Röportaj: Çok “Yazanlar” Kulübü’nden Hazal Yılmaz

hazal3
Bir dergiyi, gazeteyi ya da yeni bir web sitesini açtığınızda, “Aa burada da yazıyormuş” cümlesini kurdurtan, şu röportaja kadar kişisel olarak tanışmamış olsak da, özellikle bir yere gitmeden, ya da yeni bir mekanı denemeden tavsiyelerini  “sanki yakın bir arkadaşım önermişçesine” değerlendirdiğim bir isim Hazal Yılmaz. Çoğumuz kendisini “Çok Gezen” olarak tanısak da, benim gözümde o tam bir “Çok Yazan” ve kanımca bu kadar aktif olması gerçekten müthiş. Üstelik hem eğlenceli, hem söyleyecek, anlatacak çok şeyi var, hem de tam bir tespit insanı. Kendisiyle Çok Gezenler Kulübü, hazalyilmaz.com, İstanbul ve bir takım şehirler üzerine konuştuk, okuması sizden.

Özellikle Türkiye’deki seyahat ve yaşam bloggerlarını düşününce akla ilk gelen isimlerden birisin. Biz de Oi the Blog olarak seni uzun süredir takip ediyoruz. Peki nasıl bir başlangıç yaptın? ‘Benim de çorbada bir tuzum olsun’  mu dedin, yoksa kendin için kişisel bir alana mı ihtiyaç duydun?

Reklamcıydım ben. Konserlere gidemez, kitap okuyamaz, sergileri gezemez hale gelince yeter dedim. İstifa ettim. 2009 Mayıs ayıydı. Hali hazırda yazdığım bir blog’um vardı ama daha çok edebiyat üzerineydi. Tipini değiştirdim, süsledim, hazalyilmaz.com altına taşıdım. İstanbul hayatını, kısaca kendimi yazmaya başladım. Benim gibi hiçbir şeye vakti olmayan insanlara bir rehber olarak başladı. 5 yıl geçti. Bendeki keşfetme heyecanı bitmedi.

Bir dergiyi, gazeteyi ya da internet sitesini açtığımızda bir anda sürpriz bir şekilde karşımıza sen çıkabiliyorsun. Bizim için şu an aktif olarak yazdığın yerleri özetleyebilir misin? (Takibi kolaylaştırmaya çalışıyoruz da)

Ya çok tatlısınız. Şöyle vereyim o zaman listeyi:

Basılı Medya: Hürriyet Seyahat, Pegasus Dergi, İstanbul Life, Vodafone Freezone, Base Post.

OnlineKendi blogum http://hazalyilmaz.com/anlamarama/; Çok Gezenler Kulübü http://www.cokgezenlerkulubu.com; Miles & Miles Dergi, http://www.garanti.com.tr/tr/bireysel/ozel_bankacilik/ozel_bankacilik_urunleri/masters_online_magazine.page.

Twitter & instagram @anlamarama

Peki Çok Gezenler Kulübü nasıl başladı? Bu proje Pegasus ile ortak bir çalışmaya nasıl dönüştü?

Proje dünyayı gezme hayallerim sayesinde başladı. Bunu yapabilmek için genç, dinamik, vizyoner partnere ihtiyacım vardı. İlk olarak Pegasus’a sundum, bir ay sonra start verdik. Projeyi ilk anlattığımda adı yoktu. Tolstoy gibi bir gece rüyamdan uyanıp başucu defterine not almışım. İki gün sonra Çok Gezenler Kulübü olarak ismini tescile yolladım.

hazal2
Kulüpte ünlü simalardan, alanından başarılı bloggerlara kadar birçok isim var. Bu ekip nasıl bir araya geldi?  Kulübe dahil olmak için belli kriterleriniz mi var yoksa ‘ne olursan ol gel’ mi diyorsunuz?

Buraya dahil olmak için kriterler şu:

1)     Çok meraklı olmak

2)     Günde (en az) 20 km, omzunda fotoğraf makinen, elinde not defterinle yürümek. Çünkü sokaklarında yürümeden bir şehri keşfetmenin imkansız olduğuna inananlardanız.

3)     Seyahati tatil değil, iş haline getirmek.

4)     Yazmaya tutkun, aşık olmak. Yazmadan duramamak.

Bu dört kriter bende var diyen herkes hazalyilmaz1@gmail.com adresine mail atsın. Gittiğimiz her şehirde ekip değişiyor çünkü başka vizyonlar katmak hem yaptığımız işe, hem birbirimize ilham veriyor.

Özellikle grup olarak gideceğiniz şehirleri nasıl belirliyor, nasıl bir bütçe oluşturuyorsunuz?

Ben Çok Gezenler Kulübü olarak Pegasus’la bir anlaşma yapıyorum, ardından gelen herkese belli bir harcirah sunuyorum. Kalanı tamamen kişisel zevkler. Hostelde mi, evde mi otelde mi kaldın. Baleye mi konsere mi dansa mı gittin. Tek mühim nokta sabah 08:30 mesai başında olmak. Üç dört gün vaktimiz olduğundan kaybedecek bir dakikamız yok.

Birçok farklı şehri gezme fırsatın oldu. Aralarında en çok hangi şehri seviyorsun? Bize orayla ilgili birkaç ipucu verebilir misin?

Onun yerine dünyada içtiğim en iyi iki bloody marry’nin adresini vereyim ben size.

1)     Berlin – White Trash. İçinde kereviz sapı değil, ağacı var adeta .

2)     Londra – The Dove. Guiness’li özel bir karışım yapıyorlar.

Yurtdışında başına gelen en tuhaf şey neydi?

Prag’da bir arkadaşımla buluşmaya gidip kendimi Amsterdam’da bulduğum, bir haftalığına Paris’e bilet alıp iki ay sonra döndüğüm çoktur. Bu yüzden en tuhafını seçemedim =)

Yazılarından İstanbul’daki mekanları da aktif olarak takip ettiğini görüyoruz. Sen de ‘dünyanın neresine gidersem gideyim İstanbul benim için ayrı’ diyenlerden misin?

Ben daha çok İstanbul’la sevgi-nefret ilişkisi olanlardanım. Bu şehrin çok potansiyeli olduğunu ama yeterli derecede kullanmadığımızı düşünüyorum. Daraldığımda İstanbul’dan kaçarım, özleyince Boğaz kıyısında tura çıkarım. İşletmecilere, otelcilere “Brüksel’de Fred Nikolay harikalar yaratmış” ya da “Buenos Aires’de Frank’s diye bir yere gittim bir baktım 1930’lardayım” diye anlatmışlığım çoktur.

İstanbul’da son zamanlarda en çok nerelere gidiyorsun, hangi mekanları tercih ediyorsun?

Her sabah House Café Corner; öğle yemeğinde Kahve 6 ya da Kantin, akşam Yeni Lokanta, gece dans için Babylon, Kiki favorilerim. Bir de bu aralar Kadıköy-Moda’nın kozmopolit hayatına takılmaktayım.

hazal5
Kısa Kısa

En ‘gelmez olaydım’ şehir: En gelmez olaydım değil de, bir daha mecbur kalmazsam gitmem olarak değiştiriyor ve Zürih cevabını veriyorum

En ‘ben niye burada doğmadım ulan’ şehir: Zamanda da değişiklik yapma hakkını kullanıyorum. 1970’lerin New York’u.

Gece hayatı en eğlenceli şehir: Galerilerin bara dönüştüğü, yeşil kapılar arkasında muhteşem kokteyllerin yapıldığı, herkesin 7/24 dans ettiği Berlin.

En obez olmaya müsait şehir: Tapas, chorizo, patatas bravas, manchego, cavas sekiz öğün gider bıraksan. Tabii ki Barselona.

En dost canlısı şehir: Kozmopolit olduğu için sanırım. Londra diyeceğim. Yok dur Amsterdam da olabilir. Ya yerlisiyle tanıştın mı bana herkes dost.

İstanbul deyince aklına gelen ilk 3 sözcük: Gel-git, bulut, vapur. (Bugün Caddebostan’da yürüdüm ondan olabilir)

İstanbul’da en sevdiğin rakı balık mekanı: Aralık ayının birincisi Kadıköy’deki Meyhane. İki kişi, palamut dahil, 80 TL ödeyip kalkıyorsun. Şaka değil.

İstanbul’da en sevdiğin kahve içmelik mekan: Kahvenin tadı Bebek, Cup of Joy’da çok iyi. Mekan olarak soracak olursan Karaköy, Karabatak.

İstanbul’da gece çıktığında uğramadan dönmem dediğin mekan: Avrupa yakasında Aztek, Anadolu tarafında Zeplin. Tabii oralara varana kadar sekiz-on ayrı mekan gezilmiş oluyor.

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir