Lizbon Gezi Rehberi: Avrupa’da Bir Güney Amerika Simülasyonu

Aylardır gidelim diye heveslenip bir şekilde hep ertelediğimiz Lizbon gezimizi sonunda gerçekleştirdik! Karmaşık sokaklarına, İstanbul’u hatırlatan kalabalığına ve yer yer Küba’yı hatırlatışına yandığımız bu şehri, tembel bünyemizde sarsıcı etkiler yaratan çılgın yokuşlarına rağmen daha döndüğümüz gibi özlemeye başladık.

Aranızda daha önce Küba’ya ayak basanınız ve bizim kadar vurulanınız var ise, Lizbon ile de büyük bir aşk yaşama ihtimaliniz yüksek. Zira adam ağlatan yokuşlarını bir kenara koyacak olursak şehrin yer yer Havana sokaklarını andırdığını eminiz ki siz de fark edeceksiniz. Tabi bu benzerlikte mimari ve bulunduğu her yere ekstra sevimlilik katan palmiyelerin yanı sıra, Avrupa’nın diğer birçok şehrinde yaşanan “Akşam 9’dan sonra sokaklarda kimsenin kalmaması” sorunsalının Lizbon’da kesinlikle yaşanmıyor olması da etkili olabilir, o ayrı.

Erken gelen not: Lizbon Gezi Rehberi yazmışken, Lizbon’daki yeme içme meselesine de şurada parmak basmış bulunduk.

lisbon city
Lizbon’a Ne Zaman Gidilir?

Lizbon’a ne zaman gidileceğini belirlemek aslında çok kolay; ucuz bilet bulduğunuz zaman! Evet çok sığ bir yaklaşımda bulunduğumuzu düşünmüş olabilirsiniz, ancak aslında bu noktada başka bir şeyi vurgulamaya çalışıyoruz. Yılın hangi döneminde olursak olalım, Lizbon’da hava koşulları bir şekilde her zaman sokaklarda kaybolmaya elverişli. Yine de kaçınmak isteyeceğiniz başka noktalar olabileceğini düşünerek sizi biraz kategorize edecek olursak;

Havanın en sıcak olduğu, denize girmeli, bol Asyalı turistli ama eğlence açısından en aktif dönem için: Haziran-Eylül

Az turistli, daha düşük otel fiyatlı, inceden serin dönemi kabul edenler için: Ekim-Şubat

Havaların güzelleşmeye başladığı, turistlerin de çığırından çıkmadığı süreç için: Mart-Mayıs

Eklemeden geçmeyelim, ilkbahar/sonbahar gibi ara dönemlerde gidiyorsanız, çok sert bir havayla karşılaşma ihtimaliniz oldukça düşük olsa da, yağmur çamura maruz kalma durumunuz olabilir. Örneğin biz Kasım ayında 15-18 derece sıcaklığında seyreden pek tatlı bir havada dolaşmış olsak da, yer yer sucuk gibi olduğumuz türden yağmurlarla ve rüzgarla uğraşmak durumunda kaldık. Dolayısıyla yanınıza şemsiye, yağmurluk gibi bir şeyler almanızda fayda var.

lisbon street art
Lizbon Bütçesi

Lizbon Avrupa’nın birçok şehrine kıyasla pahalı bir şehir değil. İskandivanya’daki “Abi su bile 10 liraymış” genellemesi çok şükür Portekiz için kullanılmıyor. Konuyu biraz daha detaylandıracak olursak;

Su: 1 Euro civarı

Ortalama bir mekanda kahve: 1,5-3 Euro

Ortalama bir restoranda ana yemek: 8-15 Euro

Bira: 1,5-3 Euro

Ortalama bir restoranda 1 şişe şarap:  9-17 Euro

Bunun dışında gezeceğiniz müzeler ve ulaşım meselesi için birçok şehirde işinizi kolaylaştıran city pass’lerden alabilirsiniz. Buradaki versiyonu, adını tahmin edebileceğiniz üzere Lisboa Card. 1, 2 ve 3 günlük versiyonları mevcut. Kullanıma geçirdiğiniz andan itibaren aktive oluyor ve müzelere ücretsiz/indirimli giriş sağlamasının yanı sıra ulaşım araçlarını da kapsıyor. 2014 Kasım ayı itibariyle 1 günlük kart 18,50, iki günlük 31,50, üç günlük ise 39 Euro. Gireceğimiz müzeler ve ulaşım masraflarımızı değerlendirdiğimizde kesinlikle işe yarar bir kart olduğuna karar verdik, dolayısıyla turist tuzağı mı diye düşünmeden rahatlıkla alabilirsiniz.

-Eğer öğrenciyseniz ya da öğrenciye benzer bir haliniz varsa, 4 Euro civarında bir indirim kapabilirsiniz. Çirkin bir tavsiye verdik galiba..

-Lisboa Card’ı havaalanından ya da Praca do Comercio’daki Welcome Center’dan alabilirsiniz.

lisbon1
Lizbon’da Ulaşım

Ulaşım konusunda Lizbon’da sırtınız yere gelmez. Evet, daha yazının başından 2342. kez vurgusunu yaptığımız gibi ortalıkta dolanırken pek çok yokuşa denk geleceğiniz için İsmail Türüt gibi terleyeceksiniz, onun kaçarı yok. Ama Allah’tan metro ve tramvay ağı bizimki gibi 3 duraktan (abartmayı severiz) oluşmadığı için her yere ulaşmak gayet rahat. Şehir merkezinde vakit geçirirken toplu taşıma kullanmak yerine yürümeniz ve aklınıza esen sokağa dalıvermeniz, Lizbon’u ya da herhangi bir şehri tanımanın en iyi yolu olsa da, Belem gibi biraz daha uzak noktalara giderken elbet bir toplu taşıma aracı kullanacaksınız.

Eğer Lisboa Card’ı almayacaksanız metro masraflarını şöyle bir özet geçelim;

Tek yön metro bileti: 1,49 Euro

Günlük metro bileti: 6 Euro

Bu konuyu çözdüysek, orada yer yer kafamızı karıştıran aktarma yapmalı durumları da açıklamakta fayda var diye düşünüyoruz. Zira bizim şehrin başka noktalarına giderken yer yer kafamız karıştı. Bence hangi duraktan nereye aktarma yapılabildiğini yazarsak işinizi gayet kolaylaştırmış oluruz.

Cais de Sodre: Cascais’e giden tren, Belem’e giden tram ve tren, İsa heykeline giden ferry, hepsi bu durağın civarında.

Rossio: Sintra’ya giden tren buradan kalkıyor.

Sea Sebastio: Merkezin hafif dışında kalan Gulbenkian Museum’in en yakınındaki durak.

Oriente: Şehir ya da ülke değiştirecekseniz o olayların merkezi burası.

-Metrolar gece 1’e kadar kullanılabiliyor.

-Heveslileri için unutmadan ekleyelim, Tram 28 Lizbon’un simgeleşmiş tramvayı. Dolayısıyla içinizde bir binme isteği olabilir anlıyoruz, ancak sizin gibi 1000’lerce turist olduğunu düşünürsek bu durum otantik bir deneyimden çok Zincirlikuyu’dan metrobüse binmiş hissi yaratabilir, ona göre karar verin. Tram 28 ne zaman önümüzden geçse insanlar cama yapışmış, yüzlerinde bir çaresizlik ifadesi ile ilerliyorlardı.

Lizbon’da Konaklama

Lizbon’da konaklama meselesiyle ilgili adeta nokta atışı yaptığımızı düşünüyoruz. Dolayısıyla kiraladığımız apartmanı size kesinlikle tavsiye edebiliriz. Design Chiado Flats, Rua do Carmo üzerinde, şehrin turist magnetlerinden Elevador de Santa Justa’nın bitişiğinde bulunuyor. Bitişik derken abartmıyoruz, çünkü otelin terası, Elevador’a bağlanıyor ve burada kahvaltı yapmaya karar verirseniz DEVCİLEYİN bir şehir manzarası da yanıbaşınızda oluyor. Şehrin über merkezi bir noktasında, bir sürü ulaşım seçeneğine çok yakın olan bu otelimsi apartmanın dekorasyonu da şahane. Bıraksalar 3 ay kalacaktık. Bırakmadılar.

lisbon bridge
Lizbon’da Gezilecek/Görülecek Yerler

Lizbon’un gezilecek yerlerine sızmadan önce şehri daha kolay tanıyabilmeniz açısından bölgeleri detaylandırmamızın faydası olabilir. Bu şekilde her gününüzü bir bölgeye ayırarak hem zamanınızı doğru değerlendirebilir hem de bir şeyleri gözden kaçırmamış olursunuz.

Bir turist olarak öncelikli olarak ilginizi çekebilecek yerlerden biri Baixa/Chiado bölgesi. Birçok turistik aktivite, restoran, kafe vs. bu bölgede bulunduğu gibi, konaklama açısından da öncelikli olarak tercih edebileceğiniz yerlerden biri burası. Hafiften Beyoğlu’nu andıran bu bölgede bizi pek de tatmin etmeyen çeşitli alışveriş seçenekleri bulabilmeniz de mümkün. (h&m, zara, nike vb. bizde de görebileceğiniz türden markalar)Biraz daha alternatif bir bölge kabul edilebilecek Alfama, ilk etapta Tarlabaşı’nın birazcık güzelleştirilmiş hali gibi izlenim yaratsa da, sokaklarında kaybolduğunuzda buranın şehrin en güzel bölgelerinden biri olduğunu fark edeceksiniz. Kalenin etrafında şekillenmiş bu bölge, zamanında yaşanan büyük Lizbon depreminden en az hasar alan bölge olduğu için eski Lizbon’u en iyi şekilde yansıttığ söylenebilir. Şimdiden uyaralım, burada manzaralı, sarı tramvaylı fotoğraf çekmeye çalışırken ezilme tehlikesi atlatabilirsiniz, dikkatlı olun.

Merkezden biraz daha uzaklaşacak olursak, büyük ihtimalle öncelikli olarak Belem’i görmek isteyeceksiniz. Turistik anlamda çok ilgi gören bu bölgede Lizbon’u tarihi yönünü görebilir, inceden bir boğaz havası alabilirsiniz. Ayrıca Belem’e özgü tatlı Pastais de Nata krizine girerek, gezinizi başladığı gibi sonlandırabilirsiniz. Bizce güzel bir kapanış. Eğer Belem’e tren ile gittiyseniz, Belem’in bir önceki durağı olarak hatrınızda kalabilecek Alcantara ise, bize sık sık Karaköy’ü hatırlatan bir liman bölgesi. Özellikle aşağıda daha detaylı anlatacağımız LX Factory’e uğrarsanız ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayabilirsiniz.

Bölgeleri şöyle bir özet geçtiğimize göre, şimdi gelelim gezilecek yerlere;

13990659588_64c7e37968_b
Praca do Comercio

Taksim Meydanı’nın muhteşem güzelliğinden(!) gözlerinizi alamadığınızı biliyoruz. Betonuna yandığımız Taksim’den sonra pek de güzel gelmeyecek olsa da, Praca do Comercio Lizbon’un en önemli ve en büyük meydanı olarak kabul ediliyor. Meydanın bir tarafında Tejo Nehri, ortasında King Jose 1’in heyvetli anıtı, çevresinde türlü türlü turist kazıklamalı restoran ve bir diğer tarafında da Rua Augusta’ya açılan Arco da Rua Augusta bulunuyor. Meydandan nehir tarafına doğru kaptırıp yürürseniz 25 Nisan Köprüsü’nü ve İsa heykelini uzaktan da olsa görebilirsiniz.

-Burası Lizbon gezinize başlamak için mantıklı bir nokta olabilir, nereden başlayacağım diye kafası karışanlara duyurulur.

-Baixa/Chiado metrosundan buraya kolaylıkla  yürüyebilirsiniz.

Rua Augusto

Praca da Comercio’da bulunan Arco da Rua Augusta’nın, yani her Avrupa ülkesinde göre göre “NE ZAFERMİŞ ULAN?” tepkisi vermeye başladığımız zafer takının altından geçtiğinizde ulaşacağınız cadde Rua Augusta. Burası ortalıkta “bakın ben kendimi boyadım ve havaduruyorum” stili çalışan sokak sanatçılarıyla, Asyalı turistlerle ve mağazalarla dolu.

-Eğer hediyelik eşya alacaksanız bizce bu caddede bulunanları tercih etmemelisiniz. “Merkezden ve turistik yerlerden uzaklaştıkça hayat daha ucuz” felsefemiz tabi ki burası için de geçerli.

lisbon streets
Jose Saramago Foundation

Obama’nın barış ödülü almasıyla güvenimizi iyice kaybettiğimiz Nobel ödülünün haklı kazananı muhteşem yazar Jose Saramago’ya adanmış olan bu kurum, turistik gezilere açık. İçeride Saramago ile ilgili birçok bilgi edinebileceğiniz gibi kitaplarına dair çeşitli taslaklar da görebilmeniz mümkün. Eğer denk gelirseniz ve edebiyata ilginiz varsa, çeşitli konferanslara denk gelebilmeniz mümkün. Üstelik bazıları İngilizce oluyor.

-Giriştkie arkeolojik kazı alanını gördüğünüzde şaşırmayın, binanın altından eski Roma kalıntıları çıkmış ve büyük bir heyecanla sergiliyorlar.

-Praca do Comercio’dan yürüme mesafesinde.

-Hazır konu Saramago’dan açılmışken Körlük, Görmek ve Kabil kitaplarından başlangıç yapabilirsiniz.

15666832518_846f09907b_b
Lizbon Katedrali

Santa Maria Marior de Lisboa ya da laf kalabalığına gerek kalmadan Sé Katedrali olarak adlandırılan bu katedral, Lizbon’daki en büyük ve ihtişamlı kilise. 1755 yılında Lizbon’da yaşanan büyük deprem de dahil birçok badire atlatmış olması nedeniyle birçok farklı mimari akımın özelliklerini taşıyor. (Şurası gotik burası barok diye anlatacak kadar iddialı değiliz)

-Giriş ücretsiz.

-Terreiro do Paço durağından kolayca ulaşabilirsiniz.

-Gece ışıklandırması çok güzel görünüyor, içine giremeseniz de şöyle bir önünden geçebilirsiniz.

Castelo de Sao Jorge

Bu kaleyle ilgili bir şeyler yazmadan önce size bir itirafta bulunacağız: Biz bu kaleye gitmedik. Evet Lizbon’un en ikonik yapılarından biri olabilir, ancak bizim nedense ilgimizi çekemedi. Şehrin en yüksek noktasında bulunuyor olması nedeniyle, evimizin penceresi de dahil birçok yerden göründüğü için bir türlü zahmet edip de gidemedik. İçinde ne olduğu konusunda atıp tutmak istemesek de, oldukça turistik bir yapı olması nedeniyle çılgın kuyruklar olabildiğini biliyoruz, en azından o konuda uyaralım.

-Lisboa Card ile %20 indirimli.

-Giriş 8,50 Euro.

lisbon2
Elevador de Santa Justa

Elevador de Santa Justa en basit şekilde anlatmak gerekirse, sizi şehrin daha aşağıda kalan bir noktasından (Baixa bölgesi)  yukarı sokaklarına (Largo do Carmo) taşıyan bir asansör. Aynı zamanda şehri tepeden görebilme gibi bir olanak sağladığı ve şu anda şehirde türünün tek örneği olduğu için oldukça turistik bir nokta. Eğer ilginizi çekmiyorsa bile, Lizbon’daki yokuş meselesini abartmadığımızı anlamak için rica ediyoruz bu asansörümsü şeyi kullanın.

-Kullanmak 5 Euro. Sadece üst katından manzaraya bakmak istiyorsanız 1,5 Euro. Lisboa Card dahilinde.

-8,30 ve 20:30 arası açık.

-Baixa/Chiado metrosundan yürüme mesafesinde. Ayrıca yukarıda söz ettiğimiz apartmanımızın hemen yanı olduğunu da belirtelim.

Rua Garrett

Baixa/Chiado metrosunun göbeğinde bulunduğu, birçok ünlü mağazanın (Hermes’ten Blanco’ya, Bershka’dan Nike’a ne ararsanız) bulunduğu bu cadde şehrin en merkezi noktalarından. Markalardan gördüğünüz üzere çok da heveslenilecek bir yönü olmasa da (çünkü fiyatların bizden hiçbir farkı yok), civarda bol bol restoran seçeneği olması ve ara sokaklarına dalarak Lizbon’un farklı farklı yönlerini görebilmek gayet hoş oluyor.

-Lizbon’un en ünlü kafelerinden Cafe Brasileira burada bulunuyor.

Hala ısrarla alışveriş merkezi sevmeye devam ediyorsanız burada Armazens do Chiado adlı bir alışveriş merkezi mevcut. Ancak bu saçma alışveriş merkezi için boşuna vakit kaybetmemenizi öneririz.

bairro alto
Bairro Alto

Her yeri İstanbul’dan bir yere benzetme merakımızı frenleyemeyeceğimiz bir diğer bölge olan Bairro Alto için “Asmalı’nın eski güzel günleri” benzetmesini yapsak herhalde çok da yanılmış olmayız. Hafta içi ya da hafta sonu fark etmeksizin genç ve öğrenci ağırlıklı bir kalabalığın içinde, kafanızı uzattığınız her sokaktan farklı bir mekan, farklı bir grup ve müzik ile karşı karşıya kalmaktan bizim gibi memnun oluyorsanız akşamları kendinizi buraya atabilirsiniz.

-Herhangi bir bar ya da mekan tavsiyesinde bulunmaktan yana değiliz, çünkü gecenin akışına göre kafanıza uyan yere girmek kesinlikle çok daha eğlenceli olacaktır.

-Bu bölgede aynı zamanda birçok lokal restoran seçeneği mevcut, onun için sizi yeme-içme rehberimize doğru alalım.

-Eğer Fado dinlemek istiyorsanız Bairro Alto’da onlarca minik, sevimli, lokal&turist karışık fado restoranı bulunuyor. Eğer spontane hareket etmek istemiyorsanız Tasco da Chico’yu önerebiliriz.

museu berardo lisbon
Museu Coleçao Berardo

Lizbon ve modern sanat ikilisinin bir arada nasıl gittiğini bilmediğimiz için Museu Berardo’ya çok büyük beklentilerle gitmemiştik. Ancak kendimizi içeri attıktan sonra işler değişti ve son zamanlarda gezdiklerimiz içinde favori 3 listemize adını altın harflerle yazdırdığını söyleyebiliriz. İçeride Andy Warhol, Jackson Pollock, Roy Lichtenstein, Anish Kapoor, Richard Hamilton gibi çoğumuzun bildiği onlarca sanatçının yanı sıra Tony Oursler, Piero Manzoni, Yves Klein gibi sanatçıların kesinlikle gözden kaçırmamanız gereken eserleri mevcut. Öyle ki biz İstanbul’a döndüğümüz gibi cahil hissedip kendileriyle ilgili yoğun araştırmalara giriştik. Minimal art, pop art ve kavramsal sanata ilginiz varsa, kesinlikle kaçırmamanız gereken bir müze.

Giriş ücretsiz. (Bazı geçici sergiler için ücret alabilirler.)

-Hatırlatalım, tabi ki Pazartesi kapalı.

-Belem bölgesinde bulunduğu için Jeronimos Manastırı, Kaşifler Anıtı ve Torre de Belem ile beraber aradan çıkarabilir, bir “Belem günü” yapabilirsiniz.

belem tower
Torre de Belem

Efendim geldik Belem’in bir diğer Asyalı turist popülasyonundan cinnet geçirip kameralara saldırmalı turistik atraksiyonuna. Nehrin hemen dibinde bulunan ve Portekiz’in ünlü kaşifi Vasco de Gama’ya adanmış olan bu kule hem mimari olarak gerçekten çok güzel, hem de Belem bölgesinde bir ilginizi çekebilecek Kaşifler Anıtı’na yürüme mesafesinde olduğu için ikisini bir arada görmeli bir combo yapabilirsiniz.

-Giriş 6 Euro. Lisboa Card dahilinde.

– Eğer ikisiyle de ilgileniyorsanız Jeronimos Manastırı ve Belem Kulesi’ni kapsayan bir bilet mevcut. Ücreti 12 Euro. Bu ikilinin içine Arkeloji Müzesi’nin eklenmiş versiyonu ise 16 Euro.

Jeronimos Manastırı

Lizbon’da gördüğümüz en etkileyici yapılardan biri olan Jeronimos Manastırı Belem’in olmazsa olmazı. 1500’lü yıllarda başlanan ve dönemin mimarisini en iyi şekilde yansıtan eserlerden biri olarak kabul edilen bu manastırın içini mi övelim, dışını mı övelim, yanına sonradan eklenen Santa Maria Kilisesi’nin güzelliğinden mi dem vuralım biz de bilemiyoruz. Ancak oraya kadar gitmişken gözünüzün böyle bir güzelliği görmesi, hem beyninizi hem de ruhunuzu tatmin edecektir diye düşünüyoruz.

-Giriş 10 Euro. Lisboa Card dahilinde.

-Dillere destan Pastais de Belem hemen manastırın yanındaki caddede bulunuyor, yiye yiye yürürsünüz.

jeronimos lisbon
Museu Calouste Gulbenkian

Calouste Gulbenkian’ın “tek başına bunca şeyi nasıl topladın birader?” diye sordurtacak cinsten koleksiyonundan oluşan bu müze özellikle antik sanat eserleriyle ön plana çıkmış durumda. (İçeride İznik çinileri bile bulabilirsiniz o ayrı) Pek tabi Gulbenkian abimiz, Rubens, Monet, Van Dyck, Degas ay da Manet gibi Avrupa sanatında çığır açmış isimlerin eserlerini de gözden kaçırmamış. Üsküdar’da doğduğunu ve müzeyi ilk olarak İstanbul’a açmayı düşünmesine rağmen çeşitli konularda problem yaşaması nedeniyle Lizbon’da karar kıldığını öğrendikten sonra bize biraz hayal kırıklığı yaşatan Calouste’ciğimizi ve kurumunu buradan tebrik ediyoruz, iyi toplamışlar. (gerçek birer sanatsever gibi konuştuk değil mi?)

Giriş 5 Euro. Lisboa Card ile %20 indirimli. Pazar günleri ücretsiz.

-Müzeleri audio guide olmadan gezmeyi sevmeyenlerdenseniz bilet satan kızdan aldığımız kesin bilgiyi iletmek isteriz. Audio guide’lar dandikmiş, almamalıymışız. Lizbonlular pek tatlı canım.

-Klasik eserlerin yanında bir modern sanat bölümü olduğunu ve her iki müze için de ayrı ayrı bilet almanız gerektiğini hatırlatmak isteriz.

Ler-Devagar-bookstore-LX-Factory
LX Factory –Ler Devagar-Bairro Arte

Yukarıda da söz ettiğimiz Alcantara bölgesindeki en ilgi çekici yerlerden biri kuşkusuz LX Factory. 23,000 m2 büyüklüğündeki eski bir kumaş fabrikasından bir sanat ve eğlence merkezine dönüştürülen  LX Factory’de,  sıradan bir günde cafe/barları, birçok farklı konseptteki mağazaları, galerileri ve sokak sanatıyla dolu sokaklarını dolaşabilir, denk gelirseniz de kapsamında gerçekleşen birçok konser, şov ve sergilerde özellikle Lizbon halkının arasına karışabilirsiniz. Lizbon halkı dediğimize bakmayın tabi, ortama bakılırsa büyük ihtimalle hipster patlamasına maruz kalacaksınız, o ayrı.

Karaköy’ün “kapalı” versiyonu olarak benimsediğimiz LX Factory’de, yerden tavana kadar sıralanmış kitapların karşısında kendinizi kaybedebileceğiniz Ler Devagar’a ve içerideki her şeyi toplayıp götürme hissi uyandıran Barrio Arte konsept mağazasına mutlaka uğrayın. Gördüğümüz kadarıyla bir şeyler satın almaya niyetlenmeyenler de Instagram’da bol bol ekmeğini yiyor.

Yeşil metro hattının son durağı olan Cais do Sodre’den trene binerseniz, Belem’den bir önceki durak olan Alcantara’da inerek buraya ulaşabilirsiniz. Duraktan Alcantara’nın merkezine doğru yol aldığınızda izbe sokaklar görmeye başlarsanız “ulan sabaha tek böbrekle uyanmayalım” paniğine kapılıp pes etmeyin. Biraz daha ilerlediğinizde, Rua Rodrigues de Faria caddesinde LX Factory sizi Alice In Wonderland tadındaki ışıklı tabelasıyla karşılıyor olacak.  

sintra
İpuçları

-Lizbon’da vaktiniz bolsa ziyaret edebileceğiniz birçok yakın alternatif bölge mevcut. Eğer hava yüzmeli güneşlenmeli aktivitelere müsaitse Cascais’e, masallardan fırlamış güzellikte bir yer görmek istiyorsanız sizi Sintra’ya alalım. Ulaşım bölümümüzde her ikisine nerede gidebileceğinizden bahsettik bile!

Avrupa’nın birçok şehrinden alışkın olduğumuz saat farkı burası için 1 değil, 2 saat. Ayrıca Avrupa’nın en uç noktasına gideceğiniz için yaklaşık 5 saatlik bir uçak yolculuğuna hazır olun.

Lizbon sokak sanatı konusunda inanılmaz gelişmiş bir şehir. Şehrin turistik yerlerinin dışına taşarak özellikle Alcantara bölgesinde muhteşem örnekleriyle karşılaşabilirsiniz.

-Bu şehirde mekanlara kapanmanın alemi yok. Çünkü sokakları değerlendirmek konusunda bizim gibi oldukları ve “sokaktan masalarınızı kaldırın” diye baskı görmedikleri için herkes sokaklarda eğlenmeye, yeşil alanları değerlendirmeye çok meraklı.

-Şahsen su konusunda hassas insanlar olduğumuz için hangi ülkeye gitsek “böyle su mu olur, bizim musluk suyumuz bile daha iyi” tepkileri versek de Lizbon’da bu  konuda hiç söylenmediğimizi fark ettik. Still water olsun bizim olsun, hepsini rahatlıkla içebilirsiniz.

-Şehirde İngiizce konusunda sorun yaşayacağınızı sanmıyoruz. Mekanlarda çalışan insanlardan, sokaktaki gençlere kadar herkes bir şekilde sizinle iletişim kurabilecek kadar İngilizce konuşabiliyor. Madrid halkı örnek alsın.

-Gitmeden önce Lizbon’dan çıkmış en önemli isimlerden Fernando Pessoa’yı ve Jose Saramago’yu okursanız iyi edersiniz.

 

16 Comments

  • Yazı çok güzel olmuş, elinize sağlık. Biz de Lizbon’a bayılıyoruz, her İstanbullu orada kendine ait birşeyler bulacaktır.

    Fado için eğer daha salaş ama özgün bir deneyim istiyorsanız Alfama’daki Tasca do Jaime veya Coração de Alfama’yı öneririm. Biz de konuyla ilgili Tale Blog’da yazmıştık: http://www.tale.company/blog/2014/9/16/avrupanin-en-eglenceli-5-taverna-kulturu

    Pasteis de Nata, Belém’daki pastaneyle meşhur olmuştur ama orası tam bir turist kazığı olmuş durumda. Onun yerine, bir zincir işletmesi de olsa, olağanüstü ‘nata’lar yapan World Needs Nata’yı öneririm. Pasteis de Nata gerçekten müthiş bir lezzet, bakın biz de Tale Blog’da onu dünyanın en lezzetli sokak lezzetleri arasına aldık: http://www.tale.company/blog/2014/11/22/agzinizin-suyunu-akitacak-5-sokak-lezzeti

  • Merhaba! Ben erasmus öğrencisiydim Lizbonda, yazınız çok güzel, küçük bi önerim var her ayın ilk pazar günü müzeler ücretsiz, bu günlere gezinizi denk getirebilirsiniz ! 🙂

  • merhaba yazınız çok faydalı teşekkürler..bir arkadaşım da merkezi olduğu için aynı flati önerdi sorum şu , desing chiado flats için de yine yokuş var mı, yaşları küçük 2 kızımla seyahat edeceğiz çocuklarla sorun yaşar mıyız sizce bu eve ulaşımda ? av de liberdade üzerinde konaklamak daha iyi olabilir mi ?

    • Merhabalar, hatırlayabildiğimiz kadarıyla bulunduğu binanın bulunduğu sokağın bir tarafına yokuştan ulaşılıyordu ama bir tarafı daha bir düz gibiydi. Çok sorun yaşayacağınız bir yokuş durumu olacağını sanmıyoruz ama çocuklar söz konusu olduğu için de “orada kalın bir şey olmaz” gibi bir yorum yapmak istemedik :/

  • merhabalar
    paylaşımlarınız gerçekten yararlı oldu teşekkürler.
    önümüzdeki günlerde Lizbon a gidicez. Size 2 sorum olacak.
    1. Şehri gezerken ulaşım konusunda Lizbon Kart ımı yoksa Hop in hop of u mu kullanmalı?
    2. Ulaşım her ikisi için de saat kaça kadar sürüyor?
    teşekkürler

  • nereye gideceksem önce sizin o yerle ilgili yorumlarınızı okuyorum , ona göre gezeceğim yerleri belirliyorum. Az öz o kadar güzel ifade ediyorsunuz ki, size çok çok teşekkür ederim.

  • Merhaba, öncelikle büyük bir fangirl’üm bunu bildirmek istedim, bir yere gitmeden önce sizin yazıları okumazsam kalp krizi geçireyazıyorum. Şu anda lizbonda kalıyorum bir süreliğine ve küçük bir güncelleme yapmak istedim.
    1)Öğrenciyseniz çoğu yerde indirim oluyor ancak Türkiye’deki öğrenci kartlarını kabul etmiyorlar bazen. O yüzden muhakkak gelmeden önce Gençtur’dan (ne yazık ki sadece İstanbul’da var o yüzden başka şehirlerden posta ile) uluslararası öğrenci kartı almalısınız. Fiyatı 30 lira. Posta ücreti 7 filan:/
    2)Museu Coleçao Berardo ücretsiz değil, 5 euro, Cumartesileri ücretsiz sadece. Eğer öğrenci kartınız varsa 2.5 euro.
    3)Jose Saramago Foundation öğrenci fiyatı 2 euro ve affınıza sığınarak benim için yeterli gelmediğini söylemeliyim. Yine de Jose Saramago’nun kitaplarının bir çok dilde (evet türkçe de!) ve alternatif kapak tasarımlarıyla görmek çok hoştu.
    4)Jeronimos Manastırı saat 17.00 olunca kapanıyor benim için biraz üzücü olmuştu gidememek, çünkü bence erken bi saat:/ Ama yanındaki kilise açık oluyor.
    5)Pastais de Belem’in take away sırası sizi korkutmasın. (Kafede oturacaksanız sıra yok gibi bişey) Şehrin bir çok farklı bölgesinde Pastéis de Natas (Belem turtası) yemiş biri olarak söyleyebilirim ki daha ucuz ve daha güzel. Sıcak ve taze alıyorsunuz ama işte 20 dk kadar sıra beklemek lazım. Fiyatı da 25 cent kadar daha ucuz lol.
    6)Museu Calouste Gulbenkian’ a giderseniz, Gulbenkian Bahçelerini de gezmenizi öneririm. Eğer yaz döneminde gidiyorsanız Jaz konserleri oluyor bu bahçelerde. Önceden rezervasyon yapmanızı öneririm. 8-10 euro oluyor bilet fiyatı.
    7)Praça do Comércio’dan dümdüz yukarı çıktığınızda Rossio Meydanına ulaşacaksınız, tatlı hoş bir meydan ama bence önemli olan Lizbon’un meşhur içkisi Ginjinha içebilirsiniz minik bi barda. Ginjinha=%28 alkol içeren vişne likörü, bi shot atıp yoluna devam ediyo insanlar. Shot fiyatı 1 euro.

    Teşekkürlerimi ve katkılarımı sunarak uzaklaşıyorum. You go girls!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir