RÖPORTAJ

İngiltere’de Yaşam: Londra’ya Yerleşmek ve Ankara Anlaşması Üzerine

Bizim bu yurtdışına göç temalı röportajlar serisini bu ara biraz ihmal etmiştik, o yüzden en çok merak edilenlerden biri ile geri dönüş yapalım dedik. Londra’ya yerleşmek, İngiltere’de yaşam ve özellikle Ankara Anlaşması gerçekten acayip merak ediliyor, bizim konuyla ilgili hiçbir fikrimiz olmamasına rağmen bize bile resmen bu konuyla ilgili yüzlerce soru geliyor. Şansımıza bu alanda yetkin (Londra’da bu iş üzerine çalışan bir avukattan daha yetkin kim olabilirdi zaten bilmiyoruz)  ve dünya tatlısı biri ile röportaj yapabilme imkanımız oldu, hikayesini de hiç bölmeden kendi ağzından verelim:

“Doğma büyüme Bursalıyım. Üniversite sınavına girerken “ben Bursa’da yaşamak istemiyorum, giderim geri de gelmem” deyince tercihlerim 3 büyük şehirle sınırlandırılmış ve Ankara’ya kapağı atmıştım. Ankara Üniversitesi Hukuk mezunuyum. Okulu bitirince bu sefer avukatlık yapmayacağım ben” diye tutturup, “benim yabancı dil öğrenmem lazım” deyip, bir ay sonra kendimi Londra’da, 6 aylık dil okulu macerasından sonra ise “asla dönmem” derken birden kendimi yine Bursa’da buldum. Arada kısa süreli Ankara ve İstanbul’da çalışıp,bu arada marka ve patent vekilliğimi aldım. Daha sonra Bursa’da biraz inşaat sektörüne dalış yapıp (babamın şirketinde çalıştım bir dönem) sonra da dedim ki kendime; “Hiç bilmesen de en iyi bildiğin iş avukatlık kızım, sen kendi işini yap, paranı kazan sonra Londra’ya geri dön!” Bu arada geçen 9 ay boyunca da valizlerde yaşadım. “Gideceğim nasılsa” diye asla valizlerimi boşaltmadım. Neyse sonra sıfır tecrübe ile cengaver bir girişimci olarak 26 yaşıma 1 ay kala Bursa’da kendi ofisimi açtım. Birkaç ay sonra da o gazla İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Ekonomi Hukuku yüksek lisansına başladım. Bursa – İstanbul arası iki yıl boyunca haftada üç gün mekik dokudum.  Bugün yarın derken 10 yıl sonra “yeter artık, hayat ertelenemeyecek kadar kısa” diyerek Londra’ya yerleştim. Yani uzun süre önce verilmiş ama aniden uygulanmış bir karar diyebiliriz. Sonuç bimutluzey:)”

Buraya kadar geldiyseniz şunlar da ilginizi çekebilir:

Yurtdışına Göç Rehberi
Röportajlar Serimizin Tamamı 


-Londra’ya yerleşmek deyince de daha baştan işler insanın gözünde büyüyor, sanki çok sıkıntı çıkarmış, öyle kolay bir süreç olmazmış gibi geliyor insana. Bu süreçte çok sıkıntı yaşadın mı, bize sürecin nasıl ilerlediğinden biraz bahsedebilir misin?

Evet nedense söz konusu Londra’ya yerleşmek, daha doğrusu İngiltere’ye yerleşmek olunca, yurtdışına yerleşme fikri insanlara daha da zor geliyor. Muhtemelen İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde olup kendi başına takılan tavrı, Euro değil Pound kullanması, Schengen bölgesine dahil olmayışı, ayrıca dünyanın çoğunluğunun aksine sağdan akan trafiği, uzunluk ve ağırlık ölçülerinin farklı oluşu, İngilizlerin dillere destan soğukluğu gibi konular sanki durumu insanların gözünde psikolojik olarak daha zor hale getiriyor. Ama bilinenin aksine şu an Avrupa ülkeleri arasında Türklerin en rahat yerleşebileceği ülke İngiltere. Aslında İngiltere diyoruz ama İngiltere’nin de içinde bulunduğu Birleşik Krallık’tan bahsediyoruz. İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler.

Ben nerede yaşamak istediğimden ve ne yapmak istediğimden, neleri yapamayıp, neleri yapabileceğimden çok emindim. O yüzden hangi vize türüne başvurmam gerektiği çok netti. Bu konuda yeterli araştırmayı yapıp, kendi durumumu değerlendirip, başvurumu yaptım. Açık ve nettim. Dolayısıyla 9 gün içinde kolaylıkla vizemi aldım. Bu aşamada mülakata çağrılmak, ek evrak talebi, ret vs. gibi hiçbir zorlukla da karşılaşmadım.  Süreç her vize türüne göre değişiyor. Ben Londra’ya yerleşmek için Ankara Anlaşması vizesine başvurdum ve sıkıntılı bir süreç olmadığını söylemeliyim. Önemli olan kişinin talebinden emin olup, kendi üzerine düşeni başvuru aşamasında eksiksiz yapması.


-Hazır bir avukata denk gelmişken bu soruyu da esirgemeyelim. Genel olarak İngiltere’ye göç konusu gündeme geldiğinde akabinde hemen bir “Ankara Anlaşması” konusu da açılıveriyor. Bu konuyla ilgili herhangi bir bilgin var mı, nedir bu Ankara Anlaşması’nın katkısı tam olarak?

Ankara Anlaşması aslında Avrupa Birliği Ekonomik İşbirliği Anlaşması çerçevesinde bir protokoldür. Ve bu protokole dayalı olarak İngiltere’nin Türk vatandaşlarına kendi işlerini kurmaları şartıyla İngiltere’de yaşamak ve yerleşmek için verdiği bir vize türüdür. Ankara Anlaşması’na başvuru yapabilmenin tek koşulu kişinin kendi işini kuracak olmasıdır. Ayrıca bir dil, eğitim ya da sermaye şartı söz konusu değildir.

Kişi öncelikle o güne kadarki eğitimlerini ve tecrübelerini göz önüne alarak, ne tür bir iş yapabileceği konusunu netleştirmelidir. Örneğin; işletme mezunusunuz, bugüne kadar da çeşitli firmalarda muhasebe ve/veya finans ağırlıklı departmanlarda çalıştınız. İngiltere’ye gitmek istediğinizde ben oradaki firmaların ön muhasebelerini tutmak istiyorum, girdi çıktı kayıtları ve gelir gider hesaplarını düzenleyerek ana muhasebeye vereceğim bir hizmet sunacağım derseniz bu eğitim ve deneyiminizle orantılı olacaktır. Ancak siz bu deneyimle ve eğitimle ben gelip pasta dükkanı açacağım derseniz size bu konuda herhangi bir eğitiminiz ve deneyiminiz olup olmadığı sorulacaktır. Muhasebecisinizdir ama ayrıca pasta fırını işletiyorsunuzdur ya da pasta dükkanında çalışıyorsunuzdur, pastacılık üzerine çeşitli eğitimler almışsınızdır, o zaman olur. Eğitim derken ille de üniversite eğitiminden bahsetmiyorum. Konuyla alakalı herhangi bir atöyle, sertifika programı, seminer, çalışma vs olabilir. Bir berber de Ankara Anlaşmasına başvuru yapabilir bir öğretmen de bir doktor da.

Sermaye şartı da aranmaz. Belirlenmiş bir sermaye tutarı söz konusu değildir. Kendi işinizi kurabilmeniz ve bu işten para kazanacağınız zamana kadar sizi bir kaç ay geçindirmeye yetecek sermayeniz olması yeterlidir. Örneğin burada bir öğretmensiniz ve orada da Türkçe özel ders vermek istiyorsunuz. Bu durumda bir ofisiniz olmasına gerek yoktur ve bu işin kuruluş maliyeti için 5000 Pound diyebiliriz. Ayrıca 5000 Pound da birkaç aylık masraflarınız olsa yaklaşık olarak 10.000 pound ile bu vizeye başvuru yapabilirsiniz. Tabii ki bu sadece bir örnek. Kişinin durumuna göre değişiklik mutlaka gösterecektir. Örneğin aile ile geliniyorsa tabii ki sermaye tutarı artacaktır. Birden fazla kişi için birkaç aylık gider söz konusu olacaktır. Diğer yandan yapılacak iş için harcanacak sermaye de herkes için değişmektedir. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var; aile bireyleri asıl başvuru sahibine bağımlı olarak vize alırlar ve eşlerin kendi işini kurma zorunluluğu yoktur. Herhangi bir işe girip çalışabilirler.

Ve mutlaka altı çizilmesi gereken nokta şu; paranızın kaynağı belli olmalıdır. Aileden borç bile alınsa ailenin hesabında bu paranın geçmişi görülebilmelidir.


-Peki diyelim ki Ankara Anlaşması bizim için uygun değil, o zaman İngiltere’ye ne şekilde göç edebiliyoruz, Londra’ya yerleşmek için illa ki Ankara Anlaşması üzerinden mi hareket etmemiz gerekiyor?

Hayır, tabii ki Londra’ya yerleşmek için tek seçenek Ankara Anlaşması değil. Ama en kolay seçenek:)

En çok sorulan şey; gelip orada bir şirkette çalışabilir miyim? Bunun olabilmesi için öncelikle süresiz oturum almanız gerekir. Bunun için de 5 yıl İngiltere’de yaşamış ve çalışmış olmalısınız. Süresiz oturumunuz olmadan bir şirkette çalışabilmeniz için şirketin size sponsor olması gerekir. Özellikle sizin deneyiminiz ve tecrübenizde spesifik özellikleri olan birine ihtiyacının olması gerekir. Bunun için 3 kez ilan vermeli, British ya da Avrupalı eleman bulamamış olmalıdır. O nedenle bu vize türü çok kolay bir yol değildir.

Diğer vize türlerine gelince, bunlar ekonomik seviyesi daha yüksek olanlara uygundur. Örneğin girişimci vizesi; 200.000 poundluk bir sermaye şartı var. Bu tutarda bir yatırım yaparak iş kurmanız gerekiyor ve bu yatırımın içine satın alınan gayrimenkul dahil değil. Örneğin bir restoran açacaksınız ve yerini satın aldınız 500.000 pound. Ama bu 200.000 pound yatırıma dahil edilmiyor. Gayrimenkul dışında kalacak olan dekorasyon, malzeme,muhasebe vs gibi diğer kalemlerden oluşmalıdır. Kişi aktif olarak işin başında olmalıdır. Ayrıca İngilizce yeterlilik aranmaktadır.

Bir diğeri ise yatırımcı vizesi. Onda ise meblağlar çok yüksek. minimum 2.000.000 poundluk bir yatırım gerekir. İngiltere’de devlet tahvili ya da orada kurulmuş ve faaliyet gösteren bir şirketten hisse almak gerekir. Faal olarak çalışmanıza gerek yoktur. Ama isterseniz istediğiniz herhangi bir işi yapabilirsiniz. İngilizce yeterlilik şartı aranmaz.


-Tam 2,5 senedir Londra’da yaşıyorsun. Hangi bölgesindesin? Bu konuda yaptığın tercihten memnun musun? Orada yaşamaya niyetlenenler için bu konuda özellikle verebileceğin bir öneri var mı?

2005’ten beri gidip geliyorum ama yerleşik hayata geçeli 2,5 yıl oldu. Ben şu meşhur Julia Roberts’la Hugh Grant’ın Nottinghill filminin çekildiği  Nottinghill/Portobello Road’a 15 dk yürüme mesafesinde, Bayswater’da oturuyorum. Ve evet kesinlikle yaptığım tercihten fazlasıyla memnunum. Çünkü evden çıkıp sadece 2 dakika abartmıyorum süre tuttum sadece 2 dakika sonra meşhur Hydepark’tayım. Parkın içinden yürüyerek 20 dk da meşhur Victoria&Albert, Natural History ve Sience Museum’dayım.  Yine park içinden yürüyerek yarım saatte meşhur alışveriş merkezi Harrods’tayım. Evden çıkınca caddenin sağına doğru 15 dk yürüyünce Portobello Road’tayım, soluna doğru 15 dk yürüyünce meşhur Oxford Street’teyim. Yani her yer ayağımın ucunda ve yürüme mesafesinde. Şehrin ortasında ama şehir gürültüsü olmayan, son derece güvenli ve ulaşım konusunda inanılmaz rahat bir bölge. 24 saat çalışan otobüsleri, Cuma ve Cumartesi sabaha kadar açık metroları ile Londra’da asla araba ihtiyacınız olmadan yaşayabileceğiniz şahane bir bölge.

Londra’ya yerleşmek için gelenler genellikle öncelikle Türk vatandaşlarının daha çoğunlukta olduğu kuzey bölgeleri tercih edebiliyor. Ancak Londra’yı gerçekten yaşamak istiyorsanız Kuzey’de Türk bölgesinde yaşamamalısınız çünkü gerçekten Türkiye’nin minyatürü:) Ayşe Kuaför, Mehmet Kasap, Ege Balık… gibi gidiyor caddeler:)

O nedenle ben daha merkezi, batıya doğru olan bölgeleri tavsiye edebilirim. Kiralar diğerlerinden biraz daha yüksek olsa da ulaşım ve zaman kaybı düşünüldüğünde kesinlikle dengeliyor.


-Diyelim ki bir şekilde başardık ve Londra’ya taşınıyoruz, ev bulma, taşınma, yerleşme süreçleri çok mu karmaşık ileriyor? Bu konuda işleri nasıl kolaylaştırabiliriz, sen nasıl bir yol izledin?

Vizenizi aldığınızda, vize süresi içerisinde, genellikle 1 aylık vize verilir, ülkeye giriş yapmalı ve kimlik kartınızı alıp, polis kaydınızı yaptırmalısınız. 1 aylık vize sizin ilk girişiniz için kullanacağınız vizedir. Ülkede çalışma ve yaşama süreniz BRP dediğimiz kimlik kartınızda gösterilir. Daha sonra bu kartın her giriş çıkışta yanınızda olması gerekir.

Tabii ki Londra’ya yerleşmek için ilk yapılacak iş burada kalacağınız evi kiralamaktır. Bu aşamada bir kısır döngü olduğunu itiraf etmem gerekir. Çünkü ev kiralarken banka hesabınızı sorarlar, banka hesabı açarken de sabit, resmi bir belge ile kanıtlanmış adresinizi. Bu nedenle genellikle henüz aktif bir banka hesabınız olmadığı için ilk 6 aylık kirayı peşin ödemeniz talep edilir. Bu ev bakma süreci için konaklayacağınız yeri Airbnb’den kısa süreli bir oda kiralayarak çözebilirsiniz. Çünkü kısa süreli bile olsa otel maliyeti yüksek olacaktır.

Ben öncelikle birkaç gün otelde kalıp, işin birkaç günden uzun sürebileceğini anlayınca (çünkü maalesef bu konuda beni danışmanım uyarmamıştı) arkadaşımın bir odasını kiraladım. O arada ev bulup yerleştim. Dediğim gibi banka hesabınız henüz olmadığı için 6 aylık kiranızı peşin istiyorlar, peşinen ödedim.

Kira sözleşmesi ile bankada hesap açtırabiliyorsunuz. Ancak burada önemli olan şey şu; kira sözleşmeniz mal sahibi tarafından yapıldığında anlaşmalı bir iş çevirdiğiniz düşünülebileceği için (arkadaşınız, tanıdığınız sırf işiniz görülsün diye yapmış olabilir) ajans tarafından yapılmış olması tercih edilebiliyor. Bankalara bizdeki gibi gidip “selam ben geldim hesap açtıracağım” diyemiyorsunuz. Onlar size bir randevu veriyor ve bu randevu gününde gidip hesabınızı açıyorsunuz.

Bankalar konusunda önemli bir ipucu; eski ve köklü bankalar yerine yeni bankaları tercih ederseniz işler çok daha kolay ve hızlı yürüyor.


-Türkiye’den yaşadığın şehirden Londra’ya geçince hayatında somut olarak neler değişti? Yaşam kalitende beklediğin seviyede bir artış oldu mu mesela, iyi ki Londra’yı tercih etmişim dedirtti mi sana?

Ben Bursa’dan Londra’ya hızlı bir geçiş yaptım. O yüzden değerlendirmem daha çok bu iki şehir açısından olur. Kesinlikle yaşam kalitem arttı. Diyorum ya “bimutluzey” oldum çıktım.

Öncelikle şunu açıkça söylemeliyim; biz Türkiye’de genel olarak daha lüks yaşıyoruz. İmkanımız varsa harika evlerde oturmak, harika arabalara binmek istiyoruz. Çünkü bizde biraz daha görsel algılanıyor her şey. Mesela ben de Bursa’da rezidansta oturuyordum, iyi bir arabam vardı ama burada bunlar yok. Burada tek bir studio odada yaşıyorum, toplu taşıma kullanıyorum, her yere yürüyorum. Peki bunlar rahatsız ediyor mu ? Hayır, asla. Çünkü ne beklediğiniz önemli. Çünkü ben yaşam kalitemi bindiğim arabanın markasıyla ölçmüyorum. O nedenle gelen herkesin bu anlamda çıtasını düşürmesi gerektiğini bilmesinde fayda var. Bir kere evler çok daha küçük ve eski:)

Ama neler değişti mesela? Sokakta rahat yürüyorum. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Sokakta bir kadın olarak, saatin kaç olduğu, üzerimde ne olduğu fark etmeksizin, özgürce ve rahat yürüyorum. Ne düşündüğünün, ne söylediğinin, ne yaptığının, nasıl davrandığının, nasıl oturup kalktığının bir başkası gözünde herhangi bir önemi yok.  İnsanlar rahat. Herkes birbirine olduğu şekli ile saygılı. Siyahı-beyazı, Müslümanı-Hıristiyanı, Arabı- İngilizi , erkeği-kadını, açığı-kapalısı…..300’eyakın dilin konuşulduğu çok kültürlü bir şehirde herkes insanca yaşıyor. Farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizin en güzel örneğidir bu şehir. O yüzden de iyi ki iyi ki bu şehri tercih etmişim.


-Bir diğer görüş, Londra gibi bir şehirde yaşamanın çok pahalı olabileceği. Bunu en iyi yaşayan bilir diye düşünerek tabii ki sormak istiyoruz, Londra’da yaşam gerçekten pahalı mı? Yoksa kazancını oranın para biriminde sağlayınca işler aslında göründüğü gibi olmuyor mu? Bize kira, yeme içme ve günlük yaşam gibi konulardan örnekler vererek biraz açıklayabilir misin?

En büyük yanılgılardan biri de bence Londra’nın pahalı olduğunun düşünülmesi. Bizim paramızın pound karşısında değeri düşük olduğu için hesapları TL üzerinden yaparsak tabii ki pahalı gelir. Klasik hikayedir; 1 şişe suya 6 lira verdim. Yoo 6 lira vermedin, 1 pound verdin. Adam pound kazanıyor, senin için 1 TL ne demekse onun için de 1 pound o demek. Olaya böyle bakmak lazım. Şimdi buna göre baktığımızda durum şu; İngiltere’de saatlik asgari ücret 7.83 pound. Türkiye’de saatlik asgari ücret 8.67 TL. Londra’da bir süpermarketten değil bir kasaptan 1 saatlik asgari ücretinizle 1 kg pirzola alabilirsiniz. Türkiye’de 1 kg pirzola alabilmek için 10 saat çalışmanız gerekir. Örneğin Londra’da bir öğle yemeği için çok rahatlıkta “meal deal” denen ve her süpermarkette ve coffee shopta olan sandviç veya salata (bunlar tavuklu, biftekli, somonlu, avokadolu vs) yanına cips ve içecekle yapılan menüyü 3 pounda alabilirsiniz. Bu sizin yarım saatlik asgari ücretinize denk gelir. Ancak Türkiye’de yarım saatlik asgari ücretinizle ancak 1 simit ve çay alabilirsiniz. Yani bir kere pound kazanan biri için tabii ki pahalı değil. Hatta alım gücü yüksek. Şu anda fiyatlar nedir bilmiyorum ama kış döneminde 1 kg yeşil mercimek Türkiye’de 15 TL iken Londra’da 1,25 pounddu. Yani burada 2 saatten fazla çalışıp ancak 1 kg mercimek alabilirken orada 1 saatlik ücretinizle yaklaşık 5 kg mercimek alabilirsiniz. Bir örnek daha vermek istiyorum; mesela Londra’nın ünlü barlarından biridir The Shard. Thames Nehrini ve Tower Bridge’i tepen gören, manzarasıyla ünlü lüks bir bardır. Burada 1 kadeh şampanya, şarap ya da kendilerine özgü bir kokteylerini sadece 16 pounda içebilirsiniz. İki saatlik ücret. Türkiye’de İstanbul’da boğaz manzaralı o kadar lüks bir yerde sanırım bir kadeh şarap fiyatı 40-50 TL civarındadır. Belki de daha pahalı:) Yani Londra kesinlikle alım gücü yüksek ve pound kazanan biri için asgari bile kazansa hayatını yaşayabileceği bir yer.

Londra’da kiralar nasıl? Mesela kendi oturduğum bölgeden örnek vereyim. Yukarıda nasıl bir yer olduğunu tarif ettim. Böyle bir yerde 1+1 ortalama bir studio dairenin kirası 1300-1500 pound civarındadır. Lüksleşmeye başladıkça tabii ki fiyat yükselir. Bunu dediğim gibi 1300-1500 TL olarak düşünmek gerekir. Şimdi bu durumda; bu kadar merkezi ve her şeyin elinizin altında olduğu, sabahın köründe (yazın 5.30’da çıktığımı biliyorum) çıkıp spor yapabileceğiniz kocaman bir parkın (Hydepark) dibinde oturduğunuzu hayal edin, İstanbul’da ne kadar kira öderdiniz?

Ulaşıma gelince; tek binişlik metro kartı gidilen bölge uzaklığına göre değişmekle birlikte 2.40’tan başlıyor. İstanbul’da ise 2.60 TL sanırım. Yani yine asgari ücretten bakarsak orada 1 saatlik ücret ile 3 biniş hakkınız varken İstanbul’da 2 biniş hakkınız var.

Özetle; Londra Türk parası ile turist olarak gelip gezdiğinizde pahalı. Ancak burada yaşayıp, burada kazandığınızda asla pahalı değil.

-Peki olumsuz olduğunu düşündüğün, “Türkiye’de bu daha iyiydi” dediğin, eleştirel yaklaşabileceğin konular var mı? Londra’da ya da İngiltere genelinde rahatsızlık duyduğun, daha farklı olmasını beklediğin konular neler?

Açıkçası birebir sorun yaşamamış olmakla birlikte sürekli etrafımdaki insanlardan sağlık sistemi konusunda iyi olmadıklarını duyuyorum. Bizde direkt istediğiniz gibi bir hastanenin aciline gidip tedavi olabilirken, orada kesinlikle önce aile hekimlerine gitmeniz ve gerektiğinde onların sizi sevk etmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu durum zaman zaman can sıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Sağlık sisteminin bizde çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim.

Bir de hemen her şey halen posta ile yürüyor. Tamam slow motion hayat, telaşe yok, sakin güzel ama bazen bu işlerin süresini gereğinden fazla uzamasına sebep oluyor.  Ayrıca kağıt israfı:)


-Bir klişeye daha parmak basmadan geçmek istemiyoruz. Londra’da sosyal hayat nasıl? Yani tabii dışarıdan bakınca Londra gibi bir şehrin son derece aktif, hareketli olduğu izlenimi var. Ancak öte yandan acaba bu “İngilizler soğuk insanlardır” klişesi, acaba İngiltere genelinde ırkçılığa maruz kalınır mı, İngilizler ile dostluk kurmak kolay oluyor mu gibi sorular da insanların aklını kurcalıyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Bir kere Londra’yı İngiltere’nin genelinden ayırmak gerek. Diğer şehirlerin hepsini bilemiyorum ama gördüklerim nispeten daha sakin.  Londra’da İngiliz neredeyse hiç yok. İngilizlerin çoğu ya şehrin dışında ya da başka şehirlerde.  Muhafazakar oldukları doğru ancak ırkçılık gibi bir yaklaşımla hiç karşılaşmadım.

Londra ise bir dünya merkezi. Tüm dünya vatandaşlarının bir arada festival tadında yaşadığı bir şehir. İnanılmaz bir kültür karmaşası ve yaşam enerjisi var. Kesinlikle kendinizi dünya vatandaşı hissediyorsunuz. Muhteşem bir enerji akıyor. Aklınıza gelebilecek her ülkeye ait yemeği, içkiyi, eğlenceyi, müziği bulabilirsiniz. Şehirde asla hayat bitmiyor. Sürekli festival havasında bir hayat var. Sergiler, konserler, müzikaller, tiyatrolar, sinemalar, müzeler, etkinlikler, festivaller, kutlamalar….

Bu kadar farklı insan bir araya gelince, hem yalnızsınız hem de herkesle arkadaşsınız. Bir kafede, restoranda, pubda, parkta , herhangi bir yerde bir anda birinin “helloo” diyerek konuşmaya başladığı bir yer.  Ayrıca meetup diye şahane bir application var. Gelecek olanlara şiddetle tavsiye ederim. Bu app te yüzlerce grup ve etkinlik var. Birbirini tanımayan ama ortak paydada buluşan insanlar bir araya gelip ilgilendikleri şeyleri yapıyorlar. Dans, müzik, trekking, tenis, skydiving, içmek… Çok rahat sosyal ortamlara girebilir arkadaşlık kurabilirler. Yalnız kalmak konusunda ciddi bir çabanız yoksa asla yalnız kalmazsınız.


-İngiltere’ye yerleşen birinin genel olarak adaptasyon problemi yaşayacağını düşünüyor musun? Bu kültürel anlamda da olabilir, iş hayatında da olabilir, sosyallik anlamında da… Sen bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşadın mı? Eğer sen yaşamadıysan bile Türkiye’den İngiltere’ye göç eden bir bireyin orada adaptasyon problemi yaşayacağını düşünüyor musun?

Yukarıda da söylediğim gibi gerçekten ne aradığınız önemli hayatta. Benim için keyifle yaptığım işten keyifle para kazanmak, hayatı mutlu ve huzurlu yaşamak, toplum baskısından uzak, olduğum gibi olabilmek, kadın olarak özgür hissetmek önemli.  Farklılıklara açık, herkesi olduğu gibi kabul edebilen biriyim. İnsan, hayvan ve doğaseverim.  O yüzden ben hiç adaptasyon sorunu yaşamadım. Ama insanları olduğu gibi kabul edemiyor, sürekli ayrıştırmaya çalışıyor, kolay para kazanırken aptal yerine koyuyor, minik hesaplar peşinde koşuyorsanız adaptasyon zor. İşinizi iyi yaparsanız, dürüst olup, kurallara uyarsanız, herkesi olduğu gibi kabullenirseniz işiniz kolay. Hem burada hem de dünyanın her yerinde. Sonuçta kalabalık ve pek çok kültürün bir arada yaşadığı ve sürekli hareket halinde bir yer. Eğer daha sakin bir yaşam istiyor ve bu kadar kalabalıktan hoşlanmıyorsanız ya başka şehirleri ya da Londra dış bölgelerini  tercih edeceksiniz.

İş konusunda ise siz neyi ne kadar planlarsanız planlayın, hayatın içine girip çalışmaya başladığınızda Londra’nın iş fırsatları anlamında da derya deniz olduğunu fark edeceksiniz. O yüzden yaşamaya başladıktan sonra belki de düşündüğünüzden çok farklı bir iş yapacaksınız. Köpek gezdirerek bile para kazanılabilen bir şehirde insanın karşısına gerçekten çok farklı şeyler çıkabiliyor. Vizyon sahibi, cesaretli insanlar için Londra fırsatlar ülkesi:)

Türkiye’ye dönmek gibi bir niyetin var mı peki? Bir noktada ülkeme geri dönerim diyor musun, yoksa artık buradayım diye mü düşünüyorsun?

Açıkçası şu an öyle bir düşüncem yok. Tabii ki alıştığımız, özlediğimiz bir kültür var, tabii ki geride bıraktığımız sevdiklerimiz var.  Ama ben bu konuda şanslıyım çünkü her iki tarafta da hayatım devam ediyor. İşim gereği her iki ülkede de bulunmam gerekiyor o nedenle de sık sık gidip geliyorum.  Herhalde bundan sonrası da bu şekilde devam eder. Bu seyyah halimi de ayrıca seviyorum itiraf edeyim:)

*Kendisine ulaşmak isteyenler için Instagram’ını şöyle bırakalım: @bimutluzey

Published by
oitheblog

Recent Posts

Sakız Adası Gezi Rehberi: Komşu Komşunun Adasına Muhtaçtır

Kalktık Arjantin’e, ne bilelim Japonya’ya, Güney Afrika’ya falan gittik, ama canımız komşumuzun burnumuzun dibindeki adalarından…

2 gün önce

2024 Viyana Gezisi Notları: Avrupa’nın En Avrupalı Şehri

Dünyanın en yaşanabilir şehirleri listesinin 1 numarasını yıllardır zapt etmiş, “muasır medeniyetler seviyesinin ne olduğunu…

3 hafta önce

Düsseldorf Gezi Rehberi: 1 Günde Neler Yapılır?

Galiba hayatımda hiç özel olarak uçak bileti alıp Düsseldorf’a gezmeye giden bir insan görmemiş olabilirim,…

1 ay önce

Amsterdam Gezisi Notları: Yeni Öneriler, Birtakım Övgüler

En son ne zaman Amsterdam gezisi için yollara düşmüştük diye bir bakıp üstünden 5 sene…

3 ay önce

Atina Gezisi Notları: İhtimallerin Heyecanına Üzülüyorum

Kişisel tarihimizdeki ilk Atina gezisi üstünden neredeyse 8 sene geçtiğini fark ettiğimizde zamanın ne kadar…

5 ay önce

2023 Tiflis Gezisi Notları: Bazı Yeni Keşifler

Hatalarımızdan ders almamak konusundaki ısrarcılığımızın bir belgesi olarak bir önceki Tiflis Gezisi Notları kapsamında “buraya…

9 ay önce