Paris gibi devasa ve çok aktivite barındıran şehirler bizim gibi insanlar için nasıl bir panik sebebi bir bilseniz… Daha hazırlık aşamasındayken yaşadığımız o telaşı görebilseydiniz eminim bize bi’ psikolog tavsiyesinde bulunmak isterdiniz. Bu kişisel tarihimizin 4. Paris gezisi olmasına rağmen şehirde henüz hiç gitmediğimiz müzeler, önceden görmüştük ama tekrar görsek güzel olur dediğimiz yerler, denemek istediğimiz ve aralarından hangisini seçeceğimizi bilmediğimiz onlarca restoran falan derken ciddi ciddi panik olduk?? Böyle gezmenin tadı çıkar mı siz kafayı yemişsiniz diye düşünenler de çıkacaktır, size şöyle söyleyeyim, BUNDAN GÜZELİ OLAMAZ. En sevdiğimiz gezi tarzı yoğunluk içinde geçip gerçek hayattan komple uzaklaştıranı, sorumluluklarla komple bağı kopartanıdır, bu detaylı rehberler bu problemli zihinlerden çıkıyor… Siz bizi boşverin ya, direkt her detayı düşünülmüş hazır Paris rehberlerine konmanın tadını çıkarın.

Bu seferki Paris gezisi nasıl geçti diyecek olursanız, herhangi bir mevsim ve herhangi bir dönemde gitmenin iyi hissettirdiği Paris’e bir daha gideceğimizi daha şimdiden biliyoruz diyebilirim. Kabul edelim bazı şehirler boşuna popüler olmuyor ve Paris de kesinlikle o şehirlerden biri, adamı ENDAAAğĞ İĞAY will always love youu diye bağırtır… Avrupa’nın birçok şehrinde alttan alttan sinsice kafanızda dolaşan “ulan bu şehirlerin hepsi aşağı yukarı aynı mı sankiiii” hissi Paris’teyken bize asla uğramıyor, basbayağı nefis bir şehir ya lütfen bu konuda hiç tartışmayalım?? Tarih boyunca ressamların, yazarların, sanatçıların neden kendilerini Paris’e atıp durduklarını anlamak için şehirde şöyle bi’ 4-5 gün geçirseniz yetiyor. Daha geniş bir pencereden bakınca şehirde eleştirilebilecek, hakkında atıp tutacak onlarca konu da var tabii ki bu arada, neticede mükemmel bir şehir olamayacak kadar büyük, kozmopolit ve kaotik bir şehirden bahsediyoruz. Ancak biliyorsunuz ki böyle cümlelerin sonu hep İstanbul kıyaslamasına doğru gider, o yüzden hiç oralara girmeden konuya geçelim di mi… Biz turistiz kardeşim, şöyle bi güzel yanlarından bakıp sorunlarını yerlilerine teslim ederek döneceğiz, hadi bakalım…

Başlamadan gelen not: Daha önce yazdığımız Paris içeriklerine de mutlaka göz atmanızı öneririz, özellikle Paris’e ilk kez gidiyorsanız o rehberler de işinize yarayacaktır. Bu Paris gezisini izlemek de isterseniz Instagram’daki sabit Paris storylerimize mutlaka bekliyoruz, orada da bol bol içerik var, aşağıda anlattıklarımızın izlemeli versiyonu diyebiliriz.
Bu gezide de diğer tüm gezilerimizde olduğu gibi yurt dışında internet kullanımı için bir e-sim uygulaması olan Airalo’yu kullandık, çünkü operatörlerin internet&konuşma paketi ücretlerinden çok daha makul bir fiyata denk geliyor. Ne kadar süre ihtiyaç duyacağınıza göre istediğiniz paketi seçebiliyorsunuz, uygulamaya ve fiyatlara göz atmak için şuraya tık tık.

Paris Gezisi Notları: Paris’te Nerede Kalınır?
Bu manyaklar gibi araştırma yapma sürecinin elbet birtakım güzel sonuçları olacaktı… Paris’te konaklamak için seçtiğimiz otelden hem konum olarak, hem temizlik vs. açısından, hem güzel manzarası olan bir Fransız balkondan Bonjour Paris storysi paylaşma olanağı tanıması açısından gayet memnun kaldık..… (bizi hiç tanımayan kişilere salak olduğumuzu düşündürtecek cümle riski alındı 👍 ) Çalışanlar o kadar güleryüzlüydü ki “ulan bunlar neden bize bu kadar iyi davranıyorlar” diye şüpheye düşecek noktaya bile geldik. Hiçbir sebep yokken sırf otel müsait diye odamızı şehir manzaralı ve balkonlu bir odaya upgrade etmekle kalmayıp rezervasyon yapmakta güçlük çektiğimiz bir restoran için arayıp bize yer bile buldular? Metroya çook yakın olması ve birçok yere yürüyerek ulaşabilmemize olanak tanıması da bonus olarak geldi. Özetle Paris’te konakladığımız oteli rahatlıkla önerebiliriz, bu kadar anormal yüksek puanı olmasının bir sebebi varmış, booking linkini şöyle bırakalım.
Olur da bizim kaldığımız otelde yer bulamazsanız ya da bir sebepten tercih etmezseniz de konum avantajından faydalanmak için şu bölgedeki otellere bakabilirsiniz. Bizim kaldığımız otelin hemen karşısında kalan şu oteli de acaba orada mı kalsak diye değerlendirmiştik, önünden geçerken baktık bayağı hoş görünüyordu, hatta bizim otelden daha mı güzeldi diye bile şüphelendik lol, onu da seçenekler arasına alabilirsiniz.
Genel olarak Paris’te konaklamak için Le Marais tarafını ya da 2nd Arrondissement civarını seçmek bizce doğru tercihler, her ikisini de bölgede arama yapabileceğiniz booking sayfalarına göre linkledik, aralarından tercih ettiğinizi seçersiniz.

Paris Gezisi Notları: Paris’te Ulaşım
Bu Paris gezisi daha başından diğerlerinden farklı başladı, çünkü daha önce hiç gitmediğimiz bir havaalanı olan Orly’e indik. İlk etapta daha önce adını bile duymadığımız için “kampanyalı biletin verdiği gazla kim bilir nereye ineceğiz” düşünceleri yaşatsa da, dönerken bir havaalanı ile bir insanın kurması gerekenden fazla seviyede bağ kurmuş bir şekilde vedalaştık. Hem merkeze çok uzak değil, hem de oldukça pratik bir havaalanıydı, dolayısıyla buraya bilet bulursanız çeşitli sorgulamalara girmeden rahatlıkla alabilirsiniz. (Bu satırlar Ocak ayında yazıldı, yazın Paris’teki herhangi bir havalimanı gibi daha kaotik oluyor olabilir tabii ki, bu kadar popüler bir şehir olmasının bazı sonuçları var elbet)
Paris Orly Havalimanı’ndan Paris’in merkezine ulaşmak için pek çok seçeneğiniz var. Örneğin 14 numaralı metro hattını kullanarak 25 dakika gibi bir sürede merkeze ulaşabiliyorsunuz. Diğer toplu taşıma seçeneklerine de şuradan göz atabilirsiniz, bütçenize ve kalacağınız konuma göre kararınızı verirsiniz. Biz hizmet bağımlısı olduğumuz için Uber kullandık, taksiden daha uygun fiyata geldiğini söyleyebiliriz, yani taksi seçeneğini değerlendirmek yerine direkt Uber’e yönelebilirsiniz. Özellikle 1’den fazla kişiyseniz neredeyse 2 kişi metro bileti almak ile aynı fiyata denk geliyor zaten. Uber vb. uygulamaları kullanarak ulaşım sağlayacaklar için taksilerin civarında ayrı bir nokta var, buna yönelik bir tabela da koymuşlar, onu takip ederek sürücünüzle kolaylıkla bir araya gelebilirsiniz. Bu ülkede taksiciler Uber kullananları dövmediği için gerilmenize gerek yok.

Paris içinde ulaşım yöntemimiz şehir buna gayet elverişli olduğu için Paris gezisi boyunca maruz kaldığımız anormal seviyelerdeki sigara dumanı sebebiyle ciğerlerimizin elverdiği anlarda genellikle yürümekti. (böyle bir sigara içmek yok, gerçekten de Türklerden bile fazla sigara içtiklerini bu gezi fark ettik) Zaten bizi birazcık tanıyanlar bilir ki bir şehir yürünebilirse biz de o şehri yürürüz, hatta bir şehir yürünemezse bile o şehri yürüdüğümüz olmuştur, bizim de olayımız budur…. Ancak elbette burası kooocaman bir şehir olduğu için mutlaka bir yerlere giderken bi’ ulaşım aracı kullanmanız gerekecek, yürüyün dediysek de bi yere kadar. Bu noktada Uber yine imdadınıza yetişebileceği gibi metro sistemi de oldukça gelişmiş olduğu için onu da tercih edebilirsiniz.

Metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarını çok sık kullanacağınızı düşünüyorsanız günlük/ haftalık ulaşım kart seçeneklerini değerlendirmek isteyebilirsiniz. Biz çoğunlukla yürüyeceğimizi tahmin ettiğimiz ve metroyu çok sık kullanmayacağımızı bildiğimiz için fiyat olarak daha avantajlı olacağından ihtiyaç duyduğumuzda tek seferlik biletler alarak ilerledik. Metroya bilet almak için Navigo adlı karttan edinmeniz gerekiyor. Bu kartı ilk alışınızda kart için de bir ücret ödemeniz gerekiyor, sonrasında her kullanımda kartınıza ihtiyacınız kadar dolum yapıyorsunuz. Biz ne kadar kullanacağımızı kestiremeyince her seferinde tek bilet yüklemesi yaptık ancak gördüğümüz kadarıyla aynı anda birkaç bilet dolumu da yapılabiliyor, her seferinde uğraşmak istemezseniz belki toplu bir yükleme yaparsınız. Metro girişlerindeki cihazlardan hem kartı edinebilirsiniz hem de dolum yapabilirsiniz. Bazı duraklarda bir çalışanın oldu gişeler de vardı ama çoğunlukla cihazlar üzerinden halletmeniz gerekecek. İlginç bir şekilde 10 yıl boyunca geçerli olan bu kartı kaybetmemenizi tavsiye ederiz, belki tekrar gidersiniz?
Sanıyoruz kartı yalnızca fiziksel olarak değil, “ile de France Mobilites” adlı telefon uygulaması aracılığıyla telefonunuzdan da kullanabiliyorsunuz ancak biz son dönem hırsızlık olaylarını okudukça telefonumuzu metroda pek piyasaya çıkarmama kararı alarak fiziksel olan kartı edindik, dolayısıyla app üzerinden ilerleme niyetiniz varsa bu şekilde olabiliyor muymuş bi’ bakarsınız, bizim böyle bir deneyimimiz olmadı.
En güncel fiyat bilgisi ve ulaşım kartları seçenekleri için şu web sitesine göz atabilirsiniz.

Paris Gezisi Notları: Paris’te Gezilecek Yerler / Bu Gezide Neler Yaptık?
Bu Paris gezisi boyunca daha önce Paris’te görmediğimiz ya da şimdiki bilinç seviyemizde tekrar görmek istediğimiz yerlere daha çok odaklandığımız için diğer Paris rehberlerimize de bakmanız konusunda ısrarcı olacağız, çünkü NASIL YANİ LOUVRE’U GEZMEDİNİZ Mİ ABİ ya da çüş Eiffel’in adı bile geçmiyor suçlamalarını kabul etmiyoruz. Gittik tabii, sadece onlar diğer rehberlerde, üstelik bayağı da detaylıca… Burada özellikle Paris’e ilk kez gidecek biri için biraz daha alternatif kalacak önerilerle karşılaşabilirsiniz, siz iyisi mi diğer rehberlere de bakın, zevkinize göre buradan da faydalanarak ortaya karışık bir plan çıkarırsınız.
Genel olarak şehirde ilginici çekebilecek farklı aktiviteler bulmak, günübirlik turlar, “aa böyle bir şey mi varmış” diyerek katılabileceğiniz etkinlikler için şuraya bi’ göz atabilirsiniz. Seine Nehri’nde tekne turuna katılmak gibi Paris’e özgü istekleriniz varsa o tarz şeyleri de buradan çözebilirsiniz, daha aklınıza gelmeyecek birçok farklı etkinlik de mevcut, ilgi alanlarınıza göre incelersiniz. Özellikle yoğun bir dönemde gidiyorsanız birçok müzenin sıra atlama olanağı tanıyan ve aldıktan sonra ücretsiz iptal edilebilen biletleri falan da burada satılıyor, alternatif seçenek olarak aklınızda bulunsun, kurtarıcı olabilir.

*Hem insanlık, hem bizim için güzel bir gelişme ile konuyu açalım: üzücü yangın olayının ardından Notre Dame Katedrali’nin restorasyon süreci tamamlanmış ve ziyarete açılmış. Tabii ki yeni halini görmek üzere katedrali ziyaret ettik (ücretsiz bu arada), tamamen konunun cahili olarak bunun yorumunu yapmak bana düşmese de en azından şimdilik biraz “yeni” görünmesi ve kredi kartı ile mum yakılıp dilek tutulabilmesi hatrımda kalan iki detay oldular. Elbette oldukça ihtişamlı ve bütün olarak güzeldi, kapıdaki anormal sıralar sizi endişelendirmesin, çok çok hızlı ilerliyor. (Yazın öyle olmayabilir, bu yazıda yazdığımız herhangi bir şey “yazın öyle olmayabilir” şeklinde değerlendirebilirsiniz….) Notre Dame ziyareti sonrası oraya kadar gitmişken Paris’in meşhur kitapçısı Shakespeare & Company’e uğrayıp Ethan Hawke’ın nerede olduğunu sormayı da unutmayın….

*Bourse de Commerce binasını görmek için o kadar heyecanlandık ki içindeki koleksiyonda ne var ne yok var falan hiç bakınmadan sanki bize borçları varmış gibi şşrraakk diye içeri girdik. Mimari olarak o kadar güzel bir bina ki, o tavanı inceleme gayretimiz sonucu takip eden yarım saat boyunca boynumuzun ağrımasından bile öyle memnunuz ki, inanın koleksiyon falan hiç umurumuzda değil.… Siz bunu “bazı istisnalar hariç koleksiyondan pek etkilenmedik ama binayı görmek için girilir” şeklinde yorumlarsanız sizi durduracak değiliz, biz gittiğimize memnunuz. Bunun dışında yine Louvre ya da Orsay gibi klasiklere kıyasla bir seviye daha alternatif sayılabilecek Palais de Tokyo’da, sırf Frank Gehry’nin bir eserini görmek için bile gidebileceğiniz Fondation Louis Vuitton’da ve sergi gezmeseniz bile manzara için terasına ücretsiz olarak çıkabileceğiniz Institut du Monde Arabe’de ilginizi çeken bir şeyler var mı yok mu sitelerinden bakabilirsiniz.
*Palais Royal’in iç avlusundaki “Colonnes de Buren” olarak bilinen noktayı daha önce görmemiştik, bu sefer fırsatı kaçırmadık. Yüksek ihtimalle sosyal medyada daha önce denk gelmiş olabileceğiniz “farklı boylarda siyah beyaz çizgiler ile boyanmış sütunlar” şeklinde tarif edebileceğim bir enstelasyon çalışması olan bu eseri acınası betimleme çabamdan da göreceğiniz üzere anlatmakla olmuyor, ama kendi gözlerinizle görünce hoşunuza gideceğine eminiz.

*Ücretsiz olarak ziyaret edebileceğiniz (geçici sergiler ücretli) yerler kontenjanından öncelik vermeniz gerektiğini düşündüğümüz Petit Palais gerçekten de çok ama çok güzel. Eğer içindeki sergileri gezmekle ilgilenmiyorsanız bile özellikle Instagram’ı özenle belirlenmiş düşük kontrastlı fotoğraflarla dolu kişilere fotoğraf çekme krizi geçirtecek iç bahçesini görmek ve binayı şöyle bir turlamak için mutlaka içine girin. Böyle PÖTİ mi olur abi diye düşünerek çıkış yapacağınıza eminiz, herhalde hemen karşısındaki heybetli Grand Palais ile kıyaslayarak “Petit” olduğuna karar verdiler…, Orada da ne var ne yok bi’ bakarsınız, çok iyi bir sergiye denk gelmeniz kuvvetli bir ihtimal. Buraya kadar gelmişken civarınızdaki şehrin en güzel köprüsü desek abartmış olmayacağımız Pont Alexandre III’ü de şöyle bir görebilirsiniz.

*Hazır müze dosyasını aralamışken, yakın bir zamanda tam 5 seneliğine tadilata girecek olan Centre Pompidou, bizce Paris’in en unutulmaz müzelerinden Musee de l’Orangerie, sırf “Düşünen Adam” heykelini görmek için bile gidebileceğiniz Musee Rodin, sanatçı ömrünün azımsanamayacak kadar uzun bir kısmını Paris’te geçirdiği için beklediğinizin üstünde sayıda eseri ile karşılaşacağınız Musee Picasso gibi müzeleri de es geçmemeniz için hatırlatalım. Lütfen bu kadar müzeyi görünce krizlere girip kendinizi “çok müze görmek” için parçalamayın, öyle olunca cidden hangisine giderseniz gidin hiçbir keyif almadan, tadını çıkarmadan, sırf müze görevlisine “eserlere yeterince uzun baktığınızı ve boş insan olmadığınızı kanıtlamak için” dolaşıyorsunuz (inkar etmeyin yemezler…) müzeler arasından öncelikli olarak ilginizi çekenler arasından seçmece yapmanızda ısrarcıyız….

*Paris’in bağ bahçeleri çok güzel çok, kıskançlıktan ölüyoruz resmen masaya çıkıp tepinmek istiyorum bunu size başka türlü anlatamazdım…. Özellikle güzel havaya denk gelirseniz kendinizi parklara atasınız, floral kıyafetler içinde piknikler yapasınız, birden bire film karakteri gibi hayatınızın aşkıyla çimlerde şiir kitabı okuyarak öpüşesiniz falan geliyor, her gidişimizde nolurdu bizim de böyle parklarımız ve parkta vakit geçirme kültürümüz olsaydı diye kuduruyoruz. Bu kudurmanın aynısından yaşamak ve bizim delirme seviyemize yaklaşmak için Jardin des Tuileries, Jardin du Luxemburg ve kişisel favorilerimizden biri olan Jardin du Palais Royal’e gidebilir, kahvenizi kahvecilerdeki gereksiz tavırlı baristaların triplerine maruz kalarak içmek yerine buralarda içebilir, insan gözlemleme aktivitesinin tadına varabilirsiniz. Place des Vosges bu saydıklarımıza kıyasla küçük olduğu için “parkımsı meydan” şeklinde bir tarife daha çok uyuyor, ancak o da çok hoş, hatta Victor Hugo’nun evi de tam etrafınızda bir yerlerde, gitmişken ona da bi’ göz atarsınız. Eğer daha uzun vaktiniz varsa, ne bilelim aniden alternatif bir devasa park ihtiyacınız doğarsa falan daha merkezin dışında kalan Parc des Buttes Chaumont da değerlendirilebilir, lokaller tarafından da sevilen bir seçenek.
*Bibliotheque National du France’ın içinde fotoğraf çekmeye sorun çıkarıyor olsalar da çok güzel bir kütüphane olduğu için yolunuz civarına düşerse ücretsiz olarak kendi gözlerinizle görmeyi ihmal etmeyin, yeni bir kıskançlıktan kudurma fırsatı kaçmasın. Ücretsiz olarak ziyaret etmekten konu açılmışken, Galeries Lafayette Haussmann’ın terasından Eiffel’i de görebileceğiniz güzel bir Paris manzarası var, oraya da ücretsiz olarak çıkabilirsiniz. Sonrasında alışveriş batağına düşerseniz sorumlusu biz değiliz….

*Bu gezide Montmartre tarafını çok detaylı dolaşmadık, ancak Sacre Coeur’u bi’ göresimiz, Paris’e şöyle bir tepeden bakasımız gelince yine de oraya kadar çıktık. İsterseniz füniküler ile de çıkabilirsiniz, seçenek olarak aklınızda bulunsun, ancak biz tahmin edersiniz ki yine yürümeniz taraftarıyız. Amacımız size eziyet etmek değil, o güzel sokakları görmeniz, lütfen o berbat merdivenleri çıkarken bize sövmeyin??? İnerken farklı yerden çıkarken farklı yerden tekniğiyle bir sürü güzel sokak geziyorsunuz fena mı? Sonra ödül olarak bi kruvasan, bi tatlı falan patlatırsınız, mızmızlanmayalım…. Montmartre ile ilgili daha fazla detaya önceki Paris yazımızdan ulaşırsınız, sadece yeni birer gelişme olarak son gezide denk geldiğimiz “52 Rue des Trois Freres” üzerindeki fotoğraf çektirilen yerde şipşak bir fotoğraf çektirip tatlı bir anı edinmeyi ve Sacre Coeur’e çıkan merdivenlerde sağınızda kalan ve göz yanılgısı sonucu batıyormuş/yamukmuş gibi görünen “Sinking House”un fotoğrafını çekmeyi unutmayınız. Son olarak Montmartre gezme aktivitesi sonrası o tarafa doğru inecek olursanız Halle Saint Pierre’e de şöyle bir kafanızı uzatabilirsiniz, kafesi ve kitap dükkanı hoş, ayrıca ilginizi çeken bir sergiye denk gelmeniz de olası.
*Açıkça itiraf edecek olursam bulunmakta üşendiğimiz bir aktivite olduğu için tam neyle karşılaşacağınızı bilmediğimiz 6 numaralı metro hattına binerek Passy – Bir Hakeim durakları arasında metrodan camından hoş bir Eiffel manzarasına denk gelebilirsiniz. Belki çok güzeldir diye kaçırmanızı istemedim, o yüzden söz etmeden geçemedim….

Paris Gezisi Notları: Paris’te Yeme İçme ve Mekan Önerileri
Paris gibi bir şehre gidip “şehrin en iyi x’ini bulmak” bizce kesinlikle mümkün değil. O kadar çok seçenek, hatta o kadar çok mutfak bir arada ki, aylarca kalsanız yine de herhangi bir şeyin daha iyisinin ya da daha farklı bir versiyonunun oralarda bir yerlerde olduğunu bilirsiniz. Bu yüzden aşağıda önerdiklerimizi “Paris’in en iyileri” olarak değil, bu Paris gezisinde gidip sevdiğimiz mekanlar olarak değerlendirebilirsiniz. Daha fazla seçenek isterseniz daha önceki Paris rehberlerimizde önerdiğimiz yerlere de şöyle bi’ göz atabilirsiniz.

•Kahve için en sevdiğimiz yerler Kawa ve Noir oldu. Motors, KB, Partisan, Dreamin Man, Bonjour Jacob, Back in Black, Fringe, I/O ve Clove da yine güzel seçenekler. Aslında Substance Cafe’yi de merak etmiştik ancak biz oradayken kapalı olduğu için maalesef deneyemedik. Paris koskocaman bir şehir olduğu için ve çeşitli bölgelerinde dolanacağınız için bu kadar kahveciyi ne yapayım diye düşünmeyin, haritanıza işaretleyin gitsin, yorulduğunuz bir anda bulunduğunuz bölgede imdadınıza yetişir.

•Uzun soluklu kahvaltı işine hiç girmedik, Mamiche, The French Bastards, Utopie gibi daha önce denemediğimiz bakeryleri denedik. Kruvasan için kişisel favorim Du Pain et Des Idees oldu. Bu arada kruvasan konusunda burnunuzun götürdüğü yere (evet o müthiş kokuyu takip edin yani) gitmek de gayet iyi bi teknik bizce, illa popüler yerlerdeki sıraları beklemeniz gerekmiyor. Sabah saatlerinde çok acıkanlardansanız Mokonuts, Holybelly, Buvette ve Gramme daha uzun soluklu kahvaltılar için tercih edilebilir. Kith’in içinde bizim New York’tan tanıyıp sevdiğimiz Sadelle’sin bir şubesi de varmış sanırım, buradaki de güzelse değerlendirilebilir.

•Öğlen için birinci favorimiz Kodawari Ramen. Buraya gidişimizde Japon mutfağını çok sevmemizin etkisinin yanı sıra şubelerin içlerinin resmen Japonya gibi olmasının da etkisi vardı. Tsukiji şubesi görsel olarak daha ilginç ancak diğer şube de bayağı hoştu, yani birinde yer bulamazsanız da diğerine mutlaka uğrayın. Diğer favorimiz bize esrarengiz bir şekilde “The Bear” dizisindeki ortamı hatırlatan Les Enfants du Marche oldu. Gorgonzolalı midye menüde hep varsa ondan bi tane mideye indirmenizde ısrarcıyız, yoksa da çalışanlar bayağı sempatik olduğu için “ne vericeksiniz abinize” tarzı önerilerini sormaya yönelebilirsiniz, biz ne önerdilerse sevdik.

•Akşam için Paul Bert, Double Dragon, Early June, Jones ve Bouche güzel seçenekler. Paul Bert’e ulaşmazsanız otelinizin resepsiyonundan aramalarını rica edin, biz günlerce denemenin ve hep meşgul çıkmasının ardından kriz geçirmemiz sonucu ancak öyle yer bulabildik. Genel olarak bu restoranların hepsine önceden rezervasyon yapsanız iyi edersiniz, maalesef Early June rezervasyon almıyor, iş biraz şansa kalıyor. Son olarak, mevsime göre menüler çoğunlukla değişiyor gibi görünüyor, o sebeple “şunu yiyin bunu giyin” önerileri vererek sizi heveslendirmiyoruz, menüde önerdiğimiz şeye denk gelmeme hayal kırıklığını yaşatmayalım…

•Favori makaronumuz hala Pierre Herme’de, tatlı dosyasını aralamışken internet ünlüsü Cedric Grolet’de yediklerimiz de bizce abartılmış demeye, hakkında atıp tutmaya çok hazır gitmiş olsak da gerçekten lezzetliydi. Ancak o sıraları beklememek ve internette ünlenen mekanların sırasında bekleyen insan görsellerinin bir parçası olarak yerin dibine girmemek için ya sitelerindeki click&collect seçeneğinden yararlanın ya da ana şubeye değil çok yakındaki cafe şubesine gidin, orası daha az biliniyor.
•Hızlı bir atıştırma için Homer’de lobster sandviç (daha önce Amerika’da deneme şansı olanlar asla aynı lezzeti beklemesin, üzülürsünüz) ya da Caractere de Cochon veya Chez Alain Miam Miam gibi yerlerde daha “Fransız” bir sandviç seçenekleri değerlendirilebilir. Hamburger isterseniz Dumbo en popüler seçenek olabilir, şehirde Five Guys olduğu gerçeğini de gizlemeyeceğiz, zaafımızdır……. PNY adlı mekanda da Burger denedik ancak kötü olmasa da özellikle oraya gitmek için bir sebep yoktu.

*Gün içinde çok yorulmalı bir gezi geçirince Paris’te gece hayatı & bar keşfi konusunda o kadar aktif bir gezi geçirmedik. Ancak yine de önerebileceğimiz birtakım yerler var. Folderol’un dondurma & wine bar gibi ilginç bir konsepti var, Bambino ise son dönemlerde oldukça popülerleşmiş bir restoran olsa da kokteyl&atıştırmalık için de gidebilirsiniz. Bar Principal, Andy Wahloo, Bar Nouveau, Le Syndicat (biz gittiğimizde biraz fazla boştu, mevsim etkisi mi bilmiyorum), Little Red Door (bu aynı zamanda turistik de bir yer, yer bulmak zorlayabilir) gibi mekanlar da değerlendirilebilir. Bunun dışında insan gözlemlemek için iyi bir nokta olduğuna karar verdiğiniz klasik Fransız kafelerinden birini seçip şöyle güzel bir şarap söyleyip hayatın akışını izleme aktivitesi tüm bu mekanları gitmekten daha keyifli olabiliyor, böyle anlar yaşamayı da ihmal etmeyiniz.

Paris Gezisi Notları: Paris’ten Günübirlik Nerelere Gidilebilir?
Biz çıktığımız her Paris gezisine bi ekstra gün koyalım, günübirlik civardaki bi yeri görmeye geçeriz niyetiyle başlıyoruz, sonra nasıl oluyorsa bir şekilde o “ekstra” olduğunu sandığımız gün asla ekstra bir hale dönüşmüyor ve Paris’te bulunmak istediğimiz aktiviteleri bitiremediğimiz için tamamen Paris’te geçen bir gezi olarak neticeleniyor… Bu gezi de aynı heveslerler yola çıkıp var olan tüm günlerimizi Paris’te geçirdiğimiz için Paris’ten günübirlik bir yere gidememizle sonuçlansa da seçeneklerimiz arasında olan birkaç yeri size şöyle bırakalım, belki siz değerlendirirsiniz:
*Giverny: Özellikle Monet’nin evini ve harika görünen bahçelerini gezmek isterseniz öncelik verilebilir, yılın belli dönemlerinde açık olduğu aklınızda bulunsun, gidip kapıda kalmayın…. Kendiniz organize etmek istemezseniz ya da bir rehberle gezmek isterseniz şöyle bir günübirlik Giverny turu var, o da seçenek olarak burada dursun.
*Reims: Paris’ten trenle 40 dakika gibi bir mesafede kaldığı için “bir şehir daha görelim fena mı olur” düşüncesiyle (biraz da Champagne bölgesinde olmasının etkisi olabilir tamam) listemize aldığımız yer, neden olmasın?
*Disneyland Paris: Buraya daha önce gittiğimiz için hakkında ayrı bir yazımız da bulunmakta, size yakınlarınızda bir Disneyland olduğu bilgisini hatırlatmak adına listeye ekledik. Özellikle ücretsiz iptal seçeneğine ihtiyaç duyacağınızı düşünürseniz 1 günlük Disneyland biletini şuradan da edinebilirsiniz.
*Versailles: Merkezden trenle yine çok kısa bir sürede ulaşabileceğiniz, ünlü Versailles Sarayı’nı gezme aktivitesi temalı bir geziye heveslenenler için bir seçenek. Rehberle gezmek ve sıra atlama bonusu ile gezmek isteyenler için şöyle birkaç saatlik bir Versailles turu da var, o da değerlendirilebilir.

Paris Gezisi Notları: Birtakım İpuçları
*Paris gezisi boyunca genel olarak müzelerde sıraları biraz olsun atlatabilmek için önceden online bilet alma işini ciddiye alın, hangi müzelere gitmeyi tercihe edecekseniz aralarından seçim yaptıktan sonra sitelerine girip online bilet almanın size bir sıra atlama avantajı sağlayıp sağlamadığına bakın, aksi takdirde bütün Paris geziniz sıralarda çürüme anıları ile geçebilir, bizden söylemesi…
*Mutlaka gitmek istediğiniz bir restoran, mutlaka bulunmak istediğiniz bir aktivite, ne bilelim görmek istediğiniz bir şov, etkinlik, opera, bale vs. varsa biletlerini olabildiğince uzun süre önceden alın ve kafanız rahat olsun, çünkü Paris’e yılın hangi döneminde giderseniz gidin bir şeylerin biletlerinin tükenmesi durumu gayet ihtimalli.
*Son dönemlerde Paris’te telefon hırsızlığı sık yaşanan bir durum, o yüzden fotoğraf çekerken, haritada yolunuzu bulmaya çalışırken ekstra dikkatli olmakta fayda var. Ayrıca metroda hırsızlık olayları da sık yaşanıyor, özetle AYIK olunuz….

*Hazır güvenlik uyarısında bulunmuşken bir tane daha ekleyelim: Özellikle turistik yerlerde her dönem yeni yeni dolandırıcılık teknikleri ortaya çıkıyor. Bazıları o kadar yaratıcı ki neredeyse hakkını teslim edip dolandırılasınız geliyor….. Herhangi bir durum size şüphe uyandırıcı geliyorsa muhtemelen haklısınızdır, şüphelenin, her şeye atlamayın. Örneğin bizim orada bulunduğumuz dönemde yaygın olan bir teknik “x için yardım kampanyası, imza topluyoruz” temalı bir şeydi, gelip sizden bir bağış kampanyası için imza atmanızı istiyorlar sonra olaylar gelişiyor. (Neyse ki gerisinde ne olduğunu bilmiyoruz)
*Eğer Paris’e kış döneminde gidecekseniz bizim gibi hava durumuna burç yorumu muamelesi yaparak durumu hafife almayın, burası kışın gerçekten ÇOK soğuk. Mekanların içleri ise bayağı sıcak? Bu durumda size düşen lahana gibi kat kat giyinmek, bu önerimizi dikkate alın, pişman olursunuz.
*Paris’te alışveriş yapmak isteyenler için işe yarar bir ipucu da bırakalım: Ocak ayının ikinci haftasından itibaren (aşağı yukarı böyle yani, her sene net bir tarihi yok) Paris’in uzun soluklu bir indirim dönemi oluyor ve çoğu markada güzel indirimler oluyor, ilginizi çekiyorsa Paris gezisi planınızı bu döneme denk getirebilirsiniz. Sanıyoruz aynısının yaz versiyonu da Haziran sonu gibi bir zamana denk geliyor, aklınızda bulunsun.