ALMANYA

Berlin Gezi Notları: Aramızda Bir Gerginlik Mi Var?

Bilmemkaçıncı Berlin gezi notlarımıza beklenmedik bir giriş ile başlıyorum, çünkü bu seferki Berlin seyahatimiz biraz… enteresandı? Normal koşullarda Berlin’i, Berlin’i diğer Avrupa şehirlerinden ayıran o ruhunu, “yakışıklı değil ama sempatik” hallerini, kaosunu, düzenli düzensizliğini seven bir ikili olarak şehirle bağlarımızın daha da kuvvetleneceğini sanarak çıktığımız bu yolculuktan “ya bu şehre bi’ şeyler mi olmuş sanki be?” diyerek ayrıldık. Öyle kötü zaman geçirdik gibi algılansın istemem, ancak gözlemlerimizi paylaşmak adına bir şekilde normalde hissettirdiklerinden farklı hissettiren bir durum olduğunu da anlatmadan olmaz gibi geliyor. 

Neden böyle hissettiğimizi anlamlandırabilmek adına yıllar içinde 4-5 kez gidecek kadar sevdiğimiz bu şehre son ziyaretimizde neyin farklı olduğunu tespit etmeye çalıştık. Bi’ kere şehre ilk kez yazın gittik, ama sanki güneşli yaz aylarının bu özgür ruhlu şehirde daha da güzel olması gerekmez miydi? Hayatımızda ilk kez Berlin’de sokakta üstümüzde 5 kat kıyafet olmadan, her nefes alışımızda ağzımızdan buharlar çıkmadan, güneş gözlüğü takmanın anlamsız olup olmadığını sorgulamadan gezdik, bunun keyif veren bir tarafı olması gerekmez miydi? Yaz Berlin’i bize uymadı mı nedir yani? Galiba konunun bununla ilgisi yok. Sonra yeni bir bakış açısı ile konunun içinde bulunduğumuz yaşla ilgili olabileceği, 20’li yaşlarda Berlin’de olmak ile 30’lu yaşlar arasında fark olabileceği şüphelerine kapıldık. Hatta bu düşünceyi Türkiye’nin son zamanlarda kat kat artarak tatsızlaşan durumunun ruh halimizde kalıcı hasarlar bırakmış olması ile harmanladık, biraz daha sonuca varır gibi olduk, yine de vardığımız sonuç pek aklımıza yatmadı… 

Neticede biz bunları sorgularken ve Instagram’da bu hislerimizden şöyle bir bahsetmişken sizlerden gelen cevaplar dikkatimizi çekmeye başladı. Çünkü bizim gibi Berlin’e sık giden ya da direkt orada yaşayan pek çok kişiden “biz de sizin gibiyiz, şehir son zamanlarda daha farklı hissettiriyor” yorumları yağıyordu. Öyle olunca açıkçası önce bi “oh be demek henüz o kadar da yaşlanmadık” rahatlaması geldi tabii…. Sonra sorunun bizde değil Berlin’de olmasının verdiği bi’ rahatlık. Neticede şöyle bir dönüp bakınca galiba mesele biraz da dünyanın değişiyor olması ile ilgili diye yorumluyoruz. Yani Türkiye üzerine çökmüş kabus kadar olmasın, dünya da daha iyi yönde ilerlemiyor ve sanırım bu artık bildiğinizi ve sevdiğinizi düşündüğünüz bir şehre tekrar gittiğinizde bile belirgin şekilde hissedilir hale gelmiş durumda. Bu dünyanın pek çok açıdan olumsuz gidişatının birey üzerindeki psikolojik etkilerine de bağlanabilir, pandemi sonrası döneminin üzerimizde bıraktığı tam farkında olmadığımız ve üzerine pek konuşmadığımız hasarlara da, uzun uzun üstüne konuşulabilecek, hakkında sayfa sayfa yazılabilecek bir konu. Belki Berlin özeline indirgenebilecek bir şey bile değil. Ama özetle Berlin farklıydı, kötü değildi, ama farklıydı. Evsiz, sokakta yaşayan insan sayısı çok çok daha fazlaydı, eskiye kıyasla şehrin coşkusu daha azdı, o düzenli düzensizlik diye tarif ettiğimiz Berlin’e özgü his biraz daha olumsuza doğru hissettiriyordu, açıkçası gözle görülür (ve burunla koklanır) derecede “pis” olduğunu fark etmemek imkansızdı ve mekanlardaki fiyatlar bile belirgin şekilde artmış, neticede özellikle seçip gidilen yerlerde bile yediğiniz içtiğiniz de iyiden vasata geçiş yapmıştı. Berlin bu sefer bizi şaşırttı, gittiğimize ve bu gözlemleri yapabildiğimize memnunuz o ayrı.

Başlamadan önce gelen not: Berlin ile ilgili sitede önceki gezilerimizden kalma birkaç Berlin gezi rehberi var, onlara mutlaka göz atmanızı tavsiye ederiz, çünkü aşağıda okuyacaklarınız özellikle ilk kez şehri ziyaret edecek bir turist için yeterli olmayacaktır ama o rehberlerle birleşince daha gitmeden birer Berlin uzmanına dönüşebilirsiniz. Ayrıca bu geziyi ya da önceki Berlin gezilerimizi izlemek isterseniz Instagram profilimizdeki sabit Berlin storylerimize bakmak da güzel bir fikir, oralarda da bol bol öneri var. 

Berlin Gezi Notları: Berlin’de Nerede Kaldık?

İki saat Berlin’in gözümüzde geldiği durumu yerdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi Berlin gezi notlarımıza hızlı bir giriş yapıyoruz. Neyse ki bu şehri iyi bilmenin tarafımıza sağladığı avantajlardan sizi faydalandırabileceğiz. Berlin’de konakladığımız evden son derece memnun kaldık. Konumu, yürüyerek gezebilmeye olanak tanıması, toplu taşıma araçlarına yakınlığı ve evin güzelliği ile her açıdan bizi memnun etti. Hatta bir akşam mutfağımızda yemek hazırlayıp terasımızda bi’ şeyler yedik içtik falan, o bile ayrı bi’ güzel hissettirdi, dolayısıyla kesinlikle önerimizdir, linkini şöyle bırakalım. (Bakalım sizde resepsiyon bölümündeki atıştırmalık ikramlarına bizim gibi turlar düzenleyecek misiniz….)

Eğer bizim kaldığımız evde yer yoksa da konum avantajlarından faydalanmak isterseniz şu bölgede kalan oteller arasından keyfinize ve bütçenize göre tercih yapabilirsiniz, direkt bölgede booking arama yapabileceğiniz şekilde linkledim. Bunun dışında bizce Mitte tarafında ya da Kreuzberg civarında konaklamak genel olarak Berlin için iyi seçenekler, yine tam o bölgelerde arama yapabileceğiniz şekilde ayrı ayrı linkledik. 

Berlin Gezi Notları: Berlin’de Ulaşım

Bu Berlin gezisi boyunca ulaşım konusunda çok rahattık çünkü birer Berlin Welcome Card edindiğimiz için herhangi bir toplu taşıma aracını kullanırken öyle elimizi kolumuzu sallaya sallaya hangi araç yakınımızdaysa ona atladık gittik. Ne kadar süre kalacağınıza göre size uygun olanı alarak ilk kullanımda aktive ettikten sonra (metronun içindeki makinelere bi’ kere okutunca çözülüyor zor bi’ şey değil) şehirde bulunduğunuz süre boyunca bilet alma konusuna bir daha hiç kafa yormadan ve bilet kontrolü yapan kişilerin yaşattığı gerilim üstünüze çökmeden rahat edebilirsiniz yani. Berlin küçük bir şehir olmadığı için bol bol toplu taşıma aracı kullanma ihtimaliniz var, dolayısıyla bizce bu kart son derece işlevsel.

Berlin Havaalanı’ndan şehir merkezine ulaşmak için de pek çok seçeneğiniz var ve şayet Welcome Card’ı edindiyseniz toplu taşıma araçlarını kullanmak komple kart kapsamında olduğu için ekstra bir şey ödemeniz gerekmiyor. Bu noktada bizce havaalanındayken gideceğiniz otelin konumuna yol tarifi alarak orada bulunduğunuz saat ve gideceğiniz bölgeye göre Google’ın önerdiği en mantıklı aracı ve rotayı tercih edebilirsiniz. Eğer birkaç kişiyseniz havaalanından Uber ya da Bolt gibi seçenekleri kullanarak da merkeze ulaşabilirsiniz, onun için hava alanı çıkışında ayrı bir bölüm var, oradan binmeniz gerekiyor. 

Berlin Gezi Notları: Bu Gezide Berlin’de Neler Yaptık? 

Bu gezide Berlin’de neler yaptık biliyor musunuz, dostluğumuzu pekiştirdik…. (Tamam biraz da yargıladık kabul ediyorum) Zaten tanıdığınız bildiğiniz bir şehirde olmanın verdiği uzun süredir görmediğiniz bir yakın arkadaşınızla buluşmuşsunuz hissine benzer başka bir keyif oluyor, işte bu Berlin gezisi bizim için tam öyle bir geziydi. Elbette yeni keşifler de yaptık ancak daha önce gördüğümüz, sevdiğimiz yerleri de ziyaret ettik ya da ne bilelim zaten gittiğimiz bir müzenin içinde farklı bir sergi olduğunu görüp tekrar ziyaret ettik vs. Dolayısıyla bu noktada önceki Berlin rehberlerimize de bakmanızı tekrar öğütleyerek Berlin gezi notlarımıza geçiş yapıyorum.

Genel olarak gezeceğiniz yerlerin biletlerini tek tek sitelerinden girip almakla uğraşmamak, biletlerinizi tek bir yerden kontrol etmek, bi sebepten gitmekten vazgeçerseniz biletinizi iptal edebilme seçeneğine sahip olmak isterseniz şu siteyi kullanabilirsiniz. Aynı zamanda bu sayfadan şehirde katılabileceğiniz rehberli turlara, bulunabileceğiniz farklı aktivitelere de göz atabilir ve yine aynı yerden bilet alabilirsiniz. Biz bazen varlığından bile haberdar olmadığımız aktiviteleri buradan bulduğumuz için gezilerimizden önce burada ne var ne yok mutlaka bi’ bakınıyoruz. Örneğin Berlin özelinde Sachenhausen’e gitmek, tekne turuna katılmak, Potsdam, Leipzig ya da Dresden gibi civar şehirlere günübirlik turlara katılmak için siteden puanı yüksek olan turlara katılabilirsiniz, zevkinize göre incelersiniz, puanlarına bakmayı unutmayın.

*Bir önceki Berlin gezi notlarımıza bakarsanız gidemedik diye dertlendiğimize şahit olacağınız Neue Nationalgalerie’ye nihayet gittik, hem mimari olarak güzel bir bina da hem de modern sanata ilginiz varsa hoşunuza gidebileceğini düşünüyoruz. Müzenin dış alanını da gezmeyi unutmayın, hemen karşınızda mimarisi ile dikkatinizi çekebilecek sarı bina da Staatsbibliothek zu Berlin binası, Potsdamer Platz yönüne doğru ilerlediğinizde ise Berlin Philharmonie binasını görebilirsiniz, hepsi mimari ilginizi çekebilecek hoş binalar. Ayrıca bu civardayken yakınınızda sayılabilecek P61 Gallery’de ne var ne yok bakabilirsiniz.

*Ücretsiz olarak ziyaret edebileceğiniz ve öyle olduğu için insanda gitmeden önce “bakalım bu sefer kimler duvara rastgele bi obje falan yapıştırıp bunun bir “eser” olduğuna karar verdi” ön yargısı yaratan Urban Nation Museum hiç de korktuğumuz gibi çıkmadı, küçük ama hoş bir müzeydi. Siz yine de gitmeden önce dönemsel olarak ne sergi varmış bi’ bakın tabii muhtemelen sergiler değişiyor çünkü, belli olmaz bu işler. Berlin’de olduğunun bilincindeymiş gibi görünen tuvaletine de bi kafanızı uzatırsınız, eğer hala aynı görüntüdeyse görünce ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Blogda tuvalet önermedik de demeyiz…..

*Hazır müze ve galerilerden konuyu açmışken Humboldt Forum’da ilginizi çeken bir şeyler var mı bakabilirsiniz, üstelik belli sergiler hariç orayı da ücretsiz olarak gezebiliyorsunuz. Ücretsiz olmasa da aynı şekilde Gropius Bau’da da ilginizi çekecek bir şeyler çıkabilir, programına bakmayı ihmal etmeyin. Biz oradayken şehirde bi’ Yoko Ono rüzgarı esiyordu, nereye gitsek karşımıza Yoko Ono’nun “eserleri” çıktı, acaba The Beatles üyeleri de tam böyle mi hissetmişti….

*2. Dünya Savaşı tarihine meraklıysanız ücretsiz olarak gezebileceğiniz bilgi içerikli ve dönem görselleri ile de desteklenmiş Topography of Terror mutlaka ilginizi çekecektir, biz de bu gezide uzun yılların ardından tekrar ziyaret ettik. Alternatif ya da ek olarak Berlin Story Bunker’ı da ziyaret edebilirsiniz, bu gibi müzelerde bol bol okuma da yaptığınız için en az 2-3 saat geçiyor, zamanınızı ona göre ayarlamakta fayda var.

*Eğer “anı olsun” fotoğrafı çektirmek isterseniz şehir genelinde her yerde PhotoAutomat denilen PhotoAutomatlar var, sitesinden konumlarına da bakabilirsiniz, denk gelirseniz de çektirebilirsiniz, hatta Berlin’e özgü bir havası olduğu için Photoautomatın’ın içinde fotoğrafınızı çektirirken fotoğrafınızı bile çektirebilirsizin. Evet, fotoğrafception……

*Eğer bit pazarı/flea market gezmeyi seviyorsanız yaşadınız, Berlin’de bol bol seçeneğiniz var çünkü. Biz bu işten düpedüz anlamıyoruz galiba bu arada, bit pazarı gezip güzel şeyler yakalayabilmenin inceliklerini bize anlatmak isteyen olursa bekleriz… Özellikle bu aktivitede bulunmak istiyorsanız Berlin gezinizin bir gününü bir Pazar gününe denk getirmenizi öneririz çünkü çoğu Pazar günü gerçekleşiyor ve o kadar çok alternatif flea market var ki koca bir gününüzü sadece birinden diğerine giderek – ve o kalabalıklarla mücadele ederek – geçirebilirsiniz. Mauerpark’taki bit pazarı, Boxhagener Platz’ta kurulan pazar, Arkonaplatz’taki ve son olarak Raw Flohmarkt popüler olanlardan bazıları, hepsi Pazar günü kuruluyor. Kişisel olarak çok anladığımız bir konu olmadığı için bizce bu alanda bi fikrimizin bir önemi yok ama bizim favorimiz Mauerpark’taki oldu, siz yine zevkinize göre bi’ araştırırsınız, bir pazarı sırf yeme içme bölümü daha genişti diye öven ve yalnızca 3 (üç) toka olarak çıkan insanların (biz yani) fikirlerine güvenecek haliniz yok ya…

*Özellikle güzel havalara denk gelirseniz ülkemizde hasret kaldığımız şehir parklarında vakit geçirmeden dönmek olmaz, resmen yurt dışılıların en kıskandığımız aktivitelerinden biri bu olabilir, mahrum kaldığımız şeyin basitliğine bakın, üzücü… Bunun için Mauerpark, Tiergarten, Viktoriapark, Volkspark Friedrichshain gibi pek çok seçeneğiniz var, artık hangileri civarınızdaysa. Ayrıca eskiden bir havaalanı olarak kullanılan Tempelhofer Feld de ilginç bir seçenek olabilir, içinde beer garden benzeri bir yer de var, “bu koskoca alanın neresine yol tarifi alıp gideyim bre vicdansız” dememeniz için o detayı da ekleyelim, yine güzel bir havada hoş bir aktivite seçeneği olabilir.

*Orenienstrasse 18 üzerine Ayşe Erkmen’in “miş’li binası” var, bu kadar Berlin’e gidip gelmemize ve gayet de göbek bir yerde olmasına rağmen ilk kez gördük, siz kaçırmayın bari. Bunun gibi görsel olarak hoşunuza gidebilecek birkaç “photo spot” sayılabilecek noktayı da Instagram’da paylaştık bu arada, onlara da bakmayı ihmal etmeyin.

*Görsel olarak Avrupalı arkadaşlarına kıyasla bir seviye daha az estetik diyebileceğimiz Berlin’in en güzel meydanlarından biri olan Gendarmenmarkt’ı da sanırım daha önce hiç görmemiştik, şehrin genel görüntüsünden çok daha üst seviyede olduğu kesin, siz de bi’ görün deriz.

*Yazın gidiyorsanız ve açık hava sineması aktivitelerinden hoşlanıyorsanız şehirde bunun için birkaç popüler seçenek var. En ilgi göreni “Freiltufkino” gibi, orada bulunduğunuz dönemde ilginizi çeken bir şeyler var mı diye programına göz atabilirsiniz.

Berlin Gezi Notları: Bu Gezide Berlin’de Ne Yedik İçtik?

*Berlin gezi notlarımızın yeme içme bölümüne direkt kahvecilerle girişi yapalım, sabahlarınız şenlensin. Şehirdeki favori kahvecimiz belli; The Barn. Çok şubesi olunca bozan yerlerden olmaması özellikle Berlin için sevindirici, çünkü başka çok sevdiğimiz birtakım yerler tam bu sebepten vasata geçiş yapmış, aşağıda bizi en üzenini anlatacağız. Bunun dışında Bonanza, Five Elephant, ACID, Distrikt gibi kahveciler de güzel seçenekler, denediklerimiz arasından 19 grams ve Double Eye bize pek hitap etmeyenler. 

*Günün en önemli öğünü olduğuna asla ikna olmadığımız kahvaltı favorilerimizle devam edelim, bunun için de “şuna kesin gidin” diyebileceğimiz bir nokta atışı öneri verebiliyoruz; SOFI. Önünden sırası eksik olmayan bu bakerydeki lezzetler Kopenhag’a gidenlere de tanıdık gelebilir, çünkü sahibi aynı zamanda Kopenhag’daki Atelier September’ın sahibi. İçinde babanızı görseniz şaşırmayacağınız dolulukta kruvasanlar değil daha basit ama yüksek kalite olduğu için tadı nefis olan seçenekler var, dolayısıyla sıra beklemeye değer. Eğer oturacaksanız “Danish breakfast” tarzı olan kahvaltı tabaklarından tercih edebilir, güzel bir ekmeğin arasında harika bir çırpılmış tereyağı ve ham&cheese olan sandviçlerinden deneyebilirsiniz. Biliyoruz kulağa çok basit geliyor ama eğer burası da aniden bozmaya karar vermezse bizce gidince kaliteli malzeme ile yapılan basit ürünlerin verebildiği hazzı ve dolayısıyla ne demek istediğimizi anlayacaksınız.

*Biraz daha kahvaltı seçeneği ile devam edecek olursak önceki gidişimizde daha çok sevdiğimiz Annelies’in pancake’ine yine bayılmakla beraber diğer yediklerimizi ortalama bulduk, Father Carpenter’ın F.C. Benedict adlı kahvaltı tabağı gayet güzeldi (kahveler de lezzetliydi bu arada) ve Gorilla Bakery’nin ürünlerini de kaliteli bulduk. Biz oradayken cart curt kapalı olan ve “kardeşim çalışmak istemiyorsanız dükkan açmasaydınız” diye düşündüren KEIT’in ekmeklerini şans eseri bir başka mekanda deneme fırsatımız oldu, güzeldi. La Maison özellikle bir hafta sonu sabahı gidip dış mekanında vakit geçirmek ve insan gözlemlemek için güzel bir seçenekti, ama kalabalığını göze almak lazım, tam kendi şehrimde olsa sırasını beklemeye üşeneceğim ama yurt dışında çemkirmeden paşa paşa önünde bekleyeceğim mekan…. Albatross ise çok övülen bir fırın olmasına rağmen biz beklediğimiz bulamadık.

*Dondurmayı o kadar da sevmediğini iddia eden ve bunu bir karakter özelliği zanneden beni bile dondurma sevdalısına dönüştüren Jones’da salted butter caremel olan dondurmadan dener misiniz lütfen? Eminim diğer seçenekler de nefistir, ben az dondurma sevdiğimi sandığım için 1 top aldım kerizliğe bakar mısınız… Canal Berlin’in de dondurmaları çok övülüyor ancak biz orada sanat eseri gibi olan eklerlerden (mini fun fact: küçükken ekleri çoğul, teklisinin adını ise “ek” sanıyordum, hala “eklerler” demek aklıma yatmıyor) yedik dondurmasını da denerseniz bize de durumu haber edersiniz. Bu arada alternatif olarak Duo Sicilian Ice Cream’i de not almışız ama gidemedik, belki ona da bi’ şans verirsiniz.

*Akşam yemeği için gittiğimiz yerlerden favorimiz Pinci oldu. İlla akşam yemeği için gitmek durumunda değilsiniz bu arada, aperitivo için de güzel bir seçenek mesela, menü sık değiştiği için nokta atışı yemek önerisi vermiyoruz. Bunun dışında “German Comfort food” şeklinde tanımlayabileceğimiz modern yorumlu geleneksel Alman mutfağı lezzetlerini tadabileceğiniz Trio Berlin (lütfen bizim gibi gaza gelip pickled egg denemeyin ama, tadı tam nasıl olacağınızı tahmin ediyorsanız öyleydi çünkü) özellikle güzel bir havada bahçesinde vakit geçirmekten hoşlanabileceğiniz Kink, Jaja ve November da akşam yemeği için seçenekleriniz arasında olabilir. 

*Bu Berlin gezi notları içinde en gözyaşlarımızın klavyeye damlayarak yazdığımız kısmı burası olacak galiba… (nasıl abarttım) Bir önceki Berlin gezimizde keşfedip bağımlısı olduğumuz, yıllardır 5 acıkmamızın üçünde aklımıza düşen Wen Cheng maalesef bozmuştu… Yani çok kötü değildi elbette ancak ilk kez bu haliyle tatmış olsaydık muhtemelen size şöyle bi’ bahsetmiş olmanın ötesine geçmezdik. Instagram’da Berlin’de yaşayan takipçilerimizden gelen “şubeleşince bozdular” onayları ile durum doğrulanmış oldu, meğer bize özgü bir tepki değilmiş. Yıkıldık….

*Hızlıdan bi’ atıştırma yaptığımız (danalar gibi yememişçesine hafife alışıma bakın) anlar da oldu. Bu sefer artık bir Berlin klasiği denilebilecek Mustafa’s Gemüse Kebab’a ihanet ederek yeni bir yer denedik ve Rüyam Gemüse Kebab’a gittik mesela, bayağı da beğendik, gidilir. Hemen Five Guys ya da Burgermeister’a koşmadan önce hadi dedik bi’ yeni burgerciye şans verelim, Goldies’i denedik, ortalama lezzeti ile yalnızca burger amatörlerini eğlendirebileceğine karar verdik, kendimizi Five Guys’a zor attık….

*Bir şeyler içmek için gittiğimiz yerlerden Material’ı sevdik, ne tarz şarapları sevdiğinizden bahsederseniz (çok bilgi sahibi olmanız gerekmiyor ürkmeyin, “fruity” vb tanımlamalar yeterli) size denemeniz için 2-3 farklı şarap getiriyorlar, aralarından istediğinizi seçiyorsunuz, hoş konsept. Bunun dışında Bar Sway, Berlin’e tepeden bakabileceğiniz turistleri mutlu eden Klunkerkranich ve şöyle akşam üstü saatlerinde gidip güzel vakit geçirebileceğiniz su kenarındaki Holzmarkt 25 hoş seçenekler. Yukarıda bahsettiğimiz Pinci’ye de yalnızca bi’ şeyler içmeye de gidebilirsiniz, yemek şart değil.

*Son olarak gidemediğimiz ama not aldığımız birkaç yeri de buraya bırakalım, hem size hem de ilerde tekrar gideceğimiz zaman buraya bakmak için bize fikir olsun: Barra, Jolie Bistrot, Ora, Julius Ernst Dashi Diner ve Bar Basta.

Published by
oitheblog

Recent Posts

Kopenhag Gezisi Notları: Bir Yaz Gezisi Rüyası

Demek ki neymiş, bir şehre hangi mevsimde gittiğimizin gerçekten çok ama ÇOK büyük bir önemi…

2 ay önce

Seyahat Sürecinizi Kolaylaştıracak Birtakım İpuçları

Yıllardır bu kadar seyahat etmemizin, hatta seyahat etmeyi bir meslek haline getirmemizin ardından elbette bizim…

4 ay önce

Londra Gezi Rehberi: Şehir Hayatının Zirve Noktası

Londra Gezi Rehberi için girişe tek bir cümle yazacak olsam o cümle şu olurdu: Londra…

4 ay önce

İngiltere Vizesi Başvurusu Nasıl Yapılır: Kişisel Deneyimim & Genel Bilgiler

Bir vize başvurusu mücadelesinin daha sonuna gelmiş bulunuyorum, İngiltere vizesi başvurusu sürecim aşağı yukarı 20…

5 ay önce

Paris Gezisi Notları: Bu Şehir İnsanı Panik Yapıyor!

Paris gibi devasa ve çok aktivite barındıran şehirler bizim gibi insanlar için nasıl bir panik…

7 ay önce

Strazburg Gezi Rehberi: Avrupa’da Noel Pazarı Denilince Akla Gelen “O” Şehir

Hep mi böyleydi, yoksa sosyal medya etkisiyle de son yıllarda iyice bu hale mi geldi…

9 ay önce