URUGUAY

Röportaj: Uruguay’a Yerleşmek ve Sistem Üzerine


Uruguay’a yerleşmek, kalkıp buralardan ta dünyanın bir ucuna, Güney Amerika’ya kadar gitmeyi konuşmak bir ara resmen moda haline gelmişti. Kim ciddi ciddi bunu düşündü, kim laf olsun diye özellikle Mujica’dan mütevellit konunun yalnızca geyiğini çevirdi bilemeyiz ama, neticede bir sebebi olacak ki bu cümlelerin odak noktası her daim Uruguay’dı. Hal böyle olunca biz oralara kadar gitmişken “ah keşke buraya yerleşmiş bir Türk vatandaşı bulsak da konunun aslı nedir öğrensek diye çok heves ettik, ancak bir türlü öyle bir bağlantı kuramadık. Konuyla ilgili toparladığımız bilgilerden şöyle bir yazı bile yazdık ama, onu da yazdığımızla kaldık işte, sanki daha fazlasını öğrenebilirdik gibi hissettik hep. Sonra şans eseri sevgili Şahin‘in OitheBlog’a yaptığı bir yorumu görmemiz ile evde basbayağı sevinç çığlıkları attık, çünkü kendisi yaklaşık 1 senedir Uruguay’da yaşayan bir Türk vatandaşı! Şahin’i kişisel olarak tanımasak da anlatımından, söylediklerinden çok etkilendik, öyle ki okunabilirliği zorlaştırır mı eder mi diye düşünüp yazıyı az biraz kısaltsak mı diye kafamızdan geçse de resmen elimiz gitmedi. Buradan kendisine ayrıca teşekkür edelim ve konuya dönelim: Uruguay’a Yerleşmek ve Sistem Üzerine röportajımız aşağıda sizi bekler, iyi okumalar!


Son dönemlerde etrafımızda onlarca kişiden duyduğumuz bir cümle “Abi her şeyi geride bırakıp Uruguay’a yerleşmek var aslında…”. Kimi Türkiye’de yaşıyor olmaktan mütevellit alternatif bir isyan cümlesi olarak kullanıyor, kimi Uruguay’ın sistemine, düzenine vurulup da hayranlıkla söylüyor. Sonuç olarak işi senin kadar ilerletip de hakikaten Uruguay’a taşınan biri ile şu dek karşılaşmamış, karşılaşamamıştık. Nasıl oldu da bu kararı aldın?

Uruguay’da şansımı deneme kararı almadan önce ben de Türkiye’deki giderek zorlaşan yaşam koşullarından muzdarip birçok insandan biriydim. Yani politik gündemden başı dönmüş; şiddet, terör, savaş, çatışma, patlamalar, eylemler, darbe, polis şiddeti, keyfi tutuklamalar, gözaltılar, adil olmayan yargılamalar, tecavüz, taciz, yolsuzluk, doğa katliamı ve daha birçok haberlerle güne sıfır motivasyonla başlayan bir sıradan biriydim. Kaçıp gitmek herkesin olduğu kadar benim de hep aklımın bir köşesinde vardı ama aileni, arkadaşlarını, koşulları her ne kadar ağır da olsa uğraşıp didinip bir iyi yerlere varmaya çalıştığın bir yaşamın da vardı ve öylece arkanı dönüp gidemiyordun. Her zaman bir umut vardı yani, işler bir gün iyiye gidecek bütün bunlar bitecek sona erecek, ömrümün kalanını mutlu huzurlu bir şekilde sürdüreceğim diyordum. Bu süreçte hiçbir zaman halime şükredip olanlara razı olmadım. Hep bir şeyleri değiştirmek veya iyi şeylerin yok olmamasına engel olmak için çaba sarf ettim. Tecavüzü de, yolsuzluğu da protesto ettim, hayvan haklarını da savundum, doğa katliamına, betonlaşmaya da hayır dedim. Hayatta bazı şeyler vardır, doğruluğundan yüzde yüz eminsindir ve içinde onları savunma, koruma ihtiyacı hissedersin. Bir şeyler yapmamak veya yapamamak yıpratır seni, işte böyle bir ruh haliyle senelerce yaşadım Türkiye’de. Bu ruh hali de bu kararı almam konusunda bir alt yapı oluşturmaya başladı denilebilir.


Çoğumuz gibi sen de bir şeylerin umduğumuz şekilde yoluna girmeyebileceğini keşfetmeye başladın galiba…

Ben Türkiye’de psikolojik olarak çok yıprandım. Kendi hayatıma, düzenime hiçbir zaman odaklanamadım. Bir şeyleri başarmanın verdiği güven hissini hiç yaşayamadım Türkiye’de. Ne zaman bir şeyler için sesimizi yükseltsek hep dışlandık, hor görüldük, yeri geldi marjinal olduk, sözde entel olduk, çapulcu olduk, dış güçlerin oyuncağı olduk, vatan haini olduk. Barışçıl eylemlerimiz daha başlamadan hep şiddetle karşılık buldu. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı sözlü şiddetin yanı sıra ana akım medyanın olayları çarpıtma ve toplumu yanlış yönlendirmesiyle bakkalın, esnafın sopalı, döner bıçaklı şiddetine maruz kaldık, hala da maruz kalan, hayatını yitiren, sakat kalan, yıllarca adalet arayan binlerce insan var. Bu yüzden Türkiye’de insanlar ikiye değil elliye bölünmüş durumda. Kimse kimseyi sevmiyor ya da herkesin sevdiği birisi kesinlikle yok o ülkede. Yani Türk, Kürt milliyetçiliği değil artık; şuan Türkiye’de şu partili, şu cemaatten, şu şehirden, şu dinden, şu görüşten ayrımından tutun da darbeci, cemaatçi, marjinali, enteli, çapulcusu, şu ülkenin casusu, şu ülke liderinin destekçisi, şu eylemin katılımcısı, bölücü, faşist, komünist, ateist, anarşist..vs gibi onlarca sözde düşman var. Herkesin var olduğuna inandığı iç ve dış düşmanlar var yani. Arkadaşlarımızla bile sohbet ederken bu düşmancılığı hissedebiliyorsunuz. Sadece doğduğunuz yer bile sizin arkadaşlarınız veya sohbet ettiğiniz biri tarafından öteki olarak nitelendirilmenize sebep olabiliyor. Bu durum güvensizliğe neden oluyor ve en yakın arkadaşlarınıza, komşunuza veya iş arkadaşınıza güven duymama durumunu yaratıyor. Bunların hepsini yaşadım Türkiye’de. Hayatımda sadece aileme güvenebileceğimi hissettiğim zamanlar oldu. Kendimi yalnız ve çaresiz hissettiğim çok zaman oldu. Toplum baskısı öyle bir noktaya geliyor ki sen bile doğruluğundan emin olduğun şeylerden şüphe eder, kendini sorgular hale geliyorsun. Sana göre yanlış fakat çoğunluğun doğru kabul ettiği birçok şeyi sorgular hatta kabul eder duruma geliyorsun. Bu durum göründüğünden çok daha tehlikeli aslında.

Uzun lafın kısası buraya iç çekişmelerlerden bezmiş, bir tarafı el üstünde tutulurken diğer tarafı baskıyla ezilmiş, sindirilmiş, parçalanmış bir halkın içinde, her gün iş savaş ha çıktı ha çıkacak endişesini yaşadığım bir psikoloji ile geldim.


Ne kadar süredir Uruguay’dasın? Neresinde yaşıyorsun?

-Ocak 2016’dan beri Uruguay’dayım. Montevideo’da yani başkentte yaşıyorum.

Taşınma sürecin nasıl gerçekleşti? Daha önce Uruguay’ı görme şansın olmuş muydu mesela, bile bile mi gittin? Bu öyle Almanya’ya taşınmak gibi bir şey değil ki arkadaş. O bile yeterince büyük bir gelişmeyken söz konusu Uruguay olunca acayip bir mesafeden ve bambaşka bir kültürden söz ediyoruz. Bayağı cesaret işi aslında!

Taşınma sürecinde elimde avucumda satılabilecek ne varsa sattım sırt çantamı aldım geldim. Satılabilecek derken ev araba vs. den bahsetmiyorum. Bir gitarım, bir de motorum vardı onları sattım, zaten bilet aldıktan sonra elimde 600 küsür dolar kaldı. Daha önce Uruguay’ı hiç görmemiştim tabii. Fakat benim yolumun Uruguay ile kesişmesinin sebebi kız arkadaşımdı. Kendisi buralı. Onunla 2014 yazında İstanbul’da tanıştık. Tanışmadan önce Uruguay ile bildiğim tek şey Ekşi Sözlük’te bahsedilirken öğrendiğim Mujica ve icraatlarıydı. Tabi Uruguay’dan biriyle tanışınca Mujica ve ülke hakkında birçok soru sorup, Türkiye’den bir çok insanın oraya kaçma hayallerinden bahsettim. O da bana Uruguay hakkındaki bilgilerin bir kısmının tam doğru olmadığından bahsetti. Ben de ona İstanbul’u gezdirirken bir yandan da Türkiye’deki koşullardan bahsettim. Daha sonra ülkesine geri döndüğünde biz konuşmaya devam ettik. Her bomba patladığında veya televizyondan Türkiye ile ilgili bir haber duyduğunda mutlaka bana yazar durumumu sorardı. Bu böyle yaklaşık bir sene devam ettikten sonra Türkiye’ye tekrar geldi ve iki ay boyunca beraber otostop çekerek, Couchsurfing yaparak veya kamp kurarak tüm Akdeniz’i dolaştık. Bu süreçte birbirimizi daha iyi tanıdık. Tekrar ülkesine döndüğünde onu okulum biter bitmez birkaç aylığına ziyaret edecektim. Fakat koşullarım öyle ağırlaştı ki dediğim gibi elde avuçta ne varsa sattım, tası tarağı toplayıp Uruguay’a yerleşme değil ama, şansımı denemek için 6 aylığına gitmeye kadarı verdim. Okulu bıraktım, arkadaşlarımla ve ailemle vedalaştım. Tabii ki ilk etapta “gitme ne yapacaksın” diyenler oldu ama dinlemedim ve buraya geldim. Arkadaşlarım ve ailem her defasında bana iyi ki gitmişsin, sakın geri gelme diyorlar.


Peki bir yabancının Uruguay’a yerleşme, oturma izni ya da vatandaşlık alabilme süreci nasıl ilerliyor? Ne gibi belgeler sağlaman gerekti? Süreçler bizdeki gibi yavaş mı? Herhangi bir zorlukla karşılaştın mı?

Uruguay’a yerleşmek çok kolay. Ben gelmeden önce sadece iki belge getirdim. Doğum belgesi ve sabıka kaydı. Tabii iki belgeyi de İspanyolca tercüme ettirirdim, noterde onaylattım ve kaymakamlıktan apostillerini yaptırdım.

Uruguay’a geldikten sonra göçmenlik bürosuna randevu aldım. Orası ilk adım. Ondan sonrası çorap söküğü gibi geliyor zaten. Yanınızda İspanyolca bilen biri varsa, ne yapacağınızı ne zaman yapacağınızı biliyorsunuz. Geriye sadece sabırla beklemek kalıyor. Sabır diyorum çünkü işler çok yavaş ilerliyor bazen. Oturma izni konusunda çok soru soruluyor. Göçmenlik bürosuna ilk başvuruyu yapmanızın ardından yine oradan bir ay sonra alacağınız belge ile nüfus dairesinden bir hafta içinde sadece fotoğraf çektirerek ve parmak izi vererek iki yıllık oturma izni onaylı kimliğinizi, yani Cedula’nızı alıyorsunuz. Bundan sonrası için, yani kalıcı oturum izni için bazı şartları yerine getirmeniz gerekiyor. Gelir gösterme bu aşamada karşımıza çıkıyor. Yurtışından gelecek 1500 Dolar aylık gelir göstermeniz veya herhangi sigortalı bir işte en az üç ay çalıştıktan sonra 3 aylık maaş bordrosu göstermeniz veya kendi işinizi kurmanız gerekiyor. Ben 4 ay işsiz dolaştıktan sonra iş buldum ve üç ay çalıştıktan sonra doğum belgesi, sabıka kaydı ve 3 aylık maaş bordrom ile bir iki ay önce kalıcı oturum izni başvurumu yaptım. 3 ay sonra arayıp sonucu bildireceklerini söylediler. Bekliyorum. Eğer onaylanırsa, ki gerçekten tüm işlemleri eksiksiz ve istedikleri gibi yaptıktan sonra çok rahat onaylanır diyorlar, 3-5 yıl burada yaşadıktan sonra vatandaşlık için başvurabilirim. Tabii bu koşullar medeni durumuna göre değişebiliyor. Benim yaşadığım tek zorluk burada kalıcı oturum iznine başvururken sabıka kaydının yerli, yani Uruguay’lı bir tercüman da ayrıca onaylanması gerektiğini söylediler. Sanırım öyle bir kanun varmış. İşim gereği tanıdığım birkaç tercüman arkadaşımdan yardım alarak o işlemleri de bir haftada hallettim. Bir de şöyle bir durum var; Benim yanımda İspanyolca bilen kız arkadaşım olduğu için ben neredeyse ağzımı bile açmadım bu süreç boyunca. Bir kere yalnız halletmek için gittiğimde benden yanıma İspanyolca bilen birini getirmem gerektiğini söyledi ve hiçbir işlem yapamadım. Yani İngilizce bilen pek yok resmi dairelerde, o yüzden yanınızda birilerinin olması şartmış. Bunu da böylece öğrenmiş olduk.


En merak ettiğimiz konulardan biri de iş bulma sürecin. Oraya gitmeden önce ne sektörde çalışabileceğini araştırdın ya da birileriyle önceden iletişime geçtin mi? “Ya iş bulamazsam” gibi bir paniğin olmadı mı mesela? Şu an ne iş yapıyorsun?

Buraya gelirken aklımda ne iş olsa yaparım vardı. Branşım olan tekstil sektöründe iş bulmanın çok zor olduğunu biliyordum. Tekstil ile ilgili zaten hiç ilan da görmemiştim. Ülke nüfusu 3,5 milyon, bunun en büyük bölümü 1,5 milyonu yani yaklaşık yarısı başkent Montevideo’da yaşıyor. En çok iş olanağı burada olmasına rağmen iş bulmak oldukça zor. İspanyolca bilmeyen sadece İngilizce bilen benim gibi yabancılar için daha zor, ne İspanyolca ne de İngilizce bilmeyenler için çok daha zor. İmkansız değil çok zor. Burada İngilizce bilmeyen bir Türk arkadaşımız iki işte birden çalışıyor bazen. Burası küçük bir yer olduğu için işler kulaktan kulağa veya tanıdığın tanıdığı üzerinden hallediliyor. O yüzden çevre çok önemli. İnternette iş aramaktansa her gün yeni insanlarla tanışıp iş aradığını söylemen çok daha avantajlı bana göre. Tabi insanların size kefil olabilecek kadar güvenini kazanmanız lazım. Bu da zaman ve sabır gerektiriyor. Ya iş bulamazsam paniğim işe kabul edildiğim güne kadar hep vardı. Ben gelirken dönüş biletimi de 6 ay sonrasına almıştım her ihtimale karşı. Dördüncü ayımda iş bulamasaydım şu an Türkiye’de olabilirdim. İş konusunda gerçekten şanslı olduğumu düşünüyorum, yani burada, Türkiye’de değil. Ben iş ilanlarına bakarken sadece İngilizce bilen birini arayan iş ilanlarına bakıyordum ve sadece onlara başvuruyordum. Kız arkadaşımın arkadaşı bir gün bana bir firmanın Türkçe bilen birini aradığını söyledi ve link gönderdi. Firma Türkiye’de çok popüler olan bir cep telefonu oyunun firmasıydı ve Türk kullanıcılardan gelen mailleri cevaplayabilecek, Türkçe çeviri yapabilecek birini arıyorlardı. Başvurduğumun ertesi günü iş görüşmesi için çağrıldım ve görüşmede ilanı yazarken kimseyi bulamayacaklarını aylarca bekleyeceklerini itiraf etmelerine rağmen işi alabilmek için bir sürü test ve çeviri yaptım. Haftalarca sonuç bekledim ve bir ay sonra işe alındığımı bildirdiler. Yaklaşık 6 aydır Trivia Crack oyununu yapan Etermax firmasında çalışıyorum.


Peki işler gerçekten de beklediğin gibi çıktı mı? Yani Uruguay gerçekten anlatıldığı, yansıtıldığı kadar “ütopik”, eşitlikçi, adil, güvenli bir ülke mi? Aradığını bulabildin mi? İyi ki Uruguay’a taşınmışım diyebiliyor musun?

İşler kesinlikle beklediğim gibi gitmedi, her gün çok daha iyiye gitti benim açımdan. Hayatımdan oldukça memnunum ve geri dönmeyi de düşünmüyorum. Uruguay’dan çok fazla bir beklentim yoktu zaten. Hayat pahalılığı dışında istediğim ve aradığım huzur ve yaşamı fazlasıyla buldum. Karnınız toksa burada endişelenecek hiçbir derdiniz olmuyor. Sanat ise sanat, eğlence ise eğlence, dostluk arkadaşlık ise fazlasıyla bulabilirsiniz. Burada kimse sizi doğduğunuz şehire, dini inancınıza, tuttuğunuz takıma, desteklediğiniz partiye veya politikacıya göre yargılamıyor. Muhtemelen akıllarından bile geçmiyordur. Türkiye dediğimiz zaman burada yayınlanan Türk dizilerinin isimlerini veya 2002 Dünya Kupası Türkiye milli takımında oynayan futbolcuları saymaya başlıyorlar. Türkçe bir kelime duyduklarında defalarca tekrarlatıp söylemeye çalışıyorlar. İspanyolca öğrenmen için yardım ediyorlar, bir kelimenin anlamını sorduğunda kökenine kadar her şeyini tüm hikayesini, hangi durumda kullandıklarını uzun uzun anlatıyorlar. Hep gülüyorlar, futboldan veya komik şeylerden bahsediyorlar. Politika hakkında konuşulduğunu hiç duymadım. Tek dertleri futbol. Futbolu seviyorlar. Haftada bir iş arkadaşlarımla birlikte halı saha maçı yapıyoruz. Maç izlemeye bölüm şefinin evine gidiyoruz, rahatımız için elinden geleni yapıyor, yiyeceğimizi içeceğimizi servis ediyor. Ego yok. Şefi de müdürü de aynı. Hep beraber bara gidip sabaha kadar eğlenebiliyoruz. İnsanlar doğal burada, yapmacık değil kimse. Herkes olduğu gibi. Kimse iş için bir yerlerini paralamıyor. Benim çalıştığım iş yerinde birçok kişi kendi isteği ile günde sadece 6 saat çalışıyor. Kimse 3 saat daha çalışayım daha çok para kazanayım demiyor. Para hırsı, kazanma hırsı yok. Bazen tembelliğe kadar gidiyor bu hatta. Ya bunlar çalışmak mı istemiyor acaba diyorum bazen. İhtiyacı kadar kazanıyorsa onunla yetinmeyi biliyor. Çoğu esnaf dükkanını geç açıyor erken kapatıyor. Hafta sonu genç insanlar eğlenmeye gidiyor. Kadınlar arkadaşlarıyla rahat rahat eğlenebiliyor evine istediği zaman istediği saatte gidiyor. Sarkıntılık yok, taciz yok, diğerinin kararına, yaşamına saygı var.


İronik bir soru olacak ama, Türkiye ile Uruguay’ın temel farklarının neler olduğunu düşünüyorsun? Kültürel anlamda da olabilir, sistem açısından da…

Sistem kesinlikle daha iyi, daha özgürlükçü, daha adil ve daha eşitlikçi. Medya tamamen özgür. İstediğini yazıp çizebiliyor rahatça. Sansür yok. Yayın yasağı yok. İnsanlar daha özgür. Çalışan hakları konusunda çok daha ileride olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’ye göre kadınlar iş hayatında çok daha ön planda. Kadın taksici de var, kadın otobüs şoförü de var, kadın belediye temizlik işçisi de var. Hepsi de çok çalışkan ve işini titizlikle yapıyor. Tabii her ülkede olduğu gibi burada da evsizler, varoş bölgeler ve çok ağır koşullarda yaşayan insanlar var. Eğitim konusunda öğretmen yetersizliği ve yeteri kadar derslik olmadığını biliyorum.

Çoğu kişi Uruguay’ı ucuz bir ülke sansa da aslında öyle olmadığına dair birçok şey duyuyoruz, açıkçası kişisel deneyimimiz de bu yöndeydi. Sence orası pahalı kabul edilebilecek bir ülke mi? Tabii ki ne kadar maaş aldığını sormayacağız ama, şöyle bir özet geçsen? ☺

Uruguay kesinlikle ucuz bir ülke değil. Asgari ücret Türkiye ile aynı olmasına rağmen hayat çok daha pahalı. Bana göre burada Türkiye’den daha ucuz olan iki şey var; et ve şarap. Ülkede üretim çok fazla olmadığı için çoğu şey dışarıdan ihraç ediliyor. Vergileri de bir hayli yüksek olduğu için tüketiciye ulaşana kadar 2-3 katı oluyor fiyatı. Bu koşullarda yaşanılır mı? Elbette yaşanılır. Yemeğini evde kendin yaparsan, gece hayatından ve bazı lükslerden vazgeçersen gayet güzel yaşarsın. Ben kendi ekmeğimi pizzamı veya yemeğimi evimde yapıyorum.

İnsan ilişkileri nasıl? Yani genel olarak sıcakkanlı bir yapıda oldukları söylenebilir mi? Kolay adapte olabildin mi ya da aranızda bir dil bariyeri olduğunu düşünüyor musun?

İnsanlar çok sıcakkanlı ve samimi. Çok çabuk kaynaşabiliyorsunuz ve anlaşabiliyorsunuz. Benim tanıştığım insanların büyük bir bölümü İngilizce biliyordu, o yüzden kolay anlaşabildim. Çok yardımsever insanlar. İspanyolca bir kelimeyi anlamadığında veya İspanyolca ile ilgili her hani bir soru sorduğunda sana uzun uzun anlatıyorlar. Şu an onlarla İspanyolca konuşuyorum anlatamadığım bir şey olursa İngilizce’ye geçiyorum. Ayda birkaç kere ya evde ya da sevdiğimiz mekanlardan birinde buluşuyoruz beraber zaman geçirip eğleniyoruz. Moralleri hep yüksek. Kafayı bir şeylere takan veya üzgün dolaşan birini hiç görmedim. Mutlular yani. Sosyal yaşamlarına da işleri kadar önem gösteriyorlar. Kendilerini eve kapatmıyorlar.


Urugay’ın sistemi, düzeni konusunda eleştirebileceğin, “bence şu iş dışarıdan göründüğü gibi değil” diyebileceğin şeyler var mı?

Eleştirdiğim yönleri var elbette. Bazı kurallarını anlamakta zorlanıyorum. Mesela bankada telefon kullanmak yasak. Kapının önünde polisin hemen yanında marihuana içebilirsin ama içeride telefon kullanamazsın. İlginç gerçekten. Güvenliği abarttıklarını düşünüyordum ilk geldiğimde mesela ama yavaş yavaş fikrim değişmeye başladı. Tabii bunda bisikletimin bahçede kilitsiz bıraktığım yarım saat içinde çalınması ve bir arkadaşımın normalde 3 kapı geçerek ulaşabildiğin evine hırsızın bir saatte girip tüm elektronik eşyalarını ve birikimini çalması da etkili oldu diyebilirim. Polisin suçu önleme konusunda yetersiz olduğunu düşünüyorum. Polis sadece turistik bölgelere yoğunlaşmış görünüyor. Onun dışındaki yerlerde nadiren görüyorum. Bu da muhtemelen suçluları suça teşvik ettiriyor bence. Güvenlik konusunda yeterli tedbirlerin alınmadığını veya alınamadığını düşünüyorum.

Son olarak bir turist sorusu gelsin, buralara kadar gelmişken denemeden/görmeden/yemeden dönmeyin diyebileceğin birkaç lokal ipucu verebilir misin? ☺

Buraya gelmişken bir asado, chivito, milanesa ya da ne bileyim bir gramajo yemeden dönmeyin. Burada sulu yemek kültürü yok. Pizza ve benzeri yiyecekler ile et ve jamon yani domuz eti ağırlıklı yiyecekler tüketiliyor genelde. Dulce de Leche’li bazı tatlı türlerini denemenizi de tavsiye ederim. Hatta direk Dulce de Leche’yi tadın.

Published by
oitheblog

Recent Posts

2024 Viyana Gezisi Notları: Avrupa’nın En Avrupalı Şehri

Dünyanın en yaşanabilir şehirleri listesinin 1 numarasını yıllardır zapt etmiş, “muasır medeniyetler seviyesinin ne olduğunu…

9 saat önce

Düsseldorf Gezi Rehberi: 1 Günde Neler Yapılır?

Galiba hayatımda hiç özel olarak uçak bileti alıp Düsseldorf’a gezmeye giden bir insan görmemiş olabilirim,…

2 hafta önce

Amsterdam Gezisi Notları: Yeni Öneriler, Birtakım Övgüler

En son ne zaman Amsterdam gezisi için yollara düşmüştük diye bir bakıp üstünden 5 sene…

3 ay önce

Atina Gezisi Notları: İhtimallerin Heyecanına Üzülüyorum

Kişisel tarihimizdeki ilk Atina gezisi üstünden neredeyse 8 sene geçtiğini fark ettiğimizde zamanın ne kadar…

5 ay önce

2023 Tiflis Gezisi Notları: Bazı Yeni Keşifler

Hatalarımızdan ders almamak konusundaki ısrarcılığımızın bir belgesi olarak bir önceki Tiflis Gezisi Notları kapsamında “buraya…

8 ay önce

Kazbegi Gezi Rehberi: Gürcistan ile Bağları Kuvvetlendirme Girişimi

Az önce kapı çaldı. Eskimiş metal grubu tişörtüm ve berbat şekilde toplanmış saçım ile kapıyı…

8 ay önce