Categories: KANADAOTTAWARÖPORTAJ

Bir Bilene Sorduk: Kanada’da Yaşam ve Göçmenlik Üzerine

Kanada’da yaşam ve göçmenlik meselesi üzerine bol bol soru alıyoruz. Bu sebeple yeni röportajımızda Türkiye’deki birçok kişi tarafından kurtarılmış bölge olarak görülen Kanada’ya bir kez daha parmak basalım dedik ve bir süredir Kanada’da yaşamakta olan Eray Küçükçay ile şahane bir röportaj gerçekleştirdik. Her şeyi gerçekten o kadar detaylı ve gerçekçi bir şekilde aktardı ki, Kanada’da yaşamak nasıl oluyormuş, nasıl olmuyormuş, göçmenlik sancılı bir süreç miymiş, şayet öyle değerlendirecek olursanız bu süreci en rahat şekilde atlatmanın yolları nelerdir hepsini açıklamış bulundu. Buradan kendisine teşekkürlerimiz sunarak konuya geçelim.

Başlamadan gelen not: İlgilenenler için şurada bir adet Kanada’da yaşam ve göçmenlik içerikli röportajımız daha var.

Ne kadar süredir Kanada’da yaşıyorsun? Türkiye’den daralıp terk etme durumu mu yaşadın, yoksa başka sebeplerin mi vardı?

Kanada’ya geleli neredeyse 4 yıl oldu. Üniversiteyi Türkiye’de okudum ve sonrasında yüksek lisans planları üzerinden Kanada’ya gelmenin iyi bir fikir olabileceğini düşündüm. Eğitim konusunun yanında, kendimi tanımak ve geliştirebilmek için tek başına bambaşka bir ülkeye gidip hem zorlukları hem de avantajları ile kişisel bir tecrübe de yaşamak istiyordum. İnsan kendini yalnız kalmayı öğrenince daha da iyi tanıyor ve analiz ediyor. Bu süreç sonucunda da bireysel olarak çok daha güçlü bir kişiliğe sahip oluyorsunuz uzun vadede. Türkiye’de toplumun çoğunluğundan farklı olmak ne yazık ki insanı hem yoran hem de sömüren bir durum. Eğitim/kişisel gelişim gibi konuların en temelinde aslında toplumun çoğunluğuna uymamanın, -her ne sebeple olursa olsun- farklı olmanın getirdiği ‘güçlü olma zorunluluğu’ yatıyor. Bu da zamanla farklı planlar yaparak, farklı sistem ve toplumlar içinde yaşayarak kendini geliştirme planlarına kayıyor. Kanada, bireysel hak ve özgürlükler konusunda önde gelen ülkelerden biri olduğundan dolayı benim için her zaman diğer ülkelerden daha ön plandaydı.

Şu an hangi şehirdesin? Sence yaşamak için ideal bir bölge mi? Bize oradaki yaşam koşullarını biraz detaylandırabilir misin?

Geldiğimden beri Ottawa’da yaşıyorum. Ottawa şehri Kanada’nın başkenti ve son derece düzenli bir şehir. Coğrafi olarak Ontario’da yer alsa da Quebec eyaleti sınırında olduğundan çift dilli bir kültüre sahip. Kanada’nın iki resmi dili olan İngilizce ve Fransızca şehirde nereye giderseniz gidin geçerli, ve bu iki dilde de servis alma hakkına sahipsiniz. Memur kesimi oran olarak ülkenin diğer şehirlerinde olduğundan çok daha fazla ve bu da beraberinde Kanada’nın en eğitimli şehrini oluşturmuş durumda. Şuradan konuyla ilgili daha fazla bilgi alabilirsiniz.

Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerden gelenler için şehir ilk başlarda biraz sıkıcı gelebilir, çünkü nüfusu 1 milyonu geçmiyor. Şehir merkezi canlı ve eğlence için kötü sayılmayacak bir yapıya sahip. Şehir merkezinin dışına çıktıkça toplu taşıma ve canlılık da azalmaya başlıyor tabii. Çoğu insanın “sıkıcı” olarak nitelendirebileceği bu durum aslında buradaki insanların huzur beklentilerini tam olarak karşılıyor. Doğa ile iç içe bir şehir olduğundan dolay spor yapmak büyük bir eğlence şehirde. 7’den 70’e herkes bisiklet, kano, buz pateni vb. sporlarla uğraşıyor ve sigara içen sayısı diğer şehirlere göre göreceli olarak çok daha az. Dolayısıyla stabil bir hayat isteyen, sporunu yapan ve arada sırada şehir merkezine gidip eğlenmek isteyen insanlar için kesinlikle yaşanacak bir şehir diyebilirim. Çevresinde doğal parklar ve diğer şehirler çok olduğundan (Ontario ve Quebec’in komsu olduğu bölgede bulunduğundan Toronto, Montreal, Kingston, Perth gibi şehirlere yakın) insanlar iyi zaman geçirmenin yollarını keşfediyorlar. ABD’nin NY eyaleti sınıra araba ile 50 dakika mesafede olduğundan günübirlik ABD’ye alışverişe gitmek de bazıları için güzel bir opsiyon oluyor.

Şehrin iki büyük üniversitesi var (University of Ottawa ve Carleton University) ve çoğu alanda ve seviyede (lisans, yüksek lisans, doktora) uzmanlık alınabilecek programlara sahipler. Bunun yanında birkaç tane de iyi sayılabilecek kolej kurumu var ki, bu kurumlarda eğitim almak Ottawa’daki iş imkânları için en iyi yollardan biri.

Kanada ile ilgili herkesin en çok merak ettiği konulardan biri göçmenlik meselesi. Süreç nasıl işliyor? Gerçekten de tahmin edildiği kadar zorlu mu?

Kanada’da göçmenlik konusu son derece geniş ve kişinin pozisyonuna özgü olarak değişebilen bir konu. Kimileri için göçmenlik kısa bir prosedürden ibaret iken bazıları için yıllar alan ciddi bir amaca dönüşebiliyor. Bu da eğitim durumunuza, hangi eyalete/şehre gittiğinize, finansal durumunuza ve dil bilginize göre değişiyor. Göçmenlik sistemi son senelerde ciddi değişimlere uğradı ve muhtemelen yakın gelecekte de uğramaya devam edecek. Sürecin spesifik safhaları için en iyi kaynak Kanada hükûmetinin web sitesi oluyor, dolayısı ile çok ince detaylardan ziyade genel anlamda neler yapmak avantajlı onlardan bahsetmek daha doğru bir yol diye düşünüyorum. İlk aşama eğitim seviyesi ve gelinen eyalet kombinasyonu. Örneğin Ontario’da, eyaletin herhangi bir üniversitesinden master veya doktoranız varsa göçmenlik için çalışma ihtiyacı duymadan başvuru yapabiliyorsunuz. Ontario başvurunuzu onayladıktan sonra federal hükûmete yapılan başvuru da otomatik olarak onaylanıyor, ve ortalama 9 ay – 1 yıl içinde göçmenliğinizi alma şansı elde ediyorsunuz. Lisans ve ön lisans mezunları için de benzer bir prosedür geçerli, ancak master/doktora mezunlarından farklı olarak, belirlenmiş (ve sürekli güncellenen) iş alanlarında asgari 1 yıl çalışmış olmak gerekiyor. Türkiye’de İngilizce eğitim veren bir üniversiteden mezun olmak da oldukça büyük avantaj sağlıyor. Bunun yanında, göçmenlik başvurusu yaparken IELTS gibi uluslararası alanda kabul alan bir sınavdan İngilizce seviyenizi kanıtlayacak bir derecenizin olması da zorunlu.

Süreç genel olarak belge gönderip beklemek ile geçiyor, dolayısı ile zaman dışında çok yoran bir olayı yok. Çok iyi araştırmak, tecrübeli insanlarla konuşup fikir ve ipuçları almak, internet üzerinden gelişmeleri takip ederek başvurunuzu güncel tutmak en önemli kısımları. Eğer sürekli olarak ilgilenirseniz başvuru öncesi ve sonrası, düşünüldüğü kadar zor bir durum söz konusu değil. En büyük hata, hazır olunmadığı halde (Gerekli şartları sağlamadan, okulu bitirmeden, İngilizce sınavını yollamadan, finansal garanti sunmadan) başvuruyu yapmak oluyor. Bir kez ret gelince bunu tersine çevirip tekrardan kabul almak zorlaşıyor. Göçmenlik işlemi aksadığında da iş bulmak da zorlaşıyor. Çünkü çalışma izniniz varsa bile ülkede kalıp kalmayacağınız belli olmuyor veya göçmenlik prosedürü tamamlanmadan çalışma izninizin bitebilme ihtimali var. Bu gibi durumlarda her zaman finansal olarak bireyin kendini garantiye alması en önemli destek.

Peki ya dil meselesi? İngilizcesi ortalama seviyede olup Kanada’ya göç etmek isteyen birçok insan var. Sence bu olası bir durum mu? Üstelik bildiğimiz kadarıyla ülkenin çeşitli bölgelerinde Fransızca’nın yoğunlukta olması gibi bir durum da var…

Orta derece İngilizce ile direkt göç etmeyi amaçlamak çok gerçekçi bir senaryo değil ne yazık ki. Daha gidilen ülkenin dilini konuşamadan kimse göçmen olamıyor, çünkü başvuru sırasında zaten bildiğinizi kanıtlamanız gerekiyor sınavlarla ve gerekirse mülakatlar ile. Sadece göçmenlik için değil, stabil ve başarılı bir hayat edinebilmek için de İngilizceyi konuşabilmek ve düzgün iletişim kurabilmek önemli bir etmen. Dolayısıyla orta-alt seviye İngilizcesi olanların göçmenlikle ilgili planlar yapmadan önce amaçlaması gereken ilk hedef dillerini akıcı hale getirmek ve bunun için bir kursa gitmek olmalıdır. Bunu Kanada içinde yapmak, ülke kültürünün getirdiği günlük hayat dilini de öğrenme imkân vermesi sebebi ile uzun vadede tabii ki daha avantajlı.

Genel olarak yaşam koşulları ve pahalılık durumu hakkında ne düşünüyorsun? Sence yaşamak için pahalı bir ülke mi, yoksa kazancın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde mi? Bize kira, yeme-içme gibi genel masraflardan örnekler vererek konuyu biraz açıklarsan eminiz herkes çok sevinecek

Kanada, burada çalışıldığı ve para kazanıldığı sürece yaşaması aşırı pahalı bir ülke değil, ancak özellikle öğrenciler için, eğer aile desteği ile geliniyorsa biraz pahalı gelebilir. Telekomünikasyon servisleri kesinlikle pahalı olarak nitelendirilebilir mesela. Kiralar da şehrinse göre ciddi anlamda olarak değişir. Ottawa’da aylık 700 dolara 1+1 bir daire bulmak mümkün iken bu fiyat Toronto için 1300 e çıkabilir. Kijiji.ca gibi web siteleri bu tarz kira değerlerini araştırmak için yardımcı olabilir. Çalışma hayatına giren ve tutunan ortalama bir çalışan için ekonomik olarak oldukça stabil bir ülke. Yeni gelenlerin, her ne kadar hesaplanırsa hesaplansın ekstra giderlerinin olacağının farkında olmaları gerekiyor. Başka bir ülkede yaşamak yalnızca kira/yemek gibi detaylar ile hesaplanamıyor. Bunun göçmenlik işlemleri var, ehliyeti var, vergi ödemeleri ve o vergileri geri alma olay var… Özetle eğer finansal olarak eğer hazırlıklı gelinmezse sizi hızlıca zora sokabilir.

Yurt dışında yaşamaya başlayan birçok göçmenin genel sorunu “Orada bizde olduğu gibi can ciğer dostluk yok…” meselesi. Sence gerçekten böyle bir durum var mı? Bize kıyasla daha bireysel bir yaşantı sürüyor olmaları insan ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor mu?

Türkiye’de doğup büyümüş insanlar olarak pek çoğumuzun ‘yakın arkadaş’ olma beklentisi Kanadalıların bakış açılarına uygun olmayabiliyor. Kanadalılar genelde iş/okul sonrası bir yere gidip yemek yemek/içki içmek yolu ile sosyalleşme imkânı buluyor diyebilirim (her ne kadar bölgeden bölgeye değişiyor olsa da). Bunun yanında kış döneminde ev içinde toplanıp yine içki eşliğinde muhabbet etmek en yaygın yol. Dolayısı ile insanların ‘arkadaş’ tanımına oturacak tanıdıklarından beklentileri de farklı. Biz yakın arkadaşlarımızı tanımlarken hızlıca yakınlaşıp ‘kanka olmayı’ idealize ediyoruz. Kanadalılar ise bir yerde toplanıldığında uyumlu bir muhabbetiniz var mı yok mu ona bakıyorlar. Sonuç olarak yeni gelen Türklerin, Kanadalılar ile arkadaş olma beklentileri de bir süre sonuçsuz kalabiliyor. Ancak zamanla yerel iletişim kültürü (bahsettiğim şey İngilizce bilmekten ziyade, İngilizcenin o kültürde nasıl kullanılarak iletişim kurulduğu ile alakalı) anlaşıldığında ve uyum sağlandığında bu sorun da ortadan kalkmış oluyor belli bir derecede. Kanada multi-kültürel bir ülke olduğundan dolayı her çeşit milletten arkadaş edinmeniz son derece olası. Zaman içinde kendi arkadaş çevrenizi o ya da bu şekilde edinmiş oluyorsunuz. Kanadalı bir partnerinizin olmasının uyum sürecini ciddi bir şekilde hızlandırdığını da belirtmeden geçmemeliyim.

Yeme-içme meselesinde sorun yaşadığın oluyor mu? Örneğin sence “Kanada Mutfağı” diye bir şey var mı, yoksa çoğunlukla farklı milletlerin birleşmesiyle oluşmuş karma mutfaklardan mı ibaret?

Türkiye’deki beslenme şeklimi çok da değiştirmek zorunda kalmadım açıkçası. Pek yemek ayrımı yapmıyorum kişisel olarak, ama dini değerleri sebebi ile çeşitli yemekleri yiyemediğinden sorun yasadığını söyleyen pek çok insan var. Onun dışında pek çok şey bulunabiliyor Ottawa’da. Çoğu bölgede Orta Doğu yemeklerini satan marketler var ve nereye gideceğinizi bildiğiniz sürece istediğinizi bulabilirsiniz yiyecek konusunda.

“Kanada Mutfağı” var, ama çok çeşitli yemekler yok ne yazık ki. Çoğu, Quebec’in sahip olduğu Fransız kültürü arka planına dayanıyor ünlü yemeklerin. Poutine, en popüler yemeklerinden Kanada’nın. Nereye gitseniz bir Poutine’ci görürsünüz, ya da en kötü ihtimalle bir restorana veya pub’a girdiğinizde menü yer alan bir yemektir. Bunun yanında Tourtière gibi ağız tadımızın çok da uyumlu olmadığı, daha ağır yemeklere de sahipler.


Buradan bakınca Kanada ile ilgili minimum seviyede bilgisi olan insanın aklında bile yer etmiş tek bir cümle var: Kanada çok soğuk oluyor-muş! Hakikaten öyle dayanılmaz bir soğuk durumu var mı? Bu durumun günlük yaşantıyı olumsuz etkilediği oluyor mu?

Kanada tartışmasız soğuk bir ülke, ancak bu tespit sadece kış ayları için geçerli. Örneğin Ontario’nun güney ve doğu bölgeleri, yazları İstanbul’u aratmayacak bir sıcağa sahip. İlkbahar ve sonbahar gibi dönemler çok kısa sürüyor, dolayısı ile Ekim-Kasım gibi belirgin bir şekilde hava soğumaya başlıyor ve birden kendinizi kışın içinde buluyorsunuz. Şubat-Mart ayları gibi hava -30 civarına erişiyor (Yaşadığım şehir için konuşuyorum, Kanada’nın koca bir kıtaya kurulmuş bir ülke olduğunu hatırlatmak isterim, koşullar gittiğiniz şehre ve bölgeye göre büyük değişiklik gösteriyor). Buna rağmen, Kanada halkı soğuğa alışkın ve hayatını şartlara göre şekillendirebilmiş insanlardan oluşuyor. Eğer ki soğuktan aşırı nefret etmiyorsanız, çoğunlukla yazın ne yapıyorsanız kışın da bu yaptıklarınıza devam edebilirsiniz. Belediyeler yolları, kaldırımları ve gerekli bölgeleri temiz ve güvenli tutmak için kışları 24 saat çalışıyorlar. Her sabah 4-5 gibi koskoca kamyon benzeri araçların yollardan kar temizlemesini izleyebilmeniz olası. Sabahın 7’sinde, kar yığınlarının arasında, buz gibi soğukta okul otobüsünü yakalamak için koşan 10 yaşında çocuklar görürsünüz. Haliyle günlük hayatın havadan etkilenmediğini fark eder ve siz de ona göre zamanla uyum sağlarsınız . Sıkı giyinildiğinde pek bir sorun olmayacaktır.

Peki “Neden geldim ulan buralara?” anları yaşadığın oluyor mu? Kültürel anlamda adaptasyon yaşamakta güçlük çektin mi? Ya da bir türlü anlamlandıramadığın kültürel farklılıklar var mı?

İnsan arada sorguluyor böyle şeyleri… Sonuçta başka bir ülkeye gitme kararı vermek sadece o kararı almış olmaktan ibaret değil, sonrasında da bunu başarabilmek için baya çaba göstermek gerekiyor. O çaba da motivasyon eksikliği ile olabilecek bir şey değil. Dolayısı ile bu süreç içinde insan her zaman kendine soruyor “acaba değdi mi, dönmek daha mı mantıklı, avantajları/dezavantajları neler” diye. Bu durumda insanın motivasyonunun ne olduğu çok önemli yurtdışında yasarken. Eğer geçerli sebeplerinizin olduğunu düşünüyorsanız, gerekli altyapınız varsa, aile ve yakın çevreniz de sizi destekliyorsa başka bir ülkeye gidip uzun vadeli kalmak ideal bir plan olabiliyor. Özetle ‘neden geldim’ ve ‘neden geri gitmiyorum’ gibi sorular sanırım zamandan bağımsız olarak her zaman oralarda bir yerde duruyor aklınızın içinde.

Öncesinde İstanbul gibi bir şehirde yaşadığım için kültürel adaptasyon olarak çok büyük bir sıkıntı çektiğimi söyleyemem. Geldiğim şehir nüfus olarak 1 milyonu aşmadığından dolayı insanların az olması, şehrin planlama olarak aşırı düzenli ve geniş bir alana yayılmış olması gibi konular daha çok garibime giden olgular oldu. Apartman dairelerinde yaşamaya alışmış bir bünye için müstakil evde yasamaya başlayıp kar küremesinden ev bakımına pek çok yeni konsept öğrenmek zorunda kalmak ilk başlarda baya bir garip hissettiriyor.

Yaşadığın şehirde sıradan bir gün nasıl geçiyor? Daha önce Türkiye’de yaşadığın düzene göre ne gibi farklılıklar var? Örneğin etkinlik, gece hayatı ya da sosyalleşme açısından daha aktif bir yerde yaşadığını düşünüyor musun?

Şu sıralar iş hayatından dolayı tekdüze geçtiğini söyleyebilirim günlük yaşantımın. Sabah uyanıp işe gidiyor, akşam çıktıktan sonra ya spor yapıyorum ya da yakın çevrem ile vakit geçiriyor oluyorum. Şehirde sosyal anlamda yapılacak en güzel aktivite çevre bölgelerde doğa gezileri yapmak ya da arkadaşlar ile yemeğe gitmek. Kışları bu durum biraz daha kapalı alanda spor yapmaya kaymaya başlıyor, insanlarla da kapalı alanlarda vakit geçirmek daha mantıklı bir hal alıyor. Dolayısıyla sosyalleşme/gece hayatı gibi konularda geldiğim şehir olan İstanbul’dan daha aktif bir yer olduğunu söyleyemem Ottawa’nın. Bunun yanında festival kültürü oturmuş durumda şehirde, yaz kıs demeden festivaller oluyor. Örnek olarak Jazz festivali, Pirzola festivali, Yunan/Pers/İtalyan/Çin festivalleri, Kış/Kar festivali, hatta Akçaağaç şurubu festivali bile yapılıyor.

Son olarak, buralara kadar gelmişken denemeden/görmeden dönmeyin diyebileceğin birkaç lokal ipucu verebilir misin?

Ottawa için konuşmak gerekirse; Parlamento Binası ve çevresi görülmeye değer bir bölge kesinlikle. Bunun yanında Ottawa’nin kardeş şehri olan ve Ottawa nehrinin öbür yakasında yer alan Quebec eyaletinin Gatineau şehri de görülmeye değer yerlerden (özellikle Ottawa’nın kış görüntüsü buradan muhteşem). Kış sezonu geliniyorsa, kışları donarak dünyanın en uzun buz pateni pisti durumuna gelen Rideau Kanalı’nda paten kaymak da muhteşem bir aktivite turistler için. Yine kış sezonu için çevre dağlarda kayak/snowboard yapmak da çok pratik ve ulaşılabilir. Yazları kesinlikle doğa ile iç içe olunmalı kanaatindeyim. Gatineau Park son derece büyük bir alanı kaplıyor ve bisikletten koşuya, kanodan yüzmeye pek çok şey yapılabilir. Çok fazla irili ufaklı göl olduğundan Cottege denilen gol kenarı evler kısa vadeli kiralanabilir ve kamp yapılabilir. Kesinlikle görmeye değer çevre şehir/bölgeler ise Ontario’da Perth, Kingston, Wesport ve Gatineau’da Mont Tremblant, Montebello ve Parc Omega olarak sıralanabilir. Tabii ki 2 saat uzaklıktaki Montreal’i söylemeye bile gerek yok, muhteşem bir şehirdir hem yaz hem kışları.

***OitheBlog’la Saçma Sorular Saati

-Orada yaşadıkça buz hokeyine ilgi duymaya başladın mı?

Bir ara maçlarına bile gittim izlemek için, insanlar için önemli bir spor Kanada’da.  Ama bir türlü bizdeki futbol kültürü gibi olmadı açıkçası, takım tutma sekli ayni değil ve alışmak zaman alıyor.

-Kanadalılar gerçekten sürekli hiking, trekking gibi aktivitelerde bulunuyor mu?

Hava durumu elverdiği surece evet! Yazları tüm şehirler cıvıl cıvıl olduğundan herkes spor yapmaya gayret ediyor. Kışları da spor yapanlar var ama hava durumundan dolayı çoğu insan kapalı ortamda sporu tercih ediyor.

-Gece 3’te acıktın, ne yemeksepeti, ne ıslak hamburger var, ne sipariş verebilirsin?

Ottawa için konuşmak gerekirse; çevrede 24 saat acık birkaç pizzacı kesin vardır. Bunun yanında ‘shawarma’ diye tabir ettikleri bizim ‘döner’ konseptine çok yakın yemek yapan restoranlar da acık oluyor. Amerikan tipi hamburgercilerin bazıları da 24 saat servis verebiliyor. Bazı marketler de tüm gün acık olduğundan yemek olayı sorun olmuyor çok. Orta Doğulular sayesinde her yerde marketler olduğundan arada özlediğiniz lezzetleri de bulmanız mümkün; sucuk, salam, pastırma, hatta lokma tatlısı, lahmacun ve simit bile bulunabilir.

-Kanadalıların aşırı kibar oldukları doğru mu?

Büyük şehirlerde doğru. İnsanlar gülümsemeyi bir selamlaşma şekli olarak kullanıyor, bunun yanında özür dilemek de iletişim kurarken nezaketi simgeliyor. Dolayısı ile bir süre sonra kendinizi hiç tanımadığınız insanlara gülümserken ve özür dilerken bulabilirsiniz.

Published by
oitheblog

Recent Posts

2024 Viyana Gezisi Notları: Avrupa’nın En Avrupalı Şehri

Dünyanın en yaşanabilir şehirleri listesinin 1 numarasını yıllardır zapt etmiş, “muasır medeniyetler seviyesinin ne olduğunu…

18 saat önce

Düsseldorf Gezi Rehberi: 1 Günde Neler Yapılır?

Galiba hayatımda hiç özel olarak uçak bileti alıp Düsseldorf’a gezmeye giden bir insan görmemiş olabilirim,…

2 hafta önce

Amsterdam Gezisi Notları: Yeni Öneriler, Birtakım Övgüler

En son ne zaman Amsterdam gezisi için yollara düşmüştük diye bir bakıp üstünden 5 sene…

3 ay önce

Atina Gezisi Notları: İhtimallerin Heyecanına Üzülüyorum

Kişisel tarihimizdeki ilk Atina gezisi üstünden neredeyse 8 sene geçtiğini fark ettiğimizde zamanın ne kadar…

5 ay önce

2023 Tiflis Gezisi Notları: Bazı Yeni Keşifler

Hatalarımızdan ders almamak konusundaki ısrarcılığımızın bir belgesi olarak bir önceki Tiflis Gezisi Notları kapsamında “buraya…

8 ay önce

Kazbegi Gezi Rehberi: Gürcistan ile Bağları Kuvvetlendirme Girişimi

Az önce kapı çaldı. Eskimiş metal grubu tişörtüm ve berbat şekilde toplanmış saçım ile kapıyı…

8 ay önce