Categories: AMERİKARÖPORTAJ

Röportaj: Amerika’da Üniversite Okumak Filmlerdeki Gibi Miymiş?

Aylardır bir şekilde insanlara faydamızın dokunması adına çeşitli şehirlerde yaşayan insanlarla röportajlar yapıyoruz. Tam da yeni bir röportaj arayışına girmişken uzun süredir bir şeyi göz ardı ettiğimizi fark ettik; OitheBlog’un ‘İ kısmını oluşturan İdil, 8 sene Amerika’da yaşadığı için aslında bize Amerika’da okumanın, Amerikan kültürü içinde eğitim almanın nasıl bir şey olduğunu en detaylı şekliyle anlatabilecek çılgın bir bilgi kaynağı. Bu geç kalan dahice(!) keşfimizi size de açıkladığımıza göre, Amerika’da üniversite eğitimi almanın nasıl bir süreç olabildiğini açıklamak adına benim (Öykü) sorduğum ve İdil’in üşenmeden 3 saat boyunca cevapladığı röportajımızı okuyabilirsiniz. Gelin bir süreliğine Amerika’ya gidelim.


Amerika serüvenine nasıl başladın? Daha da net bir şekilde sormak gerekirse, “Hadi ben Amerika’da okuyayım!” diyen herkes Amerika’da okuyabilir mi?

Benim Amerika’ya gitme sebebim biraz kişisel nedenlerle oluştu. Bu kişisel sebeplerden dolayı (gizemli olmaya çalışmıyorum sadece “2004 yılında bir yaz gününde başladı bu serüvenim” tadında sıkıcı bir hikaye anlatmamak için geçiştiriyorum), liseyi de Amerika’da okudum. Ama yine de bu serüvenimi ilginç kılacak bir nokta varsa, o da liseyi Amerika’da okuyacağımın 1 gün içinde belli olması ve aynı gün bütün eşyalarımı toplayıp uçağa binmiş olmam. Lisede, yani 13-14 yaşında Amerika’ya gitmek bence iddialı ve gitmeyi düşünenler için pek tavsiye etmem. Tabii şöyle de bir avantajı var, üniversiteye geçiş çok daha kolay oluyor ve belli bir adaptasyon sürecinden geçmiş oluyorsunuz. Ancak durumu elverenlerin, üniversite için gitmesini kesinlikle tavsiye ederim. 4 sene kalmak istemiyorsanız da bence en az 1 sene Amerika’da okumak insana çok farklı bir tecrübe yaşatıyor. Tabii ki yine de her kafasına esen “Anne, baba, ben Amerika’da okumaya karar verdim” deyip çekip gidemez. Bunun için öncelikli olarak hangi üniversitede okuyacağınıza karar vermeniz, o üniversiteye kabul edilmeniz ve sonrasında da okulun onayında konsolosluktan öğrenci vizesine (genellikle F1 vizesi oluyor bu) başvurmanız gerekiyor. Bu vize ile birlikte üniversitelerde uluslararası öğrenci statüsünde olacağınız için hem daha yüksek okul ücretleri  ödemeniz gerekiyor, hem de ders notlarınızın belli seviyelerde olmasından tutun devamlılık zorunluğuna kadar bir çok şartlara maruz kalıyorsunuz. Ancak gözünüzü korkutmuş olmayayım, finansal desteğiniz olduğunu kanıtlayabilirseniz bu öğrenci vizesini almak çok da zor değil. Ama gözünüzü korkutabileceğim bir konu varsa o da SAT ve TOEFL. (gergin müzik fonu)

F1 vizesi ile ilgili daha fazla detayı şuradan ve şuradan alabilirsiniz.


SAT konusu da, işin önemli bir kısmı. Sence zor bir sınav mı? Hazırlanırken zorluk çektin mi? Bizim üniversite sınav sistemimizle herhangi bir benzerlik gösteriyor mu?

Her üniversitenin uluslararası öğrenciler için başvuru süreci farklı. Kimi üniversite TOEFL sınav sonuçlarını kabul ederken kimisi illa SAT diyor, bunların ikisiyle de yetinmeyen ve başka sınavlar isteyen okullar bile olabiliyor. TOEFL biraz İngilizce seviye testine kaysa da, SAT’de işler pek öyle değil. TOEFL’a girmediğim için yanlış bir yorum yapmak istemem ancak hangisi past tense, hangisi  present tense, “was’dan sonra ing koyunca n’oluyodu?” gibi soruların ötesinde bir zorlukta olduğunu ve iyi İngilizce bilenleri bile zorladığını duyuyorum. SAT ise her bölümünden 800, toplamda 2400 puan alabileceğiniz 3 bölümden oluşuyor; matematik, reading ve writing. Amerika’da liselerde öğretilen matematik seviyesi bizimkinden baya geride olduğu için matematik kısmında çok zorlanacağınızı düşünmüyorum. (Tabii yine de SAT kitapçıklarına göz atıp ne tür sorularla karşılacağınıza bakmanızda fayda var) Bu sınavda sizi en çok ağlatacak bölüm reading. Çünkü burada Amerika’da doğup büyüyen, tüm eğitimini İngilizce gören birinin bile aşina olmadığı kelimelerle karşılaşıyorsunuz. Türkiye’de girdiğiniz bir Türkçe sınavında tüm kelimelerin Osmanlıca olması gibi. Hal böyle olunca insanlar delicesine SAT sözlükleri okuyup kelime ve anlamlarını ezberleyemeye çalışıyor. (SAT’nin reading bölümüne hazırlık için ayrıca SAT kitapçıkları var). Writing kısmı İngilizce seviyenize göre kolay veya zor gelebilir. Bu bölüm için çok da stres olmayın, birçok okul sonucunu pek sallamıyor. Ancak tabii bu sınavda en önemli hususlardan biri zamanlama; her bölüm için sınırlı süreniz oluyor.  Amerika eğitim sistemi bizimki kadar acımasız olmadığı için bu testi birden fazla kez alabiliyorsunuz. Okullara göre değişiklik gösterebilir ancak çoğu okul, testi birkaç kez aldıysanız, başvuru sürecinde en yüksek puanınızı değerlendiriyor.


Türkiye’de günümüzdeki üniversite sınav sisteminin değişim hızını takip edemediğimden (benim için sonsuza kadar ÖSS olarak kalacak) karşılaştırmam pek doğru olmaz ama Amerika’da SAT, üniversiteye kabul edilmeniz için tek kriter değil. Bazı okullar bir minimum SAT puanı kriteri belirliyor, bazısı sadece reading bölümünde ne puan aldığınıza bakıyor, bazısı hiç bakmıyor. Bazen de minimum puanı tutturamazsanız bile not ortalamanız yüksek olduğu için veya başka istisnalardan kabul edilebiliyorsunuz.

Sence üniversite seçiminde hangi kriterleri baz almak gerek? Örneğin hangi eyalet daha mantıklı, hangi üniversiteyi tercih etmeliyim gibi sorularımıza nasıl cevap alabiliriz?

Amerika’da üniversite seçimi yaparken kendinize şu soruları sorarsanız eleme süreci ve seçim yapmanız daha kolay olabilir;

*Okumak istediğim bölüm hangi okulda daha başarılı? – Amerika’da yüzlerce (belki de binlerce) üniversite olduğunu göz önünde bulundurduğunuzda, hepsinin her konuda başarılı olduğunu varsaymak baya yanlış olur. Sırf Amerika’da x üniversitesinde okuduğunuz için çalışma olanaklarının kapınıza geleceğini düşünmeyin. Bu noktada okuyacağınız bölüme karar verdiğinizde, hangi okulun size daha çok olanak sunacağını ve başarılı bir programı olduğunu araştırmalısınız. Yani “a evet tabii ki Harvard en iyi okul” düşüncesine kapılmayın. Burada “Kim x üniversitenin x konuda daha iyi olduğunu belirliyor ki” düşünmeniz çok da anormal olmaz. Okulların derecesi, genellikle mezun olanların teklif edildiği iş pozisyonları ve maaşlara göre belirleniyor.

* “Benim hangi bölümü okuduğum önemli değil ben Amerika’ya sadece eğlenmeye gidiyorum” diyorsanız  öncelikle gelecek planınızı bir gözden geçirmeniz gerektiğini söylemeden edemeyeceğim. Ama bu mantıkta düşünen insanlar olmalı ki, Amerika’nın her sene çıkan “en iyi parti okulları” listesi diye bir şey mevcut. Şaka değil bu ciddi ciddi yapılıyor.

* “Ben hortuma, kar fırtınalarına, olağanüstü hava durumlarına gelemem” diyorsanız, havanın güzel olduğu eyaletleri tercih edebilirsiniz. Sizi batıya California taraflarına alalım. Warning: uçağın İstanbul’dan 16 saat sürdüğünü hatırlatayım.

* “Benim bütçem sınırlı” diyorsanız ücretleri kıyaslayarak okul seçebilirsiniz. Amerika’daki üniversiteler state (eyalet) ve özel üniversiteler olarak 2’ye ayrılıyor. State üniversiteleri eyalet hükümetinin finansal desteğiyle var olan üniversiteler olduğundan ücretleri daha düşük oluyor. (ucuz da değil tabii, özel okullara kıyasla daha düşük) Genellikle birçok state okulu özel okuldan çok daha başarılı oluyor.


Community College ve bildiğimiz üniversiteler arasındaki fark nedir? Hangisini tercih etmemiz daha doğru olur?

Şöyle, basitçe açıklamak gerekirse Community College’lar 2 senelik, belirli sertifikalar ve 2 senelik eğitim diploması veren okullar. Bu okullarda, aslında 4 senelik üniversitede ilk 2 sene alıcağınız ders programıyla paralel dersler almış oluyorsunuz ve kredilerinizi 4 senelik üniversiteye transfer ettiğinizde 3. seneden devam ediyorsunuz. Sonucunda 4 yıllık üniversite diploması almış oluyorsunuz (yani community college’a gittiğinizin kimse ruhu duymuyor). Liseden yeni mezun olan kişilerin üniversite eğitimine bu college’larda başlamak istemesinin sebepleri ise; 1. Lisedeki not ortalaması düşük olup istediği okula giremediği için not ortalamasını yükseltmek, 2. Hangi bölümü okuyacağına karar vermediği için hayvan gibi para ödemek istememesi (community college’ların fiyatları çok daha uygun oluyor) 3. Seçtiği kariyerin 2 senelik diplomayı yeterli bulması.

Amerika’da bir üniversiteye girebilmek ve okuyabilmek için İngilizce seviyemizin ne noktada olması gerekir? Ortalama derecede İngilizce bilen biri, Amerika’da eğitimini ve yaşamını kolaylıkla sürdürebilir mi?

Bu sorunun cevabı hangi bölümde okumak istediğinize göre büyük ölçüde değişiklik gösterir. Örneğin, gidip de hukuk okuyacaksınız ileri olduğunu düşündüğünüz İngilizce seviyenizi hiçe sayabilirsiniz. Genel olarak, ders konuları bence oldukça kolay. Dediğim gibi, Amerika’da işlenen ders seviyeleri bizden geride. Ama işin içine yazmanız gereken essayler, onlarca sayfa projeler girince İngilizcenizin ne seviyede olduğu önemli. Ders akışına ve hocaların not verme sistemine adapte olduğunuzda, derslerin daha da kolay olduğunu düşünmeye başlayacaksınız. Zaten üniversite seviyesine geldiğinizde hocalar genellikle yazım hatasından puan kırmıyor, önemli olan konu içeriği. Sonuç olarak, Amerika’da eğitiminizin daha kolay ve daha az stresli olması açısından İngilizce seviyenizin ortalama üstü olması gerektiğini düşünüyorum ama bunu bir engel olarak görmeyin. Birkaç ay kasarsanız ve gidip de hemen kampüsteki Türk topluluğunu bulup kendinizi İngilizce konuşulan ortamlardan dışlamazsanız İngilizce’ye çabuk adapte olabilirsiniz.

Hangi üniversitede eğitim aldın? Sence doğru bir tercih miydi? Yine olsa yine burayı seçerim diyebiliyor musun?

Ben bulunduğum bölgeyi ve okumak istediğim bölümü (Business) göz önünde bulundurarak University of Maryland’ı tercih ettim. Bu konuda şanslıydım çünkü yakınımda Amerika’nın en iyi Business okullarından biri vardı. 3.7 not ortalamasıyla istediğim bölüme zar zor girmiş bulundum. Tabii bir de böyle bir şey var, üniversiteler fakültelere göre farklı not ortalamaları ve farklı koşullar isteyebiliyor. Hem başarılı bir programı olan, hem etkinlik açısından oldukça aktif, partileri ile ün salmış bir okul olduğu için bence Maryland benim için doğru bir tercih oldu. (bunları söylemek için okuldan para almadım). Ama okul kampüsünün Amerika’nın en ghetto bölgelerinden birisinde olması pek de hoş olmadı. Üstüne okulda 40.000 üzerinde öğrenci olması ve kampüsün içinde sınıfınız bulmanız için google maps kullanmanız gerekmesi de cabası. Hem ghetto bir bölge, hem kalabalık, hem aşırı büyük bir kampüs olunca işler kontrolden çıkabiliyor tabii. Okuldan her hafta abuk subuk uyarılar geliyordu. Yok efendim biri kampüste taciz edilmiş, birinin bir şeyi çalınmış, bir kızın yurdunda duşun içinden adam çıkmış, falan filan. (Bunları annenize babanıza okutmayın, göndermezler). Yine olsa yine tercih eder miydim? Ederdim, ama California tarafında okumaya özenmedim de değil açıkcası.

Peki ya ders sistemi genel olarak farklı mı? Örneğin bütünleme, yaz okulu gibi burada kurtarıcı olarak kabul edilen şeyler orada da mevcut mu? Yoksa dersten kalacak gibi olunca ayvayı yiyor muyuz? Devamlılık zorunluluğu gibi durumlar, ya da “ay inkılapçı bana taktı” gibi saçma sorunlar yaşanıyor mu?

Bütünleme diye bir şey yok, çünkü kalmak için çok afedersiniz ama gerçekten ya son derece tembel ya da alkoliğe bağlayıp sıfır ders çalışmış olmanız gerekiyor. Aslında bu ikinci durum çok da olasılıksız değil. Birçok insan özellikle ilk 1-2 sene “artık özgürüm!” modunda kendini parti yapmaya kaptırıyor. Ama ders sistemleri neredeyse kalmamak üzerine yaratılmış. Bir çok hoca çan eğrisi uyguluyor, yani sınava girmeyip 0 puanla C aldığınız dersler bile olabilir. (tabii bunu yine de denemeyin). Oldu da hoca baya sert çıktı, baktınız ilk notlarınız berbat geldi, belli ki ayvayı yiyeceksiniz, dersi bırakın. Ders bırakma süresi genelde baya uzun olduğundan dersin gidişatını öngörmeniz için yeterli bir süreniz oluyor. Ayrıca şöyle de bir hakkınız var (her okul için geçerli mi bilmiyorum), dersten aldığınız notu beğenmediniz, o dersi başka bir dönem tekrar alıp daha iyi bir not alırsanız, yeni notunuz eskisinin yerine geçiyor.

Üniversitelerde genelde devam zorunluğu diye bir şey yok. Devamlılık tamamen hocanın belirlediği sisteme kalmış. Kimisi hiç sallamıyor, kimisi notunuzun %10-20’sini devamlılığınız ve konulara/tartışmalara katılımınıza göre belirliyor. Zaten büyük kampüslerde sınıflar/dersler devasa olacağı için (aynen filmlerde gördüğünüz gibi) hocaların devamlılık takip etmesi baya zor. Derste yoklama listesi dönüyorsa, birinin isminizi yazmasına bakar. (ay valla kötü örnek oluyorum).

Yaz okulunda da normal dönemlerde alabileceğiniz bazı dersler sunuluyor. Bunlar daha hızlandırılmış programlar olduğu için bazı dersleri aradan çıkarmak için ideal. Ancak burada öğrenci vizeniz Amerika’da bir dönemde ne kadar kalmanıza izin veriyor, duruma bakarak bu seçeneği değerlendirmeyi unutmayın.

Peki ya konaklama meselesi? Yurtta kalmak mı daha mantıklı, yoksa eve mi çıkmalıyız? Orada bu işler nasıl yürüyor?


Bazı okullarda ilk 1 veya 2 sene yurtta kalma zorunluluğu var. “Zorunda mıyım?”, evet hakikaten zorundasınız, aksi takdirde okula alınmamanız bile mümkün. Bu şartın tam olarak neden var olduğunu bilmesem de adaptasyonunuzu kolaylaştırmak ve sizi daha güvenli bir ortamda tutmak için olduğunu tahmin ediyorum. (böyle mantıklı geldi). Bu yurtlarda kalmak için okula ekstra bir ücret ödemeniz gerekiyor tabii, ancak eve çıkmanızla aynı hesaba, hatta yerine göre daha da uyguna bile gelebilir. Eğer böyle bir zorunluluk yoksa da en azından ilk sene yurtta kalmanızı tavsiye ederim çünkü ortama adaptasyon açısından gerçekten kolaylık sağlıyor. Hem de arkadaş çevrenizi ve eve çıkmak isteyeceğinizi kişileri belirlemeniz açısından bir süreniz olmuş oluyor. Ayrıca yurtlarda daha samimi ve farklı bir ortam var. Belirli kısıtlamaları da var tabii, ister istemez bir gözetim altında oluyorsunuz.

Orada okurken aynı zamanda çalışabilmemiz mümkün mü?

Öğrenci vizesiyle uluslararası öğrenci statüsünde olduğunuz için kampüslerin içinde bulunan çalışma olanakları dışında (örneğin kütüphanede çalışmak) devlet size çalışma hakkı vermiyor. Ben illa çalışacağım diyorsanız merdiven altı maaş alabileceğiniz bazı posizyonlar araştırabilirsiniz. Yasa dışı olduğu için burada daha açık konuşamayacağım…

Daha sığ bir soru sormadan da edemeyeceğiz. Amerika’daki okullar gerçekten de filmlerdeki gibi mi? Ortalıkta çılgın partiler, ponpon kızlar, ultra yakışıklı Amerikan futbolu oyuncuları falan geziyor mu? Yoksa biz çok mu Amerikan filmi izliyoruz?

Durumu abartmamak gerek tabii, ama birebir aynı çılgınlıkta olmasa da,  “aa bu gerçekten filmlerdeki gibiymiş” , “bu anca Amerika’da olur” ve hemen Türkiye’deki arkadaşlarınızı arayıp “abi dün akşam gittiğim partiye inanamazsın” dedirten durumlarla karşılaşabiliyorsunuz. Parti ve çılgınlık seviyesi okullara ve okul boyutuna göre değişiyor ama yine de Amerika’daki kampüslerde genel olarak bir parti havası, bir spor etkinliği merakı mevcut. Futbolcularla ponpon kızların bu kadar ön planda olmasının sebebi de okullar arası spor etkinliklerinin ülke çapında televizyonda yayınlanması ve takip edilmesi. Adamlar üniversite basketbol ligi ve amerikan futbolu ligi diye ligler yapmışlar ve her okulun acayip bir taraftar kitlesi var. Yalnızca o okula gidenler değil, mezun olanlar, sırf takımı sevdiği için destekleyen insanlar maçlara dolup taşıyor. “oo haftaya bilmem kimle derbi var” diyip çılgına dönen insanlar görüyorsunuz. NBA/ NFL kadar ciddiye alınıyor desem abartmış olmam çünkü bu liglerde başarılı olan oyuncular çok yüksek ihtimal üniversitenin 2. Veya 3. Senesi NBA’ye atanıyor. İş böyle olunca ponpon kızlar ve futbolcular da baya ilgi topluyor. Tabii, “aa okulun en popüler çocuğu quarterback Mike” ya da “en güzel kızı tabii ki sarışın cheerleader Jessica” gibi bir statü ayırımı ile karşılaşmıyorsunuz. (lisede durumun bu şekilde olduğunu söyleyebilirim ama). Herkes kendi halinde, kendi arkadaş çevresinde veya karma bir şekilde takılıyor. Zaten büyük kampüslerde olunca, televizyon ekranında görmeye alıştığınız oyuncular ya da ponpon kızlarla karşılaştığınızda celebrity görmüş gibi tepki veriyorsunuz.

Bu spor etkinlikleri öncesi, özellikle büyük maçlarda (bizdeki derbiler kadar önemli bir gündem yaratan maçlarda) stad dışında bir festival ortamı oluşuyor ve binlerce insan içki içiyor, yemek yiyor, tezahürat yapıyor. Stadlarda öyle böyle stadlar değil yani..

Partilere gelince. Amerika’da içki içmek için 21 olmak gerektiğinden kampüslerde alkol konusunda hep bir gerginlik hep bir “abi nereden bulucaz, kime aldırsak” telaşı var. Genellikle öğrenciler 21 yaşını üniversite sonda doldurmuş oluyor ama bu tabii ki ilk 3 sene uslu uslu oturacağınız ve kurallara uyacağınız anlamına gelmiyor. Burada açık açık kuralları çiğneyin demiş gibi oluyorum ama 21 yaş sınırlaması nedir yahu? Gerçekçi olalım, tabii ki içki içeceksiniz, o yüzden ben size burada bununla ilgili sadece birkaç uyarıda bulunayım. Yurtlarda içki içerken dikkat edin çünkü genelde her katta bir RA (resident assistant) dedikleri, denetim yapan insanlar var. Çevreye rahatsız verdiğiniz, içki içerken yakalandığınız durumlarda yolunuz disipline kadar gidebilir. Yurtlar dışında ev partilerine veya fraternity/sorority partilerine gittiğinizde de polis denetimine maruz kalabilirsiniz. (hangi evde parti olduğunu belirlemeleri çok da zor değil) Bu noktada işler öğrenci vizenizin iptal olmasına kadar gidebilir. “Koskoca ülke benimle mi uğraşacak” demeyin, benim çevremde bunu yaşayan insanlar oldu. Her ev partisini polisler basacak diye bir durum yok tabii, genelde polisler bir ihbar/şikayet aldıklarında ya da somut bir kanıtları olduğu takdirde birinin evine/arsasına ayak basabiliyor.


Yukarıda adı geçen fraternity (erkekler için) ve sororitylere (kızlar için) değinmeden geçemeyeceğim. Bunlar, yine filmlerden aşina olabileceğiniz, birçok kızın veya erkeğin çoğu zaman aynı evde toplaştığı kulüpler. Birbirine aşırı bağlı olan, çeşitli aktiviteler düzenleyen, aralarına girmenin oldukça zor olduğu (katılmak için not ortalamanızın dahi değerlendirildiği zorlu bir süreçten geçiyorsunuz) kulüpler bunlar. Sizi girmeniz için heveslendirmeye çalışmıyorum, çünkü çevre edinmek dışında pek bir yararı olduğunu düşünmüyorum ama burada vurgulayabileceğim bir nokta, bu kulüplerin düzenlediği ev partileri.


Arkadaş ortamı nasıl? Oraya Türkiye’den okumaya giden bir kişinin çevre edinmesi zor mu? Daha sığ bir yaklaşımda bulunacak olursak, “Amerika’da müslüman ülkelerden gelenlere terörist muamelesi yapılıyor” genellemesi doğru mu?

Amerika’da %100 Amerikalı biriyle karşılaşmanız baya güç. Herkes ben çeyrek İtalyanım, annem İngiliz, babam İrlandalı, dedem bilmem nereli diyor. Çoğu insanın ailesi bir dönem başka bir yerden Amerika’ya göç etmiş. Yani ortaya birçok ırktan oluşan karma bir insan topluluğu çıkıyor. Böyle olunca okulda da bir sürü farklı ırktan, kültürden insanla tanışmak çok normal bir şey olarak karşılanıyor. Kimse kimseyi “sen şimdi müslüman mısın” diye yargılamıyor. Tabii bu her bölge için geçerli değil. Amerika’nın daha muhafazakar ya da da izole bölgelerinde ırkçı ve cahil insanlarla karşılaşmak mümkün. Ama %90, gideceğiniz okulda böyle aksi bir durumla karşılaşıp dışlanma olasılığınız yok. Aksine ortam, Türkiye ve kültürümüzle ilgilenen, ya da sadece gelince kalacak bir yeri olması için sizinle samimiyet kuran insanlarla dolu. Tabii bu sizin lehinize de gelişebilecek bir durum çünkü aynı zamanda sizin de başka ülkelerde evinde kalabileceğiniz arkadaşlarınız oluyor.  Amerikalılarda, ya da uzun süredir Amerika’da yaşadığı için Amerika kültürüne adapte olan kişilerde bir yapmacıklık söz konusu olduğunu yok saymacağım ama üniversitede size uygun bir arkadaş grubuna dahil olmanız ve uzun süreli arkadaşlıklar kurmanız çok zor değil.


Üniversite bittiğinde Türkiye’dekine kıyasla daha fazla çalışma olanağı mı sunuluyor? Bu noktada yapılan ortalamanın ya da başka kriterlerin önemi var mı?

Özellikle son yıllarda geçirdiği ekonomik krizden ötürü günümüzde Amerika’da çalışma olanakları bulmak pek de kolay değil. Aşırı rekabetçi bir ortam var ve çoğu pozisyon için 4 senelik üniversite eğitimi artık yeterli bulunmadığından birçok kişi yüksek lisansa devam ediyor. Bu noktada yukarıda da bahsettiğim gibi hangi bölümden ve hangi okuldan mezun olduğunuz çok önemli. Çünkü büyük şirketler, işverenler bu okulları sık sık ziyaret ederek, kariyer fuarları gibi etkinliklere katılarak mezun olacak öğrencileri radarlarına alıyor. Mezun olduktan sonra kariyerinize Amerika’da başlamak gibi bir hedefiniz varsa, burada verebileceğim en önemli tavsiyelerden biri stajyerlik yapmanız olacaktır. Eğitim aldığınız süreçte not ortalamanızı yüksek tutmanız, 3. Sınıftan itibaren stajyerlik yapmanız ve özgeçmişinize ekleyebileceğiniz herhangi bir aktiviteye dahil olmanız size daha fazla çalışma olanağı sağlayacaktır.  Bu arada öğrenci vizeniz mezun olduktan sonra iptal oluyor ve sonrasında Amerika’da kalma hakkı tanımıyor. Eğer uygun bir iş olanağı bulursanız, gerekli izinleri alabilmeniz için işvereninizin size sponsor olması gerekiyor. Bu da her işvereninin yapmak isteyeceği bir şey değil.

Tanıştığım her yeni kişiyle birlikte “aa inanmıyorum, Amerika’da o kadar sene kalıp neden Türkiye’ye dönme kararı aldın? benim Amerika’ya giden hiç bir arkadaşım geri dönmek istemiyor, zaten Türkiye’nin gidişatı hiç iyi değil, ben senin yerinde olsam hayatta dönmezdim” tepkilerine maruz kalıyorum. Türkiye’nin gidişatının hiç hoş olmadığını göz ardı edemeyeceğim, ancak yaşantımı/kariyerimi Türkiye’de sürdürme kararımdan bir gün olsun pişman olmadım.

Published by
oitheblog

Recent Posts

2024 Viyana Gezisi Notları: Avrupa’nın En Avrupalı Şehri

Dünyanın en yaşanabilir şehirleri listesinin 1 numarasını yıllardır zapt etmiş, “muasır medeniyetler seviyesinin ne olduğunu…

3 saat önce

Düsseldorf Gezi Rehberi: 1 Günde Neler Yapılır?

Galiba hayatımda hiç özel olarak uçak bileti alıp Düsseldorf’a gezmeye giden bir insan görmemiş olabilirim,…

2 hafta önce

Amsterdam Gezisi Notları: Yeni Öneriler, Birtakım Övgüler

En son ne zaman Amsterdam gezisi için yollara düşmüştük diye bir bakıp üstünden 5 sene…

3 ay önce

Atina Gezisi Notları: İhtimallerin Heyecanına Üzülüyorum

Kişisel tarihimizdeki ilk Atina gezisi üstünden neredeyse 8 sene geçtiğini fark ettiğimizde zamanın ne kadar…

5 ay önce

2023 Tiflis Gezisi Notları: Bazı Yeni Keşifler

Hatalarımızdan ders almamak konusundaki ısrarcılığımızın bir belgesi olarak bir önceki Tiflis Gezisi Notları kapsamında “buraya…

8 ay önce

Kazbegi Gezi Rehberi: Gürcistan ile Bağları Kuvvetlendirme Girişimi

Az önce kapı çaldı. Eskimiş metal grubu tişörtüm ve berbat şekilde toplanmış saçım ile kapıyı…

8 ay önce