Realist Bir Sağlıklı Beslenme Girişimi: Ne Kararlar Aldık?

Bizi Instagram’dan takip eden müthiş ötesi müthiş dostlar bilir, bu ara bizden kimsenin beklemeyeceği bir sürece girmiş bulunuyoruz: Sağlıklı beslenme! Normalde 10 kaplan gücünde yiyen insanlar olduğumuza bol bol şahit olduğunuz için ne oldu da bir anda sağlıklı beslenme serüvenine giriştiniz diye düşündüğünüze eminiz. Aslında bu durumu İdil’in küçük (ciddi olmayan ve panik yapmanızı gerektirmeyen) bir sağlık sorunu tetikledi diyebiliriz. Ben (Öykü) de İdil’i yalnız bırakmama gayesiyle ona katılmış bulunmaktayım, bir yola girdik ama, bakalım başımıza neler gelecek?

Tabii sağlıklı beslenme derken kesinlikle diyet yapmaktan söz etmiyoruz, orada bi’ anlaşalım. Hayatımızda uygulamaya geçirme ihtimalimizin 0 olduğu abuk subuk diyetlerde maksimum dayanma süremizin 3 gün falan olacağını biliyoruz çünkü. O sebeple daha uzun süreye yayabileceğimiz, daha uygulanabilir bir şey yapmaya çalışacağız ki bu da hayatımızda bazı ana değişiklikler yapmamızı gerektirecek gibi görünüyor, başarıp başaramayacağımızı hep beraber göreceğiz.

Bu konu ile ilgili bir şeyler paylaşmaya başlamadan önce sağlıklı beslenme konusunda aldığımız kararları şöyle bir sıralayalım dedik, varsa ekstra öneriniz, Instagram’da DM’den yürümeye de bekleriz.

1. Şeker ile ilişki durumumuzu gözden geçirmek.

Biliyoruz, dahice bir fikir değil, herkes farkında, şeker resmen aşağılık pislik, mendebur bir şey arkadaşlar. Zaten bilmemek mümkün mü, şu şekeri bırakanların “AAA ŞEKER Mİ IYYY BEN HAYATTA KULLANMAM, NASIL ŞEKER KULLANIRSIN ŞEREFSİZ” tepkileri yüzünden resmen korku içinde yaşıyorduk sdfsj. Daha “çayına şeker koymayan yetişkin” evresine bile yeni yeni geçtiğimizi düşünürsek muhtemelen şekeri asla tam olarak hayatımızdan çıkaramayacağız, ama bu sağlıklı beslenme girişimimizin olmazsa olmaz bir maddesi olduğuna göre elimizden geleni yaparız diyoruz. (muzlu rulo pasta hariç, o sayılmaz, onu yeriz) Tabii ki bu noktada şekeri laps diye komple bırakmak pek de mantıklı değil, çünkü vücudunuz bu durumu “abi her gün yiyorduk şeker falan, ne oldu şimdi” şeklinde karşılıyor ve bir anda bırakmanız sonucu aşırı halsiz bir hale gelip bu süreçten psikolojik olarak bile etkilenebiliyorsunuz. (İdil 1 hafta komple bırakmayı denedi ve deliliğe yelken açtı, oradan biliyoruz) Dolayısıyla belki gecenin bir saati değil ama, gündüz saatlerinde şeker ihtiyacımızı meyve, kuru meyve, hurma vb. şeyler ile gidermeye çalışacağız.

2. Evde daha çok yemek yapmak.

Yaldır yaldır seyahat eden, etmediği dönemlerde de İstanbul’da cirit atan bir ikili olarak fark ettik ki dışarıda yediğimiz çer çöpün haddi hesabı yok. Şu hayatta en uzun soluklu ilişkimizin Yemeksepeti ile olduğunu düşünecek olursak tabii ki Cihangir’e taşınınca “ABİ HER ŞEY EVE GELİYOR N’APICAZ” paniğini de en ileri seviyede yaşadık, çünkü oburluk bizim için bir yaşam biçimi. Gecenin 3’ünde ıslak hamburgere düşmeler, tantuni şovlar, ani gelişen midye dolma krizleri falan kol geziyor, öyle düşünün. E söz konusu sağlıklı beslenme olunca bu gidişata da bir dur demek gerekiyor, zira şuna eminiz: evde her ne yersek yiyelim dışarıda yediğimiz herhangi bir şeyden daha sağlıklı olacak. Acı gerçek, üşenmek yok, yola devam. Mümkün olduğunca evde yemek yapıyoruz! Bu noktada sizin de işinize yarayabileceğini düşündüğümüz bir şeyi de paylaşalım, belki ilginizi çeker: İpek Hanım Çiftliği. Biz belki her hafta değil ama, mümkün olduğunca sık bir şekilde buradan doğal ürünler sipariş veriyoruz ki, yüzlerce seçenek olduğu ve deneyimlerimiz üzerine hakikaten güvenilir bulduğumuz için sizlere de net bir şekilde önerebiliriz. Biliyoruz, doğal olan her şey elimizden alınıp sonradan organik ayağına daha yüksek fiyatlara satılmaya başlandı ama, İpek Hanım Çiftliği’nden bir şeyler alırken bu şekilde hissetmiyoruz. Üstelik dışarıda yediğimiz şeylere manyaklar gibi para verip duracağımıza daha sağlıklı şeyler alıp evde pişirmek daha bi’ aklımıza yatar oldu.

3. Deliler gibi su içmek.

Oh, sonunda kolay yerden geldi. Bizim danalar gibi yiyip kilo almayışımızın temel sebeplerinden biri ikimizin de bol bol su içiyor olması olabilir, o yüzden bu konuda çok da sıkıntı yaşamayız gibi görünüyor. Ancak biz bu sağlıklı beslenme önerilerini kurcalamayalı işler biraz değişmiş, şu “en az 2 litre su için” muhabbeti 3 litreye falan çıkmış. Açıkçası biz de nasıl olsa bol içiyoruzdur diye ne kadar su içtiğimizi pek takip etmiyorduk. Bu süreçte ne kadar su içtiğimizin takibini yapmak gibi bir hedefimiz de var. Bunun için kendimize bir bardak belirleyip onun kaç ml. olduğunu ölçüp ondan yola çıkarak günde ne kadar su içtiğimizi tespit edebiliyoruz. Ona da üşenirseniz kaç bardak su içtiğinizi takip etmenizi sağlayan app’ler de var, onlardan da yükleyebilirsiniz.

4. Daha erken saatlerde uyumaya çalışmak ve uykudan en az 4 saat önce yemeği kesmek.

İşte bu konuda DEV ayvayı yiyeceğiz gibi duruyor. Ayvanın en büyüğünü bir bütün halinde mideye indirmiş kadar olacağız resmen. Çünkü biz de tabii ki bizim jenerasyonun temel özelliklerinden biri olan “gece yatmayı, sabah kalkmayı bilmeme” sorunsalı ile yaşıyoruz. Fakat okuduğumuz kadarıyla vücudun kendine reset atma süreci tadında bir eylem olan uyku esnasında sizi de daha erken uyumaya itecek bir olay vuku buluyormuş. Sevgili Karatay teyzemizi takip ediyorsanız zaten konudan haberdar olabilirsiniz, biz bu işlerde yeniyiz, yeni keşfediyoruz. Neden bahsediyoruz? Şöyle özet geçelim. Yağ yakımı için leptin denilen bir hormonun salgılanmasına ihtiyacımız var-imiş. Leptin salgılanması ise ağzınıza attığınız son lokmanın ardından geçen 4. saatten sonra salgılanmaya başlıyormuş. (bu sebepten 3 değil 2 öğün yiyin gibi bir akım ortaya çıktı galiba) Leptinin en yüksek düzeyde salgılandığı aralık ise gece 2:00 ve 5:00 arasıymış. O yüzden LET THE LEPTIN WORK diyoruz.

5. Ketojenik beslenme ile Karatay Hoca’nın önerileri arasındaki ince çizgide takılmak.

Biz diyet insanı değiliz. Yok kibrit kutusu kadar peynir, kapı kolu kadar yoğurt, disket kadar ekmek falan gibi tuhaf şeyleri uygulayabilme ihtimalimiz 0, direkt bayarız. O yüzden okuyup araştırınca bize en uygun olabilecek ve hayatımıza en kolay adapte edebileceğimiz beslenme biçimlerinin bu ikisi olduğunu fark ettik. Bu ikisinden ortaya karışık bir beslenme biçimi bizim için hiç de olmayacak iş değil gibi duruyor. Üstelik Karatay Teyze’nin kitabını sürükleyici bir kitap okurmuşçasına bir gecede bitiriverince diğerlerine kıyasla çok da mantıklı geldiği için böyle bir tercihte bulunduk. Öyle sırf popüler diye uygulayacak değiliz tabii ki. Şimdilik bu iki beslenme biçiminin karışımı olarak hayata geçirebildiğimiz şeyler günde 2 öğün yemek, yağ tüketiminde elimizi bol tutmak, protein ile haşır neşir olmak ve karbonhidratları tribe boğmak. Bu 2 öğün işi bizi zorlayacak olursa da ya o eve gönderim yapan juice markalarına dadanıyoruz ya da eve aldığımız blender/katı meyve sıkacağı benzeri ürünümüz ile kendi juice/smoothie’lerimizi hazırlıyoruz.

6. Hafta içi içki içmemek.

Bakın bu maddede realistik davrandık ve farkındaysanız “içki içmemek” gibi çılgın bir projeye girişmedik. İçeceğiz kardeşim allah allah. Ama daha az içeceğiz. Özellikle hafta içi “hadi aşağı inelim de bi’ şeyler içelim bari”ye bağlamayacağız konuyu. Velev ki onu yapacak olduk, o noktada da içinde gereksiz derecede şurup/şeker olan kokteyller yerine daha hafif şeyler içmeye yöneleceğiz. Ama yurtdışı seyahatleri hariç, orada sınır yok………..Sonra bize vay efendim hani sağlıklı besleniyordunuz demeyin diye şimdiden söylüyoruz.

7. Daha çok hareket etmek.

Geçmiş olsun İdil, geçmiş olsun Öykü, evde popo (göt demiyoruz…..) yaymalara son, koltuk ile bütünleşerek adeta koltuğun bir deseni gibi görünmeye başladığınız, sırf kumanda uzakta diye Seda Sayan izlemeyi kabullendiğiniz, yemek yapmaya üşendiğiniz için evde Açlık Oyunları 4’ü çektiğiniz günlerle vedalaşın. Bundan sonra mümkünse günlük alışveriş yapıyor, bu alışverişi yapmaya yürüyerek gidiyor, asansör yerine merdiven kullanıyoruz. Hatta ve hatta kendimizi yürümek zorunda bırakmak için eve süt, yoğurt vb. sık tükettiğimiz ürünleri yedekli almayı bıraktık ki, çıkıp almak zorunda kalalım. Sağlıklı beslenme yoluna girmişken şu günde 10.000 adım meselesini de deniyoruz, lakin onda pek ihtimal göremiyoruz……

8. Probiyotik ve balık yağı tüketmek.

Hem probiyotik tüketmenin hem balık yağı tüketimini arttırmanın en az 800 tane faydası var. Cildi düzeltmesinden tutun yağ yakımını hızlandırmaya, depresyon ile başa çıkmaya, bağışıklık sistemini güçlendirmeye, hafızayı geliştirmeye, göze, kalp sağlığına artık aklınıza ne geliyorsa her bir şeye faydası var. Bu iki konuyla ilgili son zamanlarda o kadar çok yazı okuduk ki, hakkında sayfa sayfa yazı yazabiliriz, ama söz konusu sağlık olunca bu alanda iddialı bilgiler vermeye korktuğumuz için çok sesimizi çıkarmaya korkuyoruz. Neticede okuyup araştırdıktan, doktordan ve hatta Mehmet Müderrisoğlu’ndan da tavsiyeler aldıktan sonra biz bu probiyotik ve balık yağına kendimizi kesinlikle teslim ediyoruz. Aslında doğru olan haftada birkaç kez balık tüketerek Omega-3 ihtiyacını, ev yapımı yoğurt ve turşu tüketerek ise probiyotik ihtiyacını gidermek ama, biz biraz besin desteklerine dadanmış durumdayız. Bakalım bu işe evde yoğurt yapma noktasına gelecek kadar tutulacak mıyız, onu zaman gösterecek.