oldukları kesin )
kokusu berbat, zor ve uzun adını yazamayacağım İsveç ringası bile usulüyle hazırlanırsa yenebilir
en çok yemek istediğim Kamboç usulü kızarmış tarantula ..ama hafif acılı olacak
Tıslayan hamamböceğinde sınırı çiziyorum…O da zaten yemek değil insanların iddialaşarak yedikleri boyölçüşme nesnesi ..Çekirge , ipekböceği , arı larvası , vs gibi yenebilir böceklerden değil.