Amsterdam: Gezilecek Yerler ve Hayatta Kalma Rehberi

amsterdam-resimleri-7

Her Türk gencinin, “Abi bu sene kesin gidelim ya” muhabbetine maruz kalmaya mahkum şehir Amsterdam, inanın aslında çılgın eğlencelerin ve gece hayatının çok ötesinde. İnanılmaz güzel müzeleri, mimari açıdan gözlerinize bayram ettirecek bir görüntüsü, içinde biber gazı yeme ihtimalinizin çok düşük olduğu parkları ve “demek vücudumun orası da üşüyebiliyormuş” dedirtecek türden bir soğuğu var. Gittikten sonra dönmemek, döndükten sonra tekrar gitmek için 50 tane sebep üretmenize neden olacak, yer yer özgürlüğün -somut- bir kavram da olabildiğini hissettirebilecek cinsten bir şehir.

Yavaştan konuya geçelim, karşınızda Amsterdam’da gezilecek yerler ve hayatta kalma rehberimiz.

Başlamadan önce gelen not: Biz bunları yedik bitirdik canısı, sen bize daha lokal yerlerle, daha alternatif fikirlerle gel diyorsanız bizim yemeli içmeli, alışverişli, daha lokal bölgeleri kapsayan farklı bir Alternatif Amsterdam rehberimiz de var, ilgilenenler için buraya tık tık.

Amsterdam’a Ne Zaman Gidilir?

Amsterdam’ın kişisel tarihimde önemli bir yeri var. “Hayatım boyunca en çok üşüdüğüm şehir” tanımlamasını yıllardır kimseye kaptırmayan Amsterdam’a, benim gibi yaz insanıysanız, mümkünse yazın gidin. Hadi yazın gitmediniz, sonbahar başı, ilkbahar sonu gidin. Biz Türkiye’de böyle bir soğuğa alışkın olmadığımızdan olsa gerek, orası 10 derece bile olsa, Türkiye’deki 10 dereceye kıyasla çok daha keskin ve vurucu bir soğuk oluyor.

2001.07.00.nl.amsterdamAmsterdam’da Ne Giyilir?

Kişisel deneyimimden yola çıkacak olursak, ben Amsterdam’a ilk kez Kasım ayında gittim. Her yurdum insanı gibi, internete girip hava durumuna baktım, Türkiye’den “birazcık” daha soğuk olduğunu gördüm ve kıyafetlerimi ona göre seçtim. Fakat oraya gittiğimde kıyafetlerim o kadar yetersiz geldi ki, 2 günümü kiraladığımız evde yatak döşek yatarak geçirdim. Benim bu muhteşem deneyimimden ders çıkarmak gerekirse, sıcak olmayan bir dönemde gidecekseniz, hava durumunu Türkiye ile bir tutarak değerlendirmeyin. Oradaki iklim bir başka. En kalın kıyafetlerinizi alın. Hatta bu tip iklime sahip yerlere daha önce gitmişliğiniz yoksa, önce gidip daha kalın kıyafetler satın alın ve onlarla gidin.

Giyim konusunda göz önünde bulundurmanız gereken bir nokta da ani yağmurlar. Yanınızda mutlaka bir yağmurluk ya da şemsiye bulundurun. Ben ilk gün yanıma almadığım için saçım ve makyajımla Japon korku filmi karakterlerinde dönmüştüm. Instagram’a fotoğraf koyamazsınız sonra…..

Son olarak eğer yazın gidecekseniz göz önünde bulundurmanız gereken tek konu büyük ihtimalle bisiklete binecek olmanız. (belki de korkup binmeyebilirsiniz bu arada şaka değil) İlk günler Amsterdam halkının yarattığı çılgın bisiklet trafiğine adapte olamayabilir, çeşitli düşme/çarpışma tehlikeleri atlatabilirsiniz. Bu gibi durumlarda bacaklarınızın yara bere içinde kalmaması açısından, şort, etek vs. yanında kot, pantolon gibi şeyler götürmenizde de fayda var. Önce sağlam kalın, sonra gezersiniz.

Amsterdam Bütçesi ve Amsterdam’da Konaklama Mevzusu

Amsterdam, ne Paris kadar pahalı ne de Berlin kadar uygun. Tabii bu tamamen kişisel bir yorum, zaman içinde değişebilir ve elbette bulunduğunuz aktivitelerle de alakalı. Konuyu günlük harcamalardan yola çıkarak detaylandıracak olursak;

-Kahve: 2,3 Euro civarı

-Su: 1,5-2 Euro civarı

-Ortalama, hafif iyiye çalan bir bir restoranda ana yemek: 14-20 Euro arası

-Bira: 3-5 Euro arası

Tabii ki burada bütçenizi minimuma çekmenin çeşitli yöntemleri de var;

-I-Amsterdam Card: Bu kart,Van Gogh Musem ve Stedelijk Museum gibi müzelerin de içinde bulunduğu yaklaşık 40 müzeye giriş, kanal turu, geçerlilik süresi boyunca toplu taşıma araçlarını limitsiz kullanma gibi çeşitli olanaklar sağlıyor. 24, 48 ve 72 saatlik olarak 3 farklı versiyonu var. Sırasıyla 42, 52, 62 Euro gibi bir fiyatlandırması var. Birçok şehirde bu “turist kartı” sistemi uygulanmasına rağmen, paranızın karşılığını en iyi şekilde alabileceğiniz şehirlerden biri kesinlikle burası. İnternetten satın aldıktan sonra, Amsterdam Schipol Havaalanı dahil birçok noktadan teslim alma imkanınız da var. Kesin bilgi: Bu kartı satın almak, kesinlikle daha az para harcamanızı sağlıyor.  Daha detaylı bilgi için: http://www.iamsterdam.com/en-GB/experience/deals/i-amsterdam-city-card

-Amsterdam’da ev kiralama ya da Hostel: Hostel, yurtdışında konaklamanın en uygun yoludur. Bu şekilde hem yeni insanlarla tanışabilir, hem konaklamaya ayıracağınız parayı başka şeylere harcayabilirsiniz. Ben bir takım hırsızlık olaylarının yaşanabilmesinden ve tek kişilik oda bulamadığım takdirde tanımadığım insanlarla aynı yerde uyumak durumunda kalmamdan dolayı, genellikle başka seçenekler bulmaya çalışanlardanım. Ama Amsterdam’da durum böyle değil. Çok da ucuz bir hostel olarak kabul edemeyeceğimiz St Christophers Inn at the Winston, kalabileceğiniz en güzel hostellerden biri. Zaten orada kalmasanız bile önünün her daim manyaklar gibi kalabalık olmasından ne kadar sevildiğini fark edeceksiniz.

Konaklamayla ilgili otel dışı ikinci bir seçeneğiniz de ev kiralamak olabilir. Biz, PH Apartment Suits aracılığıyla, şehir merkezinde, klasik Hollanda stili binalardan birinde, gayet güzel dekore edilmiş bir dairede kaldık. Birkaç kişi kaldığınız takdirde, ödemeyi bölüştüğümüz için, makul bir fiyata denk geldi. Özellikle kalabalık gidecekseniz kesinlikle değerlendirebilirseniz, gayet güvenilir ve akıllıca.

-Bunlar dışında eğer bizim gibi ev kiralamış bulunduysanız ya da Türkiye’ye dönerken peynir, stroopwafel, bira gibi Hollanda’ya özgü bir şeyler almak niyetindeyseniz adresiniz şehrin dört bir yanında bulunan Albert Heijn marketleri. Buradan daha uygun fiyatlı bulma ihtimaliniz düşük.

bulldog 5845527520_4f2164c5b8_z
Amsterdam’da Coffee Shop Meselesi

Yukarıda da söylediğim gibi, uyuşturucu kötüdür, uyuşturucu kullanmayın, uyuşturucu tüm kötülüklerin anasıdır ve yerin dibine batsın-dır. Sosyal mesajımı verdikten sonra, her ne olursa olsun, Amsterdam rehberi hazırlayıp Coffee Shop’lardan bahsetmemek biraz garip olacağı için küçük çaplı bahsetmek isterim.

Amsterdam’da sabah 8’de kahvaltı yapmak için dışarı çıktığınız andan itibaren, özellikle turistik noktalarda dolaşırken sokakta bulunduğunuz süre boyunca her daim burnunuza “ot kokusu” gelecek, kaçarınız yok. İlk başta “yok canım, sabahın köründe de içmiyorlardır artık” falan diyorsunuz ama yok, gayet de içiyorlar. Herhangi bir köşe başında, bir ara sokakta ya da caddede Coffe Shop görmeniz mümkün. Anladığım kadarıyla, özellikle turistler arasında en popüler olanı “The Bulldog”. Bir zincir olduğu için, Red Light Disctrict dahil birçok yerde görebilmeniz mümkün.

Coffee shoplarda kesinlikle alkol satılmıyor. Bu konuda çok katılar ve özellikle turistik olanların girişlerinde belirtiliyor.

Amsterdam Gezilecek Yerler

Amsterdam’da yapacak şey çok. Hiçbir yere gitmezseniz, bisikletinizle şehrin sokaklarında güvenle kaybolabilirsiniz. Maalesef Türkiye’de “bisiklet” ve “güven” sözcüklerini bir arada bile kullanamayacağınız için, oradayken keyfini çıkarın derim. Bir turist olarak, ilk gidişiniz ise, görmeden dönmemeniz gereken birkaç yeri sıralamak gerekirse:

amsterdam05Red Light District

Bildiğiniz üzere Hollanda’da 18 yaşın üstünde bir Avrupa Birliği vatandaşıysanız legal olarak seks işçisi olabiliyorsunuz. Red Light District, Türkçesiyle, “Kırmızı Fener Mahallesi/Bölgesi” ise çoğumuzun bildiği gibi Amsterdam’da bulunan, bu işlere ayrılmış, bu nedenle dünya çapında şanı alıp yürümüş olan bölge. Bu şekilde tanıtıldığında kulağa ürkütücü bir ortam olma ihtimali varmış gibi gelse de aslında civarında Amsterdam’ın en eski kiliselerinden Oude Kerk’in, coffee shopların, kafelerin bulunduğu, son derece turistik ve güvenli bir bölge. Öyle ki, insanlar gecenin bir vakti çocuklarıyla bile gelip dolaşıyorlar, camlı odalara bakıyor ya da sırf yollarının üstü olduğundan kafalarını bile kaldırmadan geçip gidiveriyorlar.

Burayla ilgili aklınızda bulundurmanız gereken birkaç ipucu var:

-Kesinlikle -vitrinlerin- içindeki kişilerin fotoğrafını çekmeyin, büyük bir tepki ile karşılaşabilir hatta gerçekten de kovalanabilirsiniz bile.

-Bölgede çeşit çeşit show’lar mevcut. Özellikle “Casa Rosso” benim aylarca “Dünyanın bir yerinde böyle bir şeyin mütemadiyen devam ettiğine inanamıyorum” diye dolaşmama neden oldu. Eğer seks turizmi etik değerlerinizle hiçbir şekilde bağdaşmıyorsa gitmeyin. Çünkü “Casa Rosso”, “Live Sex Show” olarak adlandırabileceğimiz bir etkinlik. Oldukça dürüst bir adlandırma oldu, çünkü etkinliğin içeriği tam olarak bu.

Rijksmuseum
Rijksmuseum

Rijksmuseum

Coffee Shop’lar ve Red Light District gibi enteresan bölgeleri keşfettikten sonra ani bir kararla müzelere geçiş yapıyoruz. Rijksmuseum, Hollanda’daki en büyük sanat ve tarih müzesi. Diğer önemli müzelerin de bulunduğu Museumplein bölgesinde. Müzenin bir kısmı, çok uzun süredir tadilattaydı ancak 2013 yılında tekrar kullanıma açıldı. Özellikle Vermeer, Rembrandt, Jan Steen gibi sanatçıların eserlerini görmek isterseniz, kesinlikle ziyaret etmelisiniz.

-Her gün 9 ile 17:00 arası açık. I-amsterdam Card ile kapıdaki sıraları atlatabiliyorsunuz. Giriş 15 euro.

-Orada tanıştığımız Hollandalı arkadaşlar buranın adını “RAYKS” diye telaffuz ediyor. Öyle söylemezseniz de genellikle anlayamıyorlar. Aklınızda bulunsun.

Van Gogh Museum

Çoğu insanın, civarındaki diğer müzelere kıyasla küçük bulmasına rağmen, benim Van Gogh’a karşı boş olmamam nedeniyle, öncelikli olarak gezdiğim müzelerden biri oldu burası. Rijksmuseum ile Stedelijk Musem arasında konumlanmış Van Gogh Müzesi’nin girişinde, genellikle çılgınlar gibi sıra oluyor. Fakat I-amsterdam card ile bu sırayı atlayıp, bekleyenlere sinsi sinsi gülümseyerek, “zorunuza mı gitti hee?” bakışları atarak tuhaf bir gurur içinde yanlarından geçip gidebiliyorsunuz. “Potato Eaters”, “The Bedroom”, “The Yellowhouse” gibi “bunların orjinalini gördüğüme inanamıyorum” şeklinde çığlık attırabilecek eserlerini, bu müzede görmeniz mümkün. “The Starry Night”ı görmek isteyenler, sizi Moma’ya doğru alalım.

-Her gün 9 ile 6 arası açık. Giriş, I-amsterdam Card dahilinde.

Stedelijk Museum

Kişisel yorumumu söyleyecek olursam, Van Gogh müzesi ile birlikte Hollanda’da gitmiş olduğum en iyi müzelerden, Amsterdam’ın modern sanat müzesi. Bu da Museumplein bölgesinde bulunuyor. İçeride Pollock, Kandinsky, Marlene Dumas, Gilbert&George eserleri görüp sevinçten çıldırmanız mümkün. Modern sanata ilginiz var ise, kaçıracağınızı sanmıyorum.

-Her gün 9 ile 18:00 arası açık. I-amsterdam Card dahilinde.

Kruger-Stedelijk-Museum
Stedelijk Museum

Anne Frank House

Anne Frank’i çoğunuz biliyorsunuzdur. Bu küçük Yahudi kız, İkinci Dünya Savaşı dönemi Nazi işgali sırasında, Amsterdam’da saklandığı yerde bir günlük tutmaya başlar. İçeride onunla birlikte hayatlarını kurtarmak için saklanmaya çalışan 8 kişiden, yalnızca bir kişi sağ kurtulabilir. Bu kişi Anne Frank’in günlüğünün günümüze kadar ulaşmasını sağlar. Kanımca Amsterdam’a gittiğinizde görmeniz gereken en önemli yerlerden biri olan Anne Frank Huis, insanın üzerinde inanılmaz bir etki bırakıyor.

-I-amsterdam Card burada geçerli değil, ve hava isterseniz -10 derece olsun, kapıda inanılmaz fazla sıra oluyor. Bu durumu atlatmak için çözümünüz kesinlikle online bilet almak. Ancak onu almak bile baya sancılı bir süreç olduğu için gitmeden önce sık sık şurayı kontrol etmeniz gerekiyor.  Aksi takdirde 1,5 saat civarı bir bekleme süreci geçirebilirsiniz, bu konuda gayet ciddiyiz.

-Biletler 9 Euro. Her gün 9:00’dan 19:00’a, Cumartesi 21:00’a kadar açık.

Dam Square
Dam Square

Dam Square

Dam Meydanı, Amsterdam’a gidip de görmeden dönerseniz, uçaktayken “ulan bir terslik var ama..” hissine kapılacağınız, kısaca oraya gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerlerden. Meydanda Amsterdam Kraliyet Sarayı, Nieuwe Kerk, Madame Tussaud’s Müzesi ve National Monument’ı görmeniz mümkün. Bana kalırsa oldukça ihtişamlı ve güzel bir meydan. Aynı zamanda alışveriş yapabileceğiniz Kalverstraat ve de Bijenkorf da tam olarak bu meydanda ve civarındalar. Burada gezip dolaştıktan sonra meydan ve civarına yayılmış onlarca kafeden birinde, oturarak etrafı inceleyebilir, soluklanıp bir soğuk ayran içebilirsiniz. (tabii ki içemezsiniz)

-Meydanda özellikle turistlere yönelik çeşitli şovlar ve atraksiyonlar olabiliyor. Bu sırada çeşitli hırsızlık olayları yaşanabiliyor. Öyle ağzınızı açmış etkinlik izlerken cüzdanınızdan olmayın.

-Daha önce başka bir şehirde Madame Tussauds Müzesi’ne gittiyseniz artık Allah aşkına şurada gitmeyin. Yapacak 50 tane şey var, daha kaç kere balmumundan Tina Turner göreceksiniz arkadaşlar lütfen ama.

-Nieuwe Kerk’in içinde son zamanlarda çeşitli etkinlik ve sergiler oluyor. Örneğin benim orada olduğum dönemlerden birinde Andy Warhol Exhibition vardı. Geçerken bir göz atmakta fayda var. Üstelik buradaki etkinlikler I-Amsterdam Card dahilinde.

Kalverstraat

Burası Amsterdam’ın en turistik caddelerinden biri olarak biliniyor. Musallat olan sokak müzisyenleri, bakın ben havada duruyorumculuk yapan sokak sanatçıları, Urban Outfitters, Forever 21 gibi Türkiye’de bulamayacağınız türlü türlü mağaza ve çeşit çeşit restoran cadde üzerinde mevcut. Özellikle Dam Square civarındaysanız buraya da bir göz atabilirsiniz.

Erotic Museum

Burası adından da anlaşıldığı üzere erotizm üzerine kurulmuş bir müze. Benim buraya girmemin öncelikli sebebi, daha önce Prag’da görmüş olduğum “Sex Machines Museum” tadında bir şey beklentimin olmasıydı. Orası gerçekten enteresan şeylere şahit olduğum bir müzeydi çünkü. Fakat Prag’dakinin aksine burası, biraz ticari kaygılarla kurulmuş, “Sex Sells” mantığıyla yapılmış bir müze gibiydi. İçeri girince kıkırdayıp eğleneceğiniz ya da enteresan bulabileceğiniz içerikler tabii ki mevcut. Ancak bence gitmenize gerek yok.

-Giriş 7 Euro. Gece 1’e kadar açık.

Waterlooplein

Bu bölge adeta bir ikinci el cenneti. Üstelik yalnızca kıyafet değil, elektronik, kitap, hediyelik, plak ve daha aklıma gelmeyecek bir sürü “ıvır-zıvır”a buradan ulaşabilirsiniz. Dam Square’den 15 dakika yürüme mesafesi, Red Light District’in hemen arkasında kalıyor.

-Buraya kadar gitmişken Rembrandt House’un yakınlarında olduğunuz için orayı da es geçmeyerek, hem Rembrandt’ın evini, hem de eserlerini görebilirsiniz. Giriş 10 euro, I-Amsterdam Card geçerli.

Het-Smalle-patio
Jordaan

Amsterdam’ın Cihangir’i diyebileceğimiz Jordaan, turist yoğunluğunun çok daha az olduğu, kendinizi lokal hissedebileceğiniz bir bölge. Güzel kafeler, yerel insanlar, çeşit çeşit sakallı bıyıklı hipster ile dolu bu bölgede siz de benim gibi kendinizi huzurlu, hatta “evde” hissedebilirsiniz. Yazarken, “burayı söylemesem de daha fazla insan haberdar olmasa mı acaba” diye düşündüm, ama çok iyi biri olduğum için hadi yazayım dedim, görüyorsunuz, dev hizmet…

-Buraya gitmişken bölgede uğrayabileceğiniz birkaç başarılı restoran adı vermek istiyorum; Los Pilones (leziz bir Meksika restoranı), Japanese Pancake World (daha önce yemediğiniz tarzda pancakeler deneyebilirsiniz) ve Anne Frank Huis yakınlarındaki Proeverij 274.

Heineken Experience

Geldik çoğu insanın ilgisini çeken, benim ise bir heves gidip, kapıdaki kuyruğun da etkisiyle beklentilerimin yükselmesinin ardından, sıkıntılar içinde çıktığım yere. Efendim burası ünlü bira markası Heineken’in fabrikası. Ancak adamlar burayı, zekice  bir pazarlama tekniği geliştirerek, insanların gezebileceği, biranın yapım aşamasını öğrenebileceği, beleş bira içebileceği, eğlenebileceği bir alana dönüştürmüşler.

Giriş 17 Euro civarı bir şey. Mutlaka gidin diyebileceğim bir deneyim olduğunu söyleyemeyeceğim, ayrıca özellikle çok kalabalık olduğunda beklemeye değmez diye düşünüyorum.

9663450080_51b4f825b4_zVondelpark

Şehrin en ünlü ve en güzel parklarından Vondelpark’ta vakit geçirmeden Amsterdam’dan dönülmesini kabul etmiyoruz. Hava kötüyse belki aktiviteleriniz daha kısıtlı olabilir ancak yine de şöyle bir içinde turlamayı ve kıskanmayı es geçmeyin, harika oluyor…..

İpuçları

–       Siz de benim gibi her gittiğiniz şehirde bir süpermarkete uğrama alışkanlığı edinin. Çok farklı tatları, diğer yerlerde alacağınızdan çok daha ucuza bulabilirsiniz. Örneğin Amsterdam’dan,  3-5 euro’ya kafam kadar Gouda Peynirinizi almadan dönmeyin.

–      Hayatınızın en iyi elmalı tartlarından birini yemek isterseniz mutlaka Cafe Winkel‘e uğrayın.

–       Bisiklet trafiğine gerçekten çok dikkat edin. Çünkü çok alışmışlar, çok hızlılar,  çok hayatlarının içinde. İşe gidiyorlar, arkadaşlarıyla buluşmaya çıkıyorlar, alışveriş yapıyorlar ve bunların hepsini bisikletle yapıyorlar. Bu yüzden dikkatli olmazsanız, size bir bisikletin çarpma olasılığı, bir arabanın ya da otobüsün çarpma olasılığından çok daha fazla. Evet tamam itiraf ediyoruz, aramızdan birine bisiklet çarptı.

–       Herkes sular seller gibi İngilizce konuşuyor. O konuda bir çekinceniz olmasın.

–       Özellikle turistik bölgelerde taksicilere güvenmeyin. Yürüseniz 30 saniyede gidebileceğiniz mesafeyi, sizi arkadan dolandırarak 10 dakikada götürebiliyorlar. Güvenmeyin dediklerimizin %90’ı da Türk bu arada, küfür ederken falan dikkatli olun loll

–       Çok güzel vintage mağazalar var, eğer ilgi alanınız ise, mutlaka birkaçına uğramalısınız.

25 Comments

    • Şaane oldu bu bilgiler! I-Amsterdam card ı araştırdım verdiğiniz linkten ama accuk pahalıymış gibimsi bi de “en bi” müzelerde geçmiyor sanki. En çok yerel bilgiler yarayacak işimize, en sevmediğimiz turistik zırvaların içinde bulmak istemeyiz kendimizi. 👍

  • Oradaki günlerim aklıma geldi. En kısa sürede tekrar gitmek istiyorum. Bir diğer konaklama seeneği de couchsurfing olabilir, yerel halk ile birlikte çok ekonomik ve kaliteli zaman geçirebilirsiniz.

  • ben de yazınızı beğendim. daha döneli bir hafta olmadı ama tekrardan gideceğim günü iple çekiyorum (artık ne zaman, orasını Allah bilir.)

  • Çok güzel ve kapsamlı bir yazı, özellikle müzeler hakkındaki merakımı giderdi. Blogunuza denk geldiğim için mutluyum :). Teşekkürler!

  • gitmeden önce o senenin kupa kazanan mahsüllerini ve modlarını araştırın, biraz da eve götüreyim moduna girmeyin bazı uçuşlarda dehşet arama var. Ama valizde kek getirilebilir.
    5 gün boyunca uçmuş vaziyette gezdiğim için sadece van gogh müzesi ve mum heykel müzesini hatırlıyorum.
    red light districte ise enterasan olarak ; benim 3 katı ağırlığımda ablanın olduğu bölüm, bayramda elini öpeceğim teyzenin olduğu bölüm , duvarlarda oyuncak değilde bildiğin kovboy kırbaçlarının olduğu haşin ablanın bölümü vardı.
    delimisin!!! tabi ki yine giderim..

  • Selamlar, Amsterdam hakkında çok bilgilendirici bir yazı olmuş bende yola çıkmadan bu yazıyı okuyarak bir fikir sahibi olmuştum. 3 arkadaş gidip yaklaşık bir hafta kadar kaldık ve harika zaman geçirdik. Hatta orada geçirdiğimiz zamanı küçük bir “Aftermovie” haline gitirdik. İzlemek isterseniz;

    https://www.youtube.com/watch?v=yIjs1YZ-qBk

  • Gitmeden önce iki kez okudum kaçırdığım birşey kalmasın diye notlarımı da aldım 🙂

    Hava soğuk ve bazen yağmırluydu ( nisan sonu ) birazcık üşüdük akşamları.

    Şehir yürüyerek iki günde çok rahat geziliyor.

    Eğlence konusunda hayal kırıklığıan uğradım kuzeydeki diğer ülkelerde ( isveç , finlandiya ) buradakinden daha nezih ve eğlenceli gece hayatı. Klüpler akdeniz sahillerinde iki kızın çevresini 10 kişilik erkek grubunun kuşattığı modda. Bir daha gidermiyim hiç sanmıyorum

  • Gerçekten yazı harika olmuş!
    Göndermelere bayıldım. 1 sayfa dolusu not aldım haziranda gidiyorum.
    Orada kullanmak için “pre paid” (internet için) sim kart hakkında bilgiye sahip misiniz?

  • Bundan 3 sene önce giderken de yazınızı okumuştum ama çok detaylı incelememiştim. “Cafe Winkel” i güzel bir Apple Pie adına bir yere not yazmıştım ve Amsterdam da gezerken aklıma gelip “haydi madem işimiz yok blog da ki tavsiyeyi deneyelim, kötü çıkarsa da aramızda blog sahibine giydirir eğleniriz ” demiştik. Gittik denedik ve aklımızı kaçırdık 🙂 Çok teşekkür ettik size ve siz bilmediniz:D
    Tadı hala ağzımızda.
    Şimdi yine başka bir arkadaş gurubuyla Amsterdam’a gidiyorum. Özellikle bu siteyi arayıp buldum.2 gündür “yaw hangi blogda okumuştum” diyip google amcayı didikliyorum.Sonunda buldum 😀 Bu sefer yazdığınız restorantlara da gideceğim. Hatta bundan sonra siz nereyi yazarsanız sadece oralara gideceğim. Ekip içinde sizi ruhani lider olarak belirledik. :D:D:D
    Ve madem blog unuzu yine buldum, bu sefer teşekkür etmek istedim. Hem emeğiniz hem tavsiyeleriniz için.
    Mutlu kalsınız.

    • hahaha ne tatlı yorum bu ya, sesli gülerek okuduk :)) alternatif amsterdam rehberine de bakın bari, orada yeni şeyler de var belki işinize yarar 🙂 iyi gezmeler, öpücükler!

  • Amsterdam güzel yer ama pahalı. Amsterdam-Centrum’da Hotel Nadia diye bir otel vardı. Odaları küçük ama kendi klasmanında en iyilerden ve görece ucuz. .Merkezi ve ucuz otel arayanlara tavsiye ederim.

  • Selamlar hanimlar! Bir suredir bir arkadasim sayesinde once instagram hesabinizi, sonra da blogunuzu takip etmeye basladim. Bu sene dogum gunumde kendime hediye olarak verdigim ilk Amsterdam seyahatimde de blogunuzdan bol bol yararlandim. Ozellikle I-Amsterdam Card konusundaki tavsiyenizden dolayi hem cok tesekkur etmek istedim, hem de faydali olabilecegini dusundugum kucuk bir yeni bilgi vermek istedim. 2018 itibariyle Rijksmuseum girisi de I-Amsterdam Card’a eklenmis durumda! Yani resmen en onemli muze atraksiyonlarinin neredeyse tamamina sadece bu karti alarak erismek mumkun hale gelmis. Sizin vasitanizla herkese duyurulur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir