Özellikle yurtdışı konusunda kafamıza yerleşmiş bazı klişeler var ki, çoğumuz gidip gerçekten deneyimleyene kadar kesinlikle öyle olduğuna inanıyoruz. Bazı şehir efsaneleri dolayısıyla birçok yere gereksiz bir umut ya da gerginlik içinde gidip, aslında söylenenle hiçbir ilgisi olmadığını fark edince şaşırıp kalıyoruz. Biz de başka bir klişenin içinde kaybolup gittiğimizi fark ettiğimiz bir esnada, bu klişelerden küçük bir liste oluşturarak önyargıları ve rivayetleri bir kenara atmak istedik. İşte dikkate almamanız gereken turist klişeleri.
Bizde adettendir, her Fransa’ya gidecek arkadaşı gerim gerim gerecek, “orada ne halt edeceğiz?” diye düşündürtecek, hatta daha da ileri gidip 3-5 kelime Fransızca sözcük öğrenmeye itecek bu cümle: “Abi Fransızlarla İngilizce konuşunca acayip tersliyorlarmış!”. Sizi hemen rahatlatalım, tabi ki böyle genelgeçer bir durum yok. Evet bizdeki gibi tüm esnaf seferber olup esrarengiz bir şekilde “bağırarak” yol anlatmaya çalışmıyor ama, zaman zaman sizinle gitmek istediğiniz yere eşlik edecek kadar kibar bile olabiliyorlar. Hem bir de şu açıdan yaklaşın, Başkent Paris’e yılda 30 milyona yakın turistin ayak bastığını düşünürseniz, siz de bir süre sonra Eiffel Kulesi’nin nerede olduğunu tarif etmekten bunalıp olay yerinden konuşmadan uzaklaşma isteği duymaz mıydınız?
İtalya deyince, aklına futbol ya da kaliteli takım elbise gelenlerden değilseniz, muhtemelen ilk olarak pizza/makarna ikilisini hayal edenlerdensiniz. İtalya’nın bu konuda nam salmış olduğunu reddedecek değiliz. Ancak sanmayın ki her girdiğiniz restoranda hayatınızda yiyeceğiniz en lezzetli hamur işlerini yiyeceksiniz. Öyle ki, onca alengirli yemek isimleri ve Instagram’a “İtalya’da makarna keyfi” tadında fotoğraf açıklaması yazdıracak cinsten atmosferlere rağmen, “Türkiye’de yediklerimiz daha güzeldi” aşamasına geleceğiniz anlar bile yaşayabilirsiniz. Bizden size tavsiye, İtalya’ya gitmek gibi bir kararınız varsa, öncesinde nerelerde yemeniz gerektiği konusunda küçük çaplı bir ön araştırmaya girişin. Hatta şuradan bir girizgah yapabilirsiniz.
İlginç dil yapılarından dolayı, “Tuzu uzatır mısın?” derken bile tüm sülalenize saydırıyormuş gibi görünen Almanlar konusunda kontrol edilemez bir önyargı hakimdir. Bu durumdan yola çıkarak Almanya’ya giderken psikopatça bir tavır takınıp, karşınıza çıkan her insana potansiyel tehdit muamelesinde bulunmanıza gerek yok. Çünkü bu durum, genellemeye çevrilemeyecek kadar gerçek dışı bir hurafe olarak kabul edilebilir. “Tüm Almanlar pırlanta gibi insanlardır” demiyoruz ama, bu kaba olma durumunun sizi rahatsız edecek noktaya kadar ulaşacağını da söyleyemeyeceğiz.
Her Türk erkeğinin hayatında en az bir kez yüzüne tokat gibi çarpan “Damsız girilmez” söylemi, sanılanın aksine, Avrupa’da da son derece geçerli. “Hadi 6 erkek Amsterdam’a gidip, bekarlığa veda partisinin dibine vuralım” şeklinde bir karar aldıysanız, yüzde yüz bu sorunu yaşayacaksınız diyemeyiz ama, özellikle kalburüstü bir mekana gitmek niyetindeyseniz, böyle bir durum yaşama ihtimaliniz olduğunu göz önünde bulundurarak gecenizin mahvolmasına izin vermeyin.
Evet, geldik kalbinizin en çok kırılacağı, içinizin kan ağlayacağı yanlış bilinen bir gerçeğe. Güzellikleriyle Türk kızlarının nefretini toplamayı başaran uzun bacaklı Rus kızları, havaalanında “Hoşgeldiniz Türk erkekleri” yazan bir pankart ile sizi karşılayacak diye hayal ediyor olabilirsiniz. Çünkü her kim ki bu söylentiyi çıkardı ise, kaç gencin en güzel yıllarını heba edip, bir heves Rusya’ya akın eden binlerce Türk erkeğini, dönüşte arkadaşlarına uydurma Rusya anıları anlatmak zorunda bıraktı. Heyecanlanmayın demiyoruz, hobi olarak yine heyecanlanın, ama beklentiyi en yukarıda tutmanın da bir alemi yok. Sonuçta izdivacınıza mani olmak istemeyiz. Ama her Türk erkeği için yanıp tutuştuklarını sanıyorsanız maalesef yanılıyorsunuz.
Hollywood’un kafamızda ne ile özdeşleştiği aşikar; Sinema ve dünya çapında ünlenmiş oyuncular. Buraya kadar bir sorun yok. Fakat sevgilinizden izin koparmaya çalıştığınız “Hangi ünlüyle tanışıp yakınlaşsam bi’ şey demezsin?” listenizin as isimlerini sağda solda göreceğinizi sanıyorsanız, bir sorunumuz var demektir. Eğer oturduğunuz ilk kafede Scarlett Johansson’la karşılaşacağınıza ya da saptığınız ilk sokakta Bradley Cooper ile çarpışacağınıza inanıyorsanız, 16 saate yakın sürecek uçak yolculuğunu göze almak yerine, Bebek Park’ına uğrayıp çocuk gezdiren Türk ünlülerle şansınızı deneyebilirsiniz. Bu durumda yaşanacak herhangi bir hayal kırıklığı için sorumluluk kabul etmiyoruz.
Hollanda’da çeşitli uyuşturucuların kullanımının legal olması, özellikle turist magneti Amsterdam hakkında tuhaf bir yanılgının oluşmasına neden olmuş durumda. Çoğu insan, Amsterdam’da herkesin evde, işte, trafikte ortalığı dumana boğduğunu; dayısıyla otururken karşılıklı birer sigara yaktığını, halasıyla 5 çayına space cake yaptığını falan zannetse de, aslında hiç de öyle bir durum yok. Evet, tabi ki içeni, seveni ya da orada son derece sıradan bir durum olduğu için hayatının bir parçası haline getireni var, ancak tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi hiç kullanmayanı, kullanmaya çalıştığı için ailesinden azar işiteni, ya da neden legal olduğunu anlamlandıramayanı bile çok. Yeri gelmişken sosyal mesajımızı verelim, uyuşturucu kötüdür, uyuşturucu berbattır, tüm kötülüklerin anası, babası, amcaoğludur, içmeyiniz, içilen ortamda bulunmayınız.
Ülkece, hatta dünya çapında Afrika kıtasını genelleme çabamızın olduğu aşikar. Afrika deyince, aklımıza aslandan kaplandan, hastalıktan, açlıktan, kulak memesini kafamız kadar genişletmiş kabilelerden başka bir şey gelmiyor, bu genellemeye bayılıyoruz. Afrika’daki açlığı ve salgın hastalıkları görmezden gelecek değiliz, özellikle son günlerde Ebola nedeniyle 3. sınıf salgın temalı Amerikan korku filmi tadında yaşarken bu hiç de olası değil. Fakat Cape Town ya da Johannesburg gibi über medeni, hatta Türkiye’nin çoğu yerinden daha gelişmiş noktada olan şehirleri gözden kaçırıyor olmamız da, aslında bizi oldukça gülünç bir duruma düşürüyor. Sanırsak yukarıdaki fotoğraf durumu biraz olsun anlatabiliyordur. Çıkarılacak ders: Afrika kıtasını genellemiyoruz.
Dünyanın en yaşanabilir şehirleri listesinin 1 numarasını yıllardır zapt etmiş, “muasır medeniyetler seviyesinin ne olduğunu…
Galiba hayatımda hiç özel olarak uçak bileti alıp Düsseldorf’a gezmeye giden bir insan görmemiş olabilirim,…
En son ne zaman Amsterdam gezisi için yollara düşmüştük diye bir bakıp üstünden 5 sene…
Kişisel tarihimizdeki ilk Atina gezisi üstünden neredeyse 8 sene geçtiğini fark ettiğimizde zamanın ne kadar…
Hatalarımızdan ders almamak konusundaki ısrarcılığımızın bir belgesi olarak bir önceki Tiflis Gezisi Notları kapsamında “buraya…
Az önce kapı çaldı. Eskimiş metal grubu tişörtüm ve berbat şekilde toplanmış saçım ile kapıyı…