San Francisco’da Yaşam: Arkadaşlarla California Dreaming Keyfi

San Francisco

Amerika’da yaşama niyeti olan ya da niyeti olmasa bile “acaba nasıl olurdu?” sorusunu kendine sormadan edemeyenler olarak Amerika röportajına doymuyoruz. Bu sefer otursanız saatlerce konuşabileceğiniz, yer yer sesli güldüren şahane anlatımı ile Deniz Akdolu‘dan San Francisco’da yaşam ile ilgili bol bol ipucu aldık ve nedir ne değildir öğrendik. Üstelik konuya Deniz’in öğrencilik yıllarından dalınca Amerika’da eğitim, hatta Santa Barbara ile ilgili bile bol bol detay öğrenmiş bulunduk.

Toplanın, aşağıda içinde Kanye West bile geçen bayağı eğlenceli bir röportaj var.

Başlamadan gelen not: Amerika’da eğitim meselesi ilginizi çekti ise şurada konuyla ilgili çok çılgın bir röportajımız daha var.

Ne kadar süredir Amerika’da yaşıyorsun? Orada bulunma sebebin nedir? Bize küçük çaplı bir hayat hikayesi özeti geçebilir misin?

Aslında her şey yaklaşık on sene önce ablam liseden, ben de ortaokuldan mezun olmak üzereyken başladı. Babamın 80’lerden beri işini Amerika’ya taşıma hayalleri, “iş gezisi” için gittiği Kaliforniya’dan bize telefon açarak “Ben dönmüyorum, bu sefer olacak” demesi ile uzun ve yorucu bir vize sürecinden sonra bizi yanına aldırması ile gerçek oldu. Ablam üniversiteye bense liseye başladık, babam ve amcam Santa Barbara’da şube açtı; bir bakmışım ki ailecek “California Dreaming” yaşıyoruz.

Bildiğimiz kadarıyla hem liseyi hem de üniversiteyi Amerika’da okudun, dolayısıyla lise sürecinden başlamadan edemeyeceğiz. Adapte olmakta güçlük çektin mi? “Oha hakikaten filmlerdeki gibiymiş” dediğin anlar yaşadın mı mesela?

Söz ettiğim Santa Barbara’nın da içine dahil olduğu Güney Kaliforniya, kuzeye göre daha materyalist ve az biraz ayrımcı. Tabi biz bunu o zamanlar bilmiyorduk. Devlet lisesine gitmeme rağmen Montecito yerleşkesinin zengin popülasyonunu da göz önünde bulundurarak (Oprah, Ellen Degeneres, Kanye mahallede volta atıyor, Oprah Halloween’de şeker yerine Ipad mini dağıtıyor) sınıfımda Volcom, Lucky Brand, Liz Claiborne’un sahiplerinin çocuklarıyla büyümüş olmak elbette küçük çaplı bir travma yarattı. Düşünün ki hoca derste Arnold Schwarzenegger’den bahsedince “dün bizde yemekteydi hocam” tarzı muhabbetler geçiyordu.

İlk zamanlarda çok yalnızlık çektim. Maalesef Güney Kaliforniya’da Meksika popülasyonu, genel olarak toplum tarafından ezilen kesim. Okuduğum okulun yüzde yetmişi de Meksikalı’ydı. Hal böyle olunca beni Meksikalı zannetmeleri, üstümde başımda milyarlık kıyafetler olmaması, hatta Black Eyed Peas’in o sene çıkardığı “Seven Jeans, True Religion” şarkısının Kaliforniya’daki kot anlayışını 250 dolarlık kotlara dönüştürmesi gibi tuhaf  etkenler, tek kelime etmeye korkan halimi daha da travmatik bir noktaya getirdi. Bir de her gün serbest kıyafet olduğunu hatırlatayım, yani o moda yarışına ayak uydurmanın imkanı yoktu. Kimseyle konuşmadan geçirdiğim haftalar oldu, İngilizce dersinde hoca bana acıyıp  “sen en arka sırada otur sorun değil, ben seni C- geçiririm”  bile dedi. Öğle teneffüslerinde grupça okulun yanındaki ana caddeye ot içmeye giden gruplar, Bugattisi ile Starbucks’a giden filmlerden fırlamış kız tiplemeleri, başka bir “gang” ile kapışmaya giden Meksikalı gangsterlar ya da kimseyle konuşmayan,, genelde ileri Katolik olan ve filmlerden “nerd” olarak tanıdığımız asosyal çocuklar okuldaki ana grupları oluşturduğu için bayağı zorluk çektim!

ChinatownSanta Barbara’da bile “gang” olması hakikaten enteresanmış! Zengin gang üyesi yeni bir tür galiba? 🙂

Ufacık Santa Barbara’da bile gang var evet! Onları bu noktaya getiren şey de tabi ki ayrımcılık. Santa Barbara’nın ana caddesi State Street’in doğusuna East Side, batısına West Side deniliyor ve her iki tarafın da ayrı bir gang’i, yani çetesi var. Bir keresinde öğlen saati iki taraf ana caddede kapıştı ve herkesin gözü önünde 13 yaşında bir çocuk bıçaklanarak öldürüldü. Günlük güneşlik, turistik, şirin bir caddede böyle bir şeyi hiç görmemiş olan herkes şok içinde izlerken çocuk oracıkta ölüverdi. Hatta olayın üzerine bizim okulda “karşı gang” den kan davası tadında bir karşı atak beklenildiği için, öğle yemeğinde kapılar kilitlenmeye başlandı.

Peki ya üniversite? Hangi üniversitede hangi bölümü okudun? Türkiye’deki çevrenden yola çıkarak eğitim sistemini burası ile kıyaslayabilir misin? Amerika’nın Türkiye’den daha iyi bir eğitim sistemine sahip olduğuna inanıyor musun mesela?

Liseyi bitirdiğimde ilk iki sene yaşadığım adaptasyon sürecinin de getirdiği karmaşa ile halen bölümümü seçememiştim. Amerika’daki “Community College”  yani 2 yıllık üniversite opsiyonundan yararlandım. Zaten Santa Barbara’da bir Community College bulunduğundan daha lisedeyken akşamüstleri üniversiteden dersler almaya ve kredi biriktirmeye başlamıştım. (Evet asosyal olunca sınıf arkadaşların okul çıkışı sinemalardayken sen üniversitede sanat tarihi dersi alıyorsun) Liseden sonra Santa Barbara Community College’a gittim, ilk 2-3 sömestr mimarlık, biyoloji, muhasebe (evet ben de inanamıyorum) gibi alanlar denedim, sonra psikolojiyi çok sevdim. Genelde insanlar Community College’daki karşı koyulması zor tatil havası yüzünden (buradaki iklim koşullarını da düşünün) okulu hemen bitirmek istemezler. Ama ben, hem uluslararası öğrenci statüsünde olduğum için okula daha yüksek ücret ödemem, hem de zaman kaybetmemek istememem nedeniyle iki senede bitirdim.

Community College’da General Ed dedikleri temel dersleri alıp üzerine seçtiğin bölüme göre birkaç zorunlu dersi (genelde 3-5) tamamladıktan sonra not ortalaman ve yazdığın başvuru makalesine göre 4 yıllık üniversiteye geçiş yapabiliyorsun. Ben  oradan UCSB’ye geçtim ve son iki senemi orada okudum. Bu şekilde, diploman 4 senedir o üniversitede okumuşsun gibi oluyor ve Community College çok daha ucuz olduğu için binlerce dolar da cebinde kalıyor. Üstelik bu yöntemle ilk etapta birkaç farklı bölümü deneyip hangi alana daha uygun olduğunu keşfetme imkanı da doğuyor. Ama uyarıyorum, okuldaki tatil havası Türkiye’den gelen pek çok öğrenciyi bile 4-5 sene transfer olamamaya sürüklüyor.

San FranciscoKlişe ama gerekli soru: Sence Amerika gerçekten de özgürlükler ve fırsatlar ülkesi mi? Bu kadar seneden sonra gerçekten orada daha özgür, daha mutlu ya da istediğin her şeyi başarabilecek gibi hissediyor musun?

Bence Amerika özgürlükler ülkesi değil, ama öyleymiş gibi davranmakta bayağı başarılı. Ben buraya yerleşmeden önce buradaki herkesi aşırı mutlu ve yüksek hayat standartlarına sahip zannederdim. Bu ülkede sistemden çeken çok var. Yüksek kesim sistemin kaymağını yiyor, orta kesim de maalesef tüketim ve ot kölesi olmuş, full time garsonluk yapıyor, kalan vakitte ot ve içki tüketmekten okumaya fırsat kalmıyor (sınıfımdaki Amerikalı yakın arkadaşlarımdan üniversiteyi bitiren yalnızca iki kişiden biri benim). Ki okul parası, çocuğunun okul parasını ödemeyi yanlış gören aile anlayışı ve üniversite kredileri üniversite mezunu olma olasılığını iyice düşük kılıyor.  Ayrıca evsiz ve çaresiz kesim de cabası.

Örneğin, geçen gün San Francisco’nun Nişantaşı’sı olan Financial District’teydim. Arabamı fark etmeden Tenderloin’e yani bölgenin en korkunç olarak bilinen, uyuşturucu ve evsizleriyle nam salmış mahallesine bırakmışım. Beş dakika içinde yola kakasını yapan bir kadın, kaldırımda asit satan bir kız gördüm ve “What are you doing here huh” tarzı laflar işittim. Gerçekten herkes kafayı yemiş, farklı bir alemde uçuyor gibiydi. Herkes bana bakıyordu, korktum yürüyemedim ve bir markete sığınıp taksi çağırdım. Market sahibi bana dik dik bakıp burada ne arıyorsun dedi. Taksiye bindiğimde kalbim çarpıyordu hala. Sonra düşündüm uzun süre bu insanlar nasıl bu hale geldi diye.. San Francisco, teknoloji endüstrisinin yoğun gelişimde olduğu bir şehir ve kiralar çok pahalı, çok zengin bir popülasyonu var. Ama bir sokağa sapıyorsun ve gördüğün manzara bu. Yani Amerikan rüyası yalnızca “rüya” olabilecek kadar fantastik. Ha bahsettiğimiz şey ruhani bir özgürlükse evet burada kimse ne yaptığını sallamaz. İstediğini giy, ye, iç, sen sensin ve kimse buna laf edemez. Ama sınıfsal olarak ciddi uçurumlar var. Ayrıca göz ardı edilemeyecek derecede ayrımcılık da söz konusu. En azından Güney Kaliforniya için söyleyeyim, insanlar İtalyan ya da Fransız olmadığınız sürece dış kültürlere pek ilgi duymayabiliyorlar.

Financial DistrictŞimdi San Francisco’da yaşıyorsun. Tercihinden mutlu musun? “Şehir gibi şehir ulan!” dedirtti mi?

“Hakikaten şehir ulan!” diyorum her gün. Bir kere her “district”in kendine öz bir havası var. Salaş, rüküş, Uzak Doğu kültürü, kokoş, genç, yaşlı, hepsi bir arada. Plaj desen var, park desen var, toplu taşıma kolay. Yemekler Cafe Fernando’nun da dediği kadar mükemmel. Çok karışık bir popülasyonu var, her memleketten kültürden insanlar var. Bizim evin karşısında bir Budist Tapınağı var mesela. Ayrıca İstanbul’a olan benzerliğini Amerikalılar bile göz ardı edemiyor.

Sence yaşamak için pahalı bir şehir mi? Bize yeme içme, kira vb. günlük masraflarından da örnekler vererek konuyu orada yaşamayı planlayanlar için biraz detaylandırabilir misin?

Dediğim gibi Silikon Vadisi ve şehirdeki girişimciler sağ olsun, kiralar son 10 yılda fırlamış durumda. Bir oda kiralamak en az 1300 dolardan başlıyor. O sebeple çoğu insan Bay Bridge’in ötesindeki Oakland semtinde yaşayıp şehre Bart denilen metro ile gelip gidiyor. Onun dışında Sunset en çok öğrenci çeken semt. Ama orada bile 1100 dolardan aşağı oda bulmak imkânsız. Yemeklerin ucuz olmasıyla yetiniyoruz. Araban varsa saat başı en az 5-6 dolarlık bir park ücretini de gözden çıkaracaksın.

San Francisco Street ArtArkadaşlık ilişkileri konusunda ne düşünüyorsun? Yukarıda da biraz söz ettiğin gibi gurbet elde depresyona girer miyiz? Türkiye’deki dostluklarını orada da yakalayabildin mi? Yoksa kırmızı bardaklı çılgın partilerin ötesine geçemiyor muyuz?

Başlarda dediğim gibi Santa Barbara’da çok yalnızlık çekmiştim. İnsanların senin farklılığına ilgi duymamasını geçtim, Türkiye’den sonra ileri bireysel bir düzendeki arkadaşlık tanımı çok farklı geliyor insana. İnsanlar derin muhabbet etmez mesela burada “I am not your therapist” diye bir söylem var. Azıcık kaptırıp açılınca “ I’m sorry, I’m talking too much” diyorlar ve ben bile bu kafaya girmişim fark etmeden. İnsanlarla konuşurken hep “ay çok açılmayayım bayar şimdi” derken buluyorum kendimi. Böyle olunca senin de açılasın gelmiyor. Para mevzuları da çok daha bireysel. Para kuruşu kuruşuna kadar hesap ediliyor ki ben bunu aslında Türkiye’deki tutumdan daha sağlıklı buluyorum. Ama ruhu besleyen, “kardeşim be!” diyebileceğin kadar yakınlaşan insan bulmak zor. Kültür insanları daha pragmatik olmaya yönlendiriyor.

Etkinlik açısından aktif bir şehir mi diye sormayacağız, tabi ki aktif. Onun yerine vakit geçirmeyi en sevdiğin bölgelerden biraz bahsedebilir misin? San Francisco’da sıradan bir gün nasıl geçiyor mesela? Türkiye’deki yaşantıya benzer mi?

İnsan nereye giderse gitsin yaşantısını da oraya götürür derler ya, ben de burada Santa Barbara’da edindiğim ritüellerimi uygulayarak, favori bir iki kafe, yürüyecek favori yerler ve alışveriş yapacak manavlar edindim. Ama Mission District’e gidip orada burada happy hour yakalamayı ve aşırı güzel yemekler yemeye de bayılıyorum. Mission District eskiden tamamen Meksika mahallesiymiş. Sonra hipster mahallesi olmuş, şimdilerdeyse Teknoloji endüstrisinin akın akın getirdiği ayda 10 bin dolar kazananlar ile dinamiği tamamen değişti ve daha elit bir havaya büründü. An itibarıyla otantikliğinin son demlerini yaşamakta. Yani hem duvarlar Meksika kültürüne ait murallarla dolu ve her yerde İngilizce konuşulmayan Taqueria “tacocu” lar var, hem “tapas ve kokteyl” konseptli yerler. Onun dışında Golden Gate Park’a gidip yürüyüş yapmayı çok seviyorum. İçinde bahçeler, müzeler ve hatta bizonlar bile var 🙂

Golden GateDeneyimlerinden yola çıkarak San Francisco’da yaşama kararı almış birine verebileceğin en önemli tavsiye nedir?

YAZ GELMİYOR! Temmuz ortası oldu, ben hala akşamları palto giyiyorum.

Onun dışında güvenliğinize dikkat edin, bana bir şey olmaz deyip gece abuk subuk yerlerde gezmeyin. (Bakın daha yeni bir bavul dolusu vücut parçası bulundu) Buraya taşınmadan önce 10-15 kilo verseniz iyi olur çünkü mükemmel yemek yapmayan restoran YOK.

Son olarak buraya kadar gelmişken denemeden/görmeden dönmeyin diyebileceğin birkaç lokal tavsiyen var mı? (Golden Gate’i söyleyenlere küsüyoruz)

Burada Golden Gate’in ötesinde bir şeyler olduğunu da göz önünde bulundurarak: Baker Beach’te köprüye karşı bir gün batımı izlenmeli, Lands End Hiking Trail’de yine köprü ve deniz manzarasıyla yürüyüş yapılmalı, Golden Gate Park ve Palace of Fine Arts görülmeli. Ayrıca Mission District’de mini galeriler ve happy hourlar ile bol bol keyif yapılmalı. (Keyif pezevenkliği dedi ama biz sansürledik…)

6 Comments

  • 2011 Mayıs Ayında 21 günlük bir Batı Amerika gezisine katıldım. Los Angales, Las Vegas ve San Francisco… En beğendiğim San Francisco olmuştu. İşte buraya yerleşebilirim demiştim. Geçmiş zaman……..Yine oralarda dolaşıyor gibi hissettim sayenizde teşekkürler……

  • gerçekten sitenize bayıldım! Ben normalde bu tür bilgileri yabancı sitelerin bloglarından okurdum ama siz gerçekten aranmaya değersiniz! Bir dahaki ülkenizi veya şehrinizi sabırsızlıkla bekliyorum!

  • MERHABA BU YAZINIZDAN YOLA CİKARAK AMERİKADA YAŞAMAK İLE ALAKALİ BİR BLOG YAZABİLİRMİSİNİZ BEN ÜNİVERSİTE HAZIRLIK OGRENCİSİYİM SİZCE BURDA Mİ OKUSAM YOKSA ORALARA GELDİKTEN SONRA Mİ OKUSAM LUTFEN BENİ BİLGİLENDİRİN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir